Eylülün ilk haftasından merhaba. Nasıl bir hafta geçirdiniz? Benim için nasıl geçtiğini anlamadığım ama bir an önce bitmesini istediğim bir hafta oldu. Son birkaç aydır “Bu haftayı da atlattım mı düzlüğe çıkacağım” deyip her seferinde yeni bir yoğunlukla karşı karşıya kalıyorum. Ama artık hedefimi daha uzak bir tarihe itecek kadar akıllandım: Aralık ayına geldik mi düzlüğe çıkacağım!
Haftayı güzelleştiren, nefes almayı kolaylaştıran şeyler tabii ki bilim ve teknoloji haberleri oldu. Bültenimize geçmeden önce haftanın kısa bir özetine bakalım, kaçırdığınız haberler olabilir.
Uluslararası Uzay İstasyonu’nda 2019’dan beri bilinen bir sızıntı var ve bu sızıntı gün geçtikçe kötüleşiyor. NASA ve Roscosmos bu yıl iki kez konuyu görüşmek için bir araya gelmiş ama uzlaşmaya varamamışlar. Öte yandan uzaydaki hareketlilik uzay istasyonuyla sınırlı değil. Çin 2030 yılına kadar Ay’a insan indirme planını bir adım daha ileri taşıyarak mürettebatın o kritik görevde giyeceği uzay giysisini tanıttı. ABD’li milyarder Elon Musk’ın da bir isyanı vardı. Kıyafeti buradan inceleyebilirsiniz.
Denizanasını andıran hidraların hiç yaşlanmayıp sürekli yenilenerek hastalıklardan kaçtığını biliyor muydunuz? Elizabeth Báthory’yi kıskandıracak bu özelliklerine rağmen hidralar kusursuz varlıklar değil. Çok yerlerse başlarına neler gelmiyor ki! Nörobilim için tam bir dönüm noktasındayız: Araştırmacılar sirke sineğinin beyninin tüm bağlantılarını haritalandırdı. 10 yıl süren çalışma sonunda sineğin beynini o kadar iyi biliyoruz ki, bilgisayarda bir simülasyonunu da yaptık.
Bir sanat eserinin orijinaline bakmak ile reprodüksiyonunu görmek arasındaki farkı araştıran bilim insanları izleyicilerin beyin MR’ına baktı ve göz hareketlerini izledi. Sonucu merak ediyorsanız buradan okuyabilirsiniz.
Google yapay zekada için kendi ‘altın çocuğu’nu geri almak için 2,7 milyar doları gözden çıkardı. Burada söz konusu olan pinti Google, ilginç bir hikaye sizi bekliyor. ABD’de bir de yapay zeka düzenlemesi krizi baş gösterdi. California Valisi Gavin Newsom, yapay zekayı güvenli kılmayı öngören yasayı veto etti. Bunun sonucunda hem teknolojinin gelişmesinin önündeki engellerden birini, hem de türünün ilk örneklerinden sayılabilecek bir düzenlemeyi engelledi.
Şimdi sırada bugünün bülteni var. Yolculuk başlasın!
🦖Meğer dinozorları çifte bela yok etmiş
Dinozorların yok oluş hikayesini anlatırken yıllardır tek bir olaya odaklanıyoruz. O da bir asteroidin Dünya’ya çarparak Meksika kıyılarında Chicxulub Krateri’ni oluşturduğu. Bu büyük çarpışma gezegende kaosa neden olmuş, orman yangınlarını tetiklemiş, güneş ışığının gezegenimize ulaşmasını engellemiş ve dinozorlar dahil dünyadaki türlerin yüzde 75’ini yok etmişti. Ancak belki de bu felaketin tek mimarı Chicxulub değildi…
Atlas Okyanusu’nun altında, Batı Afrika kıyılarının derinlerinde başka bir felaketin kalıntıları duruyor: İkinci bir asteroid çarpmasının geride bıraktığı dokuz kilometre büyüklüğündeki başka bir krater! Nadir adı verilen bu krater, yüksek teknolojili görüntüleme araçları sayesinde ancak yeni yeni keşfedilebiliyor. Bu krater ilk 2022 yılında bulunmuştu. Ancak ayrıntılı üç boyutlu sismik veriler bu eski yaranın neyin nesi olduğunu bize daha yeni anlatıyor.
Söylediği en ilginç şey ise Nadir Krateri, Chicxulub ile aynı zamanlarda yaklaşık 450 metre büyüklüğünde başka bir asteroidin 72 bin kilometre hızla dünyaya çarpmasıyla oluşmuştu. Asteroidin çarpması okyanusta şok dalgaları oluşturarak deniz tabanını şiddetle sarsmıştı. Toprak kaymaları meydana gelmiş, en az 800 metre yüksekliğindeki dev tsunami dalgaları Atlantik’i boydan boya geçmişti. Meğer Kretase dönemini sona erdiren ve dinozorları ortadan kaldıran şey çifte belaymış.
Dünya aynı vakitlerde asteroit yağmuruna mı tutulmuştu? Yoksa Nadir, Chicxulub asteroidinin bir parçasıydı da göktaşı Dünya’ya çarpmadan önce kopuvermişti? Belki de bu sadece ürkütücü bir tesadüf, başa gelebilecek en kötü kozmik şanssızlıklardan biriydi… Yakın gelecekte böyle bir şeyin tekrar yaşanması ihtimali son derece düşük olsa da bilim insanları tehlikeleri göz ardı etmiyor. Yaklaşık 400 metre çapındaki asteroit Bennu, şu anda Güneş Sistemi’nde Dünya’ya tehlike yaratan en yakın cisimlerden biri. Gezegenimize çarpma ihtimali düşük; NASA 2182 yılında yaşanacak olası bir çarpışmanın 2700’de bir olduğunu hesaplıyor. Neyse ki bilim insanları asteroitlerle mücadele edebileceğimiz yeni teknolojiler geliştiriyor da geceleri rahat uyuyabiliyoruz.
