Uzaktan veya ofisten, yapay zekâya karşı işlerimizi nasıl koruyacağımız ve bunun için nasıl örgütlenebileceğimiz üzerine daha çok düşünmek gerek.
Çalışma hayatımın ilk yıllarında sinir bozucu bir çaylaktım. Çünkü genellikle o gün yapacağım tüm işlerimi bitirmiş olarak işe giderdim. Bunun için yapmam gereken tek şey birkaç saat erken kalkmaktı. Hatta nasıl bir iş aşkıysa, evde konsantre olamadığımı düşünüp, otellerde kalarak reklam cıngılı yazmışlığım bile vardır. Ancak millet daha uykusunu açamayıp kahve üzerine kahve içerken, sabah işe gelir gelmez yardıran bir yeni yetme, haliyle çalışma arkadaşlarının canını sıkardı.
Aslında farkında olmadan daha o yıllarda, ‘evden çalışma,işyerinde lak lak’ şeklinde bireysel hibrit çalışma düzenini başlatmışım.
İşi evde bitirdiğim için iş yerindeki vaktim; benden daha tecrübeli insanları gözlemek, arada insanlarla sohbet etmek ve çalışıyormuş gibi yaparken, o zamanlar çok yeni bir site olan Ekşi Sözlük’te yazmak ve okumakla geçerdi.
Nasıl üniversitede öğrendiğim şeylerin %80’ini kantinde öğrendiysem, işle ilgili öğrendiğim inceliklerin büyük kısmı da işyerinde, iş harici yaptığım sohbet ve gözlemlerden öğrendim. Şimdi, yani pandemi ve sonrasında, iş hayatımın en çok tecrübe aktaracağım yıllarını evden çalışarak geçiriyorum. Böylece tecrübe aktarmam gereken su sebili sohbetleri yerine, evdeki kediyi tarıyorum.Sadece ben değil, bütün ofis evden çalışıyor tabii. Gerekirse Zoom yapılıyor yani.
Büyük ihtimalle okumuşsunuzdur. Bu haftanın en ilginç haberlerinden biriydi. Tüm dünyada evden çalışma terimleri arasına jenerik marka olarak geçmiş video konferans uygulaması Zoom, ofise yaklaşık 80 km (50 mil) mesafede oturançalışanlarını haftada iki gün ofiste çalışmaya çağırıyordu.
Bu, Zoom’un Zoom’a yetmediğinin itirafı gibiydi. Doğrusu yukarıdaki ofisten çalışmayı destekleyen yorumlarım bir tarafa, bugün ofisten çalışmaya geri çağrılsam büyük ihtimalle kabul etmem. Uzaktan çalışma, benim gibi iş hayatında 20 yılını aşmışlar için çok sorun değil belki ama yeni çalışanlar için büyük kayıp. Elbette benim gibiler için de daha genç çalışanları motive etme sorunu var.
Uzaktan çalışma olayını Türkiye ölçeğinde değerlendirirsek, sadece benim etrafımdan pek çok insan, İstanbul’daki fahiş kiraları ödememek ve diğer yaşam maliyetlerine katlanmamakiçin sahil kasabaları başta olmak üzere, ailelerinin bulundukları şehirler dahil pek çok şehre taşınarak uzaktan çalışmaya başladı. Yani burada geri döndürülemez bir süreç var artık. Bu durum iş hayatını kökünden değiştirdi bile.
Şirketler eğer çalışanlarınıgeri çağıracaksa, bunun maliyeti şirketler için de çok yüksek olacak. Servis, ofis maliyetleri, evden çalışmada yemek ödemesi yapmayan şirketler için yemek maliyeti, İstanbul gibi kentler için kirayı karşılayacak bir fark ve dahası.
Uzaktan çalışmanın sadece çalışanların rahatı için olmadığını, şirketleri ciddi bir maliyetten de kurtardığını bilmek gerek. Zaten çalışanların daçok gönüllü olmayacağı biliniyor artık. O yüzden ayda bir ya da birkaç ayda bir çalışanlarını toplayıp kaynaşma yemeği veren şirketler epey yaygın. Nasıl sosyal medyadan tanıştığınız insanlarla gerçekte karşılaşınca ne yapacağınızı bilemezsiniz, işte tam öyle anlar yaşanıyor bu toplantılarda. Özellikle tecrübesiz çalışanların iş üzerinde eğitimi, uzaktan çalışmayla pek mümkün görünmüyor. Küçük bir örnek; tecrübesiz bir çalışan gün içerisinde işle ilgili birçok soru sorabilir ve bunlar işin doğası kabul edilip çok sorun edilmez. Ancak bunu mail veya mesajla tek tek sorduğunda ya da arama yaptığında oldukça rahatsız edici olacaktır.
Bununla birlikte bazen işin doğası da uzaktan çalışmaya yatkın olmayabilir. Örneğin; habercilik işinin bir odada karşılıklı konuşmadan, tartışmadan, masadan masaya seslenmeden ve zaman zaman kavga etmeden yapılamayacağını düşünüyorum. Aksini kanıtladığını düşünenler varsa, nasıl başardıklarını dinlemek isterim.
Diğer yandan, Zoom’un bu hafta gündeme geldiği tek başlık bu değildi. Dikkatli bir Hacker News kullanıcısı mart ayında Zoom’un hüküm ve koşullarında yapılan bir güncellemenin, şirkete ses, video ve diğer verileri toplaması ve yapay zekâmakine öğrenimi sistemlerine aktarması için izin verdiğini fark etti. Sessiz sedasız yapılan bu düzenleme büyük tepkilere neden olunca, şirket geri adım attı ve derhal şartlarını güncelledi.
Bu örnek olay bile o upuzun kullanıcı sözleşmelerini okumak ya da en azından bir göz gezdirmenin önemini gösteriyor. Peki Zoom bu verileri makine öğrenim sistemlerine aktararak ne yapacaktı? Asıl soru burada saklı. Çünkü üretken yapay zekânın gelişmesiyle birlikte şirketlerin veri toplama iştahı olağanüstü düzeyde arttı. Bu da toplumsal veri hakları farkındalığı konusunda ciddi bir gelişme gerektiriyor.
Biz uzaktan çalışmayı, hibrit modelleri, tamamen işe dönmeyi tartışaduralım, Zoom’un son kullanıcı sözleşmesi değişikliği gibi örnekler gösteriyor ki hiçbir yerden çalışmama yani işsiz kalma olasılığı da giderek yükseliyor. Örneğin; Zoom bu sözleşme değişikliğini arada kaynatsaydı, burada kullanılan yapay zekâ, kaç çalışanın yerini alacaktı? Onu tam olarakbilemeyiz. Ancak robotların çalışıp insanların evde işsiz oturduğu bir dünyada video konferans programlarına da ihtiyaç olmayacağını biliyoruz. Hiçbir robotu, kitaplık fonlu, altı kaval üstü şişhane ‘dress code’lu bir toplantıya sokamazsınız çünkü.
O nedenle uzaktan veya ofisten, yapay zekâya karşı işlerimizi nasıl koruyacağımız ve bunun için nasıl örgütlenebileceğimiz üzerine daha çok düşünmek gerek. Yani özetle; içim ürperiyor, ya evdençalışmıyorsan, üstelik ofiste de yoksan ve işler buna rağmen tıkır tıkır yürüyorsa ya?