Halkını tanımayan adam bu çocuğu nereden tanıyor?

Ertuğrul Özkök, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın torunun üzerindeki sweatshirtten hareketle yazmış: O çocuğu gayet iyi tanıyorum ama Türkiye'de 'tepki oyu' verenleri tanımıyorum...

23 Mayıs 2023

Bu fotoğraf geçen hafta seçim günü çekildi.

Karede Cumhurbaşkanı Erdoğan, eşi Emine Hanım ve torununu  görüyorsunuz.

Bana bu “Bu karedeki üçlüden  en iyi hangisini tanıyorsun” diye sorarsanız, “En sağdaki çocuğu” cevabını verirdim.

Nereden mi iyi tanıyorum?

Üzerindeki sweatshirt’ünden…

Çünkü benim küçük torunum Sinan da giymişti ona benzer bir şeyleri zamanında.

Torununun amblemini taşıdığı okulu tanıyalım

Nedir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın torununun giydiği o sweatshirt, muhtemelen çoğunuz biliyorsunuz.

Üzerinde Hogwarts yazıyor.

Yeryüzünde milyonlarca çocuğun en sevdiği kitap ve filmlerden birinin, geçtiği  okulunun adı…

Bilmeyenler için kısaca özetleyeyim.

İngiliz yazar J.K. Rowling”in yazdığı Harry Potter romanındaki hayali büyücülük okulunun adı bu.

Tam adı “Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu…”

Bir işe girmek için en kuvvetli referans olan Kartal İmam Hatip Okulu değil yani…

Okulun sloganı: Asla uyuyan bir ejderi gıdıklama

11’inci Yüzyıl’da çağın en büyük 4 büyücüsü tarafından kurulan hayali bir okul.

Yedi yıllık eğitimden geçecek çocuklar 11 yaşından itibaren bu okula kabul ediliyor.

Okulun bir de mottosu var:

“Asla uyuyan bir ejderhayı gıdıklama…”

Okul her yıl 1 Eylül’de açılıyor.

Okulun kültüründe çapulcu da var

Öğrencilerin hangi binada eğitim alacaklarını belirlemek için bir seçim yapılıyor.

Bu seçimi “Seçmen şapka” yapıyor.

Yani şapkada tavşan çıkaran siyasetçilerle kesiştiği bir noktası  var bu okulun.

Okulun binası çok karmaşık bir yapıya sahip ve bu binanın katlarına gösteren plana “Çapulcu haritası” deniyor.

Yani o da Gezi ile kesiştiği nokta.

Her çocuk dinozor Barney ile başlar Star Wars ile bitirir

Evet Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın torununun, kendi arzusu ile alıp giydiği sweatshirtünün  üzerinde işte bu hayali okulun amblemi var.

O yaşta çocuğu olan her anne babanın bildiği bir tişört bu.

Dolayısıyla ben de bu tişörtü giyen çocuğu çok iyi tanırım.

Çocukların gelişmeleri sürecinde bir tişört güzergahları vardır.

Önce Dinozor Barney ile başlarlar.

Sonra köpekbalığı hayranlığı dönemi gelir.

Köpekbalıklı tişörtler alır dinozorların yerini.

Sonra Marvel ve DC Comics kahramanları gelir.

Son aşama ise Star Wars dönemidir.

Son ikisi artık kalıcıdır.

Benim yaşıma gelseniz bile mutlaka bir tişörtünüzün üzerindeki kaldılar.

O çocuğu iyi tanımamın bir başka nedeni daha var

O nedenle ben bu çocuğu büyükannesi ve dedesinden daha iyi tanırım.

Tek nedeni bu da değildir.

Bir de dört yıl önce canavar ruhlu bir caninin dört partisini kestiği küçük köpek öldüğünde, benim evimdeki torunlarım gibi, Erdoğan’ın torunlarının da  ağlamasından tanırım.

Erdoğan’ın torunları o gün babaları Berat Albayrak’tan  eve ikinci bir köpek almasını istemişti…

Söyler misiniz bundan daha iyi tanımak olur mu…

O nedenle biri beni, “Sen halkı tanımayan bir Beyaz Türk’sün” diye aşağılamaya kalktığında, “Hadi len ordan” deyip geçiyorum..

Ben bu halkı çok iyi tanırım.

O tişörtlü çocuk halkı tanırım da bunu tanıyamıyorum

Ama bu defa benim bir itirafım var.

Geçen haftaki seçimde, Türkiye halkında  benim de gerçekten tanımadığım  bir kesim olduğunu farkettim.

Geçen haftaki seçimde “Tepki oyu” veren yüzde 5…

İşte “O halkı” hiç ama hiç tanımamışım.

Yanlış söyledim, o insanları da tanıyorum, hatta bazılarını çok yakından tanıyorum…

Ama anlayamamışım…

Üstelik de “O halkı”  bana bu hafta 1980’li yıllardan beri çok iyi tanıdığım çok iyi bir dostum tanıttı..

30 yıl önce ikimiz de iyi birer Özalcıydık

Adını veremeyeceğim, sadece profilini yazayım.

ODTÜ mezunu…

1980”li yılların ikinci yarısında ikimiz de Özal”ın Türkiye’ye getirdiği yenilikleri hayranlıkla izliyorduk.