🤯Yapay zeka ile aklımızı almaya kararlılar: İşte bu da Meta’nın Sora’sı
Dünyanın en popüler yapay zeka destekli sohbet botu ChatGPT’nin yaratıcısı OpenAI şubat ayında hepimizin aklını başından alan bir buluşa imza attı. Sadece bir komut girerek çok gerçekçi videolar elde edebileceğimiz bir buluştu bu. Mesela bir komutunuzla balon kafalı bir adamın bisikletiyle dağ bayır dolaştığı videoya sahip olabiliyorsunuz. OpenAI bu yeni keşfine Sora adını vermişti. Sora henüz piyasaya sürülmedi, ChatGPT gibi kullanamıyoruz. Ama o teknolojinin bizi hayretler içinde bıraktığını gören diğer şirketlerin iştahı kabardı. Bunlardan biri de Meta’ydı.
Son günlerde yapay zeka destekli sanal gerçeklik gözlüğünü de tanıtan Meta cuma günü Sora’nın bir benzeri olan yeni yapay zeka aracını tanıttı: Meta Movie Gen. Bu araçla videoları otomatik olarak oluşturmak, anında düzenlemesini yapmak ve yapay zekayla oluşturulmuş ses efektlerini, ortam gürültüsünü ve arkaplan müziğini senkronize etmek gibi şeyleri yapmak mümkün. Sora’dan çok da farklı bir şey yapmanıza gerek yok. Ne istediğinizi açıklayan kısa ve açıklayıcı bir metin yazmanız yeterli. Gerisini Meta Movie Gen’e bırakın ve size sörf yapan bir koala versin.
Meta Movie Gen Video’nun 30 milyar parametreden, Movie Gen Audio’nun ise 13 milyar parametreden oluştuğunu söylüyor. Bu parametreler bir modelin ne kadar yetenekli olduğunu gösteren bir kıstas. Mesela Llama 3.1’in en büyük versiyonu 405 milyar parametreye sahip. Ses aracının kalitesine aşağıdaki videodan bakabilirsiniz.
Bu yeni araç yaklaşık 16 saniye süren, saniyede 16 kare oynatan videolar üretebiliyor. Geliştirilme aşamasında olduğu için hiç kusur yok diyemeyiz. Ama zaten iki yıl öncesine kadar kim derdi ki yapay zeka hayatımızın içine bu denli girecek diye? Bugün üniversite öğrencileri ödevlerini ChatGPT ile hazırlıyor, dil öğrenmek istediğinizde GPT-4o ile pratik yapabiliyorsunuz. Hatta bu pratiğin hiç öyle tekdüze olması da gerekmiyor. Yapay zekaya nasıl bir kişiyle dil pratiği yapmak istediğinizi söylediğinizde o aksanla size hizmet verebiliyor. İşte bir örneği:
😱 ChatGPT kendini aşmış. Dedim ki benimle İngilizcesi zayıf bir Türk öğrenci gibi konuş. Diyaloğa bakın 🥹 #ingilizce pic.twitter.com/JkMql53C3g
— Hüseyin Demirtaş ile İngilizce (@hdingilizce) September 30, 2024
Meta’nın bizlere vadettiği bir diğer şey de kendi fotoğraflarımızı yükleyip bu görüntüleri anında videolara çevirecek olmamız. Tabii bu iyi bir şey olabileceği gibi kötü bir şey de olabilir. Mesela ölmüş bir oyuncuyu filmde göstermek için bu yeni araç kullanılabilir. Ancak dünyada sadece iyi insanlar yok; burada birçok kez deepfake porno hakkında yazıp çizdik. Şu anda bile dünyanın birçok yerinde kadınlar bu teknolojiyle tacize uğrama tehdidi altında. Sadece iki ay önce İspanya’da 15 okul öğrencisi, yapay zekayı kullanarak sınıflarındaki kız öğrencilerin uygunsuz görüntülerini yarattıkları için bir yıl göz hapsine alındı. Bu suçu işleyen çocukların yaşı öyle çok büyük değildi, 13 ila 15 arasında değişiyordu.
OpenAI gibi bazı şirketler dezenformasyon endişesiyle yeni araçlarını piyasaya sürmekte yavaş davranırken Meta gibi bazı şirketler çok düşünmeden hızla harekete geçme eğiliminde. Meta’nın üretken yapay zekadan sorumlu başkan yardımcısı Ahmed Al-Dahle, Meta’nın bu yeni araçla üretilen videolara yapay zeka desteğiyle yapıldığını gösteren filigranlar ekleyeceklerini söylediyse de bu filigranlar pek tabii kaldırılabilir.
😶🌫️Telegram’dan kaçan neo-Nazilerin yeni adresi
Telegram her türlü insanı içinde barındıran bir platform. Sizinle aynı hobilere sahip insanları bulup iletişim kurmanızı da sağlıyor, boyutu çok büyük görüntüleri Telegram’dan sıkıntısız bir şekilde karşı tarafa iletