Bir zamanlar Beyoğlu'nda serbestçe Onur Haftası etkinlikleri yapabilen LGBT bireyler artık ülkemizde bir "nefret objesi." Cumhurbaşkanı'nın "Ulusal güvenlik sorunu" diye adlandırdığı LGBT bireylere kökten itiraz eden bir belgeselin tanıtımı da Atatürk Kültür Merkezi'nde yapıldı. İşte o belgesel.
Türkiye tuhaf git gellerin ve büyük kültür savaşlarının ülkesi. Bu git gellerin ortasında yer alan toplum kesimlerinden biri de LGBT bireyler.
Türkiye, bundan 40 yıldan fazla zaman önce yurt dışında cinsiyet değiştirme ameliyatı olup kadın olan Bülent Ersoy’a, onun uzun hukuk mücadelesinin ardından pembe kimlik vermiş, yani resmen de onun kadın olduğunu tanımış dünyadaki ilk ülkelerden biri. Bülent Ersoy bu ülkenin en tanınmış LGBT bireyi.
LGBT bireyler bundan 10-12 yıl öncesine kadar, dünyadaki diğer LGBT’lerle birlikte ‘Onur Haftası’nı kutluyor, gayet renkli ve eğlenceli gösteriler düzenliyordu. Derken Ak Parti hükümetleri önceden verdikleri bu özgürlüğü ve neredeyse yarı resmi kabulü geri almaya karar verdi, birden bire hem bu yürüyüşler engellenmeye başlandı hem de ciddi bir anti-LGBT propagandası başladı.
Önce bazı bakanlar, ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, LGBT bireyleri neredeyse birer “ulusal güvenlik sorunu” olarak tanımladı, onlara dolaylı yoldan bir tanıma sağlayan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı.
Hükümet, Türkiye’de yaşanmakta olan ve nüfusun ileride çok yaşlanacağını ve artmamaya başlayacağını gösteren doğurganlık hızındaki düşüşü bile LGBT’ye bağladı, önce sadece bu yılı, ardından bütün bir on yılı “Aile Yılı” ilan etti.
Kadınların daha az çocuk doğurmasında LGBT’nin bir rolü olup olmadığıyla ilgili hiçbir bilimsel veri yok ama Türkiye LGBT’lilerin kendilerine seçtikleri bayrak olan gökkuşağı renklerini bile yasaklamaya başladı.
İşte bu ortamda aslında bir avukat olan Hatice Beyza Öztürk isimli bir kişi bir belgesel çekip LGBT’nin nasıl bir “dayatma” olduğunu anlatmaya karar verdi, yapımcı olarak da Samet Doğan isimli bir başkasını buldu, ortaya 36 dakikalık “İnsan 3.0” adını verdikleri bir belgesel çıktı. Artık YouTube’da izlenebilir olan bu belgeselin tanıtımı ise İstanbul’da Atatürk Kültür Merkezi’ndeki Yeşilçam Sinemasında yapıldı. İlginçtir, belgesel de Bülent Ersoy’la başlıyor, bir küçük ilkokul çocuğu sokakta gördüğü kürkler içindeki Bülent Ersoy’u annesine soruyor: “Anne Bülent Ersoy erkek mi kadın mı?” Oysa bu sorunun bir cevabı var, bizzat devletin kendisi tarafından verilen, en üst yargı organlarının onayından geçmiş: Bülent Ersoy kadın.
Yönetmen Av. Hatice Beyza Öztürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, LGBT meselesinin son yıllarda hem dünyada hem de Türkiye’de çokça tartışılagelen bir mesele yumağı olduğunu söyledi.
Konunun birçok alanda kendine bir şekilde tartışma mecrası bulduğunu dile getiren Öztürk, “Çocuklara ve gençlere farklı mecralarda, sürekli tek bir tonda LGBT konusunda propaganda yürütülüyor. Çocuk kitaplarında, müziklerde, sinemada, sanat sektörünün farklı alanlarında sürekli tek tip bir söylem geliştiriliyor. Hep LGBT lehine bir söylem, bir yol ve akış var.” dedi.
LGBT konusunda derli toplu bir anlatı ortaya koymak, eleştirel bir noktadan meselenin anatomisini çıkarmak istediklerini belirten Öztürk, şunları kaydetti:
“Belgeselimiz gerçek bir hayat hikayesi üzerine inşa ediliyor. Yaklaşık 15 yıl trans bir erkek olarak yaşamış bir hanımefendinin dönüş hikayesi, travmalarıyla yüzleşmesinden başlayan ve birtakım sosyolojik gerçekliklerin ortaya konulduğu bir içerik sunuyoruz. İzleyici, insanlara faşist ve katı bir tutumla tek bir yönden gösterilen, sadece saygı ve hoşgörü objesi olarak sunulan LGBT’nin aslında öteki yüzünü görecek. Madalyonun öbür yüzünü görecek ve vicdan mekanizmalarında aslında meseleyi daha derli toplu tartmış olacaklar, bizim amacımız da bu.”
Filmin gençlere ve ailelerine hitap ettiğini vurgulayan Öztürk, “İnsanın yeni modellenen bir biçimine atıf yapmak istedik ve belgeselin adını İnsan 3.0 olarak belirledik. İnsanlar için cinsiyetsiz, kimliksiz, vatansız, devletsiz, hiçbir ideolojik bağı olmayan, hiçbir dini değer, yargı ve bağı olmayan farklı bir modelleme öngörülüyor. Biz de İnsan 3.0’a yani LGBT’ye anatomik bir eleştiri getiriyoruz” ifadelerini kullandı.
Yapımcı Samet Doğan ise her alanda tek yönlü propagandası yapılan LGBT konusunda işin aslını ortaya koymak için yola çıktıklarını belirterek, “Bu sorumluluktan kaçmak gibi bir lüksümüz yok. Birilerinin de bu meselede artık sesini çıkarması, işin aslının ne olduğuna dair birtakım sorgulamaları, araştırmaları yapması gerektiğine inanıyorum.” dedi.
Öztürk’ün muhafazakar anlamda sosyal konularla ilgilenen biri olduğunu ifade eden Doğan, “Ben de kendisine destek verdim, yapımını üstlendim ve iyi bir çalışmayla güzel bir eser çıktı. Belgeselin çekimi toplamda 6 ay sürdü. Bazı zorluklarla karşılaştık çünkü bu konuda konuşmak isteyen insan sayısı gerçekten çok az. Onların bulunması, kimilerinin ikna edilmesi gibi zorluklar oldu. Bir taraftan tabii ki bunu bizatihi yaşayan birinden duymak istediğimiz için o kişinin bulunması gerçekten zor oldu. Kimi görünmek istemiyor, kimi travmatize olduğu için bu meseleyi hatırlamak istemiyor. Dolayısıyla böyle birtakım zorluklarla karşılaştığımız için biraz uzadı ama sonucunda istediğimize eriştik” değerlendirmesini yaptı.
Projeyi hayata geçirmekten memnuniyet duyduğunu vurgulayan Doğan, “Bu faşizme karşı birilerinin ses çıkartması lazım. Tabii ki hedef tahtası olabiliriz, birtakım işlerimiz engellenebilir. Bunlar artık bu işlerin olağan süreci gibi görünüyor. Fakat biz ses çıkartmadıkça da bu meselelerle ilgili ön açıcı, yol açıcı, insanlara özgüven verecek projeler bir türlü gerçekleşmiyor. Neden o biz olmayalım diye başlayıp, kısıtlı imkanlarla yaptığımız bir iş oldu.” şeklinde konuştu.
Belgeselin hazırlamaktaki asıl amaçlarının LGBT’ye sürüklenmiş gençlerin, işin aslına dair erişebilecekleri bir içerik ortaya koymak olduğunu anlatan Doğan, “Bu tür şeylere sürüklenmiş bir gencin sosyal mecralarda araştırıp, ‘Bu işin aslı nedir?’ diye açıp izleyebileceği içerik yok denecek kadar az. Tutmuyorlar da zaten biliyorsunuz, kaldırıyorlar. Belki bu belgesel de kaldırılacak bilmiyoruz. İnternette LGBT lehine çok sayıda içerik var. Biz de işin aslında öyle olmadığını anlatmak istedik.” dedi.
Gençlerin LGBT’ye zorlanmasının ve bu konudaki propagandaların insan doğasına aykırı bir dayatma olduğunu dile getiren Doğan, “İnsanı kendi özünden, doğasından, kültüründen koparıp başka bir varlığa, bir tür canavara dönüştürme projesi gibi bir şey olarak algılıyorum bunu. Çünkü insan özüyle var olan bir varlıktır. Geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimizle bir bütün olarak var olan toplumlarız. Bizim nereye doğru gittiğimiz belli. Dolayısıyla dünyaya sunulan yeni insan modelini kabul etmiyoruz. Bunun ne demek olduğunu da belgeselde gösteriyoruz.” diye konuştu.