Yazar Cevat Turan, yeni romanı 'Mühür’de yetimhanede büyümüş dört karakterin izinden giderek faili meçhullerin, bitmeyen terörün, devlet içindeki yapılanmaların hatta o yapılanmaların içindeki yapılanmaların perde arkasına bakıyor.
Cevat TuranÖZLEM AKALAN –
[email protected]
Halkın Dostları Örgütü’nün üyesiyken hapse atılan, müebbetle yargılanan, tünel kazarak kaçan, Ortadoğu’dayken ölüm haberi gelen Fırat’ın sanki bunların hiçbiri yaşanmamış gibi bir akşam vakti ağabeyi Sinan’ın kapısını çalmasıyla başlıyor hikâye.
Yıllardır kayıp olan, hatta öldüğüne inanılan Fırat, gelişiyle ilgili hiçbir açıklama yapmasa da gazeteci ağabey ona kucak açar. Anne ve babaları bir sabah evlerinden alınıp bir daha geri dönmeyen Sinan ile Fırat yetimhanede büyümüştür.
Fırat’ın bir kurgunun içine çekmek ve yarım kalan hikâyeyi tamamlamak için yetimhane günlerindeki yakın dostu Pulsar bir dönüş planı organize eder. Üstün matematik zekâsı sayesinde devlet tarafından özel bir merkezde yetiştirilen ve istihbaratta önemli bir göreve getirilen Pulsar, Ortadoğu’daki bir çatışmanın fotoğrafları arasından seçmiştir öldü sanılan Fırat’ın yüzünü. Onunla iletişime geçmiş ve yardıma ihtiyacı olduğunu söylemiştir. Derin devletin içindeki Oktopus, ülkeyi kaosa sürüklemek için bir dizi suikast planlamaktadır. Kimin, ne zaman, nerede ve kim tarafından öldürüleceğinin bilgilerine ulaşabilen Pulsar, Fırat’tan suikastçıları ortadan kaldırmasını istemektedir.
Herkesin kendi baktığı açıdan “Vatanseverim” dediği hikâyede gazete patronları, devlet adamları, askerler, iş insanları, istihbaratçılar, dağdakiler, gazeteciler kendi bildikleri doğrultuda ülkeye yön vermeye çalışırken aslında kimin kimi kullandığı ve kimin kime hizmet ettiği tam bir muamma. Çünkü Oktopus, tıpkı adını aldığı ahtapot gibi devletin her kademesine kollarını uzatmış, herkesi piyona dönüştürmüştür.
Cevat Turan, toplumsal sorunları incelikle kurgulayıp zamana mim koyarken aşkın yıkıcı gücü ve etkisini de bir izlek olarak işliyor ‘Mühür’ romanında. Hem Pulsar’ın hem kendisinin yetimhane günlerinden çocukluk aşkı olan Çiğdem de sürpriz bir rolle karşısına çıkıyor Fırat’ın. Bir de tuhaf tesadüfler zincirinin halkası olan doktor Yazgı…
Her karakterin ayrı ayrı mercek altına alındığı, hepsinin birer başkahraman gibi işlendiği bu cesur romanda Cevat Turan, yakın tarihimize ait tartışmaları kurgunun gücüyle okura aktarıyor.
Oldukça üretken bir kalem Turan. Mühür, daha önce iki şiir ve bir öykü kitabına imza atan yazarın dördüncü romanı. Tüm romanlarında güncel tarihin izlerini süren yazar, polisiye ve gizem türlerine yakın duruyor. Çocukluğunun geçtiği Anadolu’da destanlarla büyüdüğünü söyleyen yazar, henüz ortaokul sıralarında edebiyata ilgi duymasını da buna bağlıyor.
Kendi görüş, düşünce ve inançlarını özgürce aktarabilmek için edebiyatı seçen Turan, bir söyleşisinde “Her gün başka bir travmaya uyanan acılı bir toplumuz, sadece mesaj vermek değil, biriktirdiklerimi de aktarmak istiyorum,” diyor. Bu düşüncesini romanlarına da yansıtan Turan’ın olay örgüsü ve karakterlerini yaratırken araştırma, bilgi birikimi ve gerçeklerden ilham aldığı her satırda hissediliyor. Sonuçta ortaya, ilişkilerin birbirine geçtiği, oyun içinde oyunların döndüğü sürükleyici bir macera çıkıyor.
“Fırat dürbünün odak noktasını Maharbi’nin kafasına ayarladı. Başkan konuşmaya başlarken Maharbi de hazır gibi görünüyordu. Fırat yavaş yavaş nefes almaya başladı. Dışarının hava akımına göre ayarlarını yaptı. Yavaş nefes vücudundaki kan akışının basıncını düşürecek, nabız yavaşlayacak, böylece eli titremeden sakince tetiğe basabilecekti. Derin bir soluk aldı, nabzını yavaşlattı. Elindeki balistik tüfeğin bir parçasıymış gibi onunla bütünleşti. Tüfek Fırat’ın değil de Fırat tüfeğin kontrolüne girdi. Maharbi’nin kafasını tüfeğin dürbünün tam orta yerine yerleştirdi. Nefesini ciğerlerinde tuttu. Tetiği okşar gibi yaparak peş peşe iki defa sıktı. Maharbi’nin kafasının bir an yukarıya doğru uzayıp, havada uçar gibi sağ omzuna doğru düşüşünü gördü. İki kurşun sıkmıştı. Bir kurşun öldürebilirdi ama ikinci kurşunu sıkmasının nedeni karşıya ‘mühürlemek’ mesajını vermekti. Bunu profesyoneller çok iyi bilirdi. ‘Mühürleme’ yapıldığında karşı taraf mesajı alırdı. Fırat da ikinci kurşunla Maharbi’yi ve Oktopus’un adamını mühürlemişti.”