Çok girişimci, vizyoner ve yenilikçi bir iş insanı oldu.

Elektronik konusunda müthiş bilgisi var.

Dijital devrimi ilk anlayanlardan biri.

Uluslararası dijital fuarları hiç kaçırmaz.

Ve ikimiz de müzik hastasıyız.

Sık sık mesajlaşırız.

Hala iyi bir okuyucumdur, yazdıklarımı sevdiğini söyler.

Arkadaşım oyunu Ogan’a verdi, gerekçesi de şuymuş

Geçen haftaki seçimde Sinan Ogan’a oy vermiş.

Gerekçesini bana şöyle yazdı:  

“Bu toplumda laiklerin sandığı gibi aşırı dindar, muhafazakar bir AKP çoğunluğu yok. AKP damarı küreselleşme ve teknoloji ile geriliyor. Ne kadar imam hatip okulu açarsanız açın bir şekilde birincil etki alanı olmaktan uzaklaşacak. Kim büyüyor derseniz Atatürkçü ulusalcılık ile milliyetçilik büyüyor. Sinan Ogan işte bu damara talip oldu…”

İkinci turda kendini Erdoğan’a daha yakın hissediyormuş.

O nedenle önümüzdeki Pazar oyunu  Cumhurbaşkanı Erdoğan’a  verecekmiş.

Sakın ola bu sözlerimi, küçümser bir ifadeyle yazdığımı sanmayın.

Herkesin oyuna kendi oyum kadar saygım var.

İlhan Selçuk ulusalcılığı ve Kızılelma milliyetçiliği

Bir süredir kendi kendime şu soruyu soruyordum:

“İlhan Selçuk ulusalcılığı ile MHP milliyetçiliği aynı duyarlılıkta birleşebilir mi? 

35 yıllık arkadaşım “Birleşti bile” diyor…

Çok sayıda ulusalcı arkadaşım var. Epeydir de tanıyorum onları. 

Ama itiraf edeyim anlayamıyorum.

Çocukluk idealleri olan “Anti emperyalizm” duygusu altında giderek büyüyen anti Batıcılık galiba onları gizliden gizliye ülkenin milliyetçi damarına doğru sürüklüyor.

Baksanıza daha düne kadar “Atatürk milliyetçisi” olduğunu söyleyen Sinan Ogan, bu Pazar Erdoğan’a oy vereceğini açıkladı. 

Yükselen milliyetçilikte demokrasi hiç mi olmayacak?

Bense  “Tepki oyu” lafını gerçekten anlamıyorum.

Bu yüzde 5, neye ve kime tepki duyarak ilk turda Sinan Ogan’a oy verdi?

Önümüzdeki Pazar kime ve neye tepki duyarak kime oy verecek?

Asıl tanımadığım ve anlamadığım şey ise şu:

Abdülkadir Selvi’in köşesinde Sinan Ogan’ın Erdoğan’la yaptığı pazarlıkta 4 madde üzerinde anlaştığını yazıyor.

O 4 maddeye baktım…

Aralarında demokrasi, adalet, özgürlük,  İnsan Hakları ile ilgili tek kelime yok.

Yükselen milliyetçilik bu mu oluyor şimdi yani…

İnsani değerleri zerre kadar önemsemeyen, sadece güçlü bir Türk Devleti mi nihai ve tek amaç?

Ülkemle gurur duyduğum dönemler vardı ve şunlardı

Ülkemin mazisi, Cumhuriyeti kuruşu, çok partili hayata geçişi ile hep gurur duydum.

Özal’lı yıllarda yükselen  dinamik girişimcilik, yenilikçilik ve  hürriyetçilik nedeniyle ülkem yıldız gibi parlıyordu. Yurtdışına gittiğimde pasaportumu uzatırken gurur duyuyordum.

Erdoğan’ın Medeniyetler İttifakı eşbaşkanlığı yaptığı, AB ile tam üyelik müzakerelerini başlattığı  ilk 7 yılında da aynı duyguları yaşadım.

Tepki oyu verenleri anlamıyorum ama Hogwarts tişörtlü çocukları biliyorum

Ama bugün hüzünlüyüm.

Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın hapiste olduğu, adaletin ve insan haklarının yerlerde süründüğü, bir çok aydının sürgünde yaşamak zorunda kaldığı bir ülke ile nasıl gurur duyabilirim ki…

Kendimi hiç ulusalcı olarak hissetmedim. Ama hayatım boyunca iyi yurtsever olmaya çalıştım. Hatta bazı solcu arkadaşlarım tarafından milliyetçi olmakla eleştirildim. Hiç de gocunmadım milliyetçilik kelimesinden. 

Sadece kendi adıma konuşayım. Bu ulusalcılığı ve bu milliyetçiliği anlayamıyorum.

Ne yazık ki yükselen ulusalcılığın ve milliyetçiliğin benim bu düşkırıklığıma çare olacak bir hassasiyeti yokmuş.

Ülkemde tanıyamadığım şey işte bu…

Ama Hogwarts tişörtlü çocukları çok iyi tanıyorum ve anlıyorum.

Eminim onlar da birgün beni çok iyi anlayacak.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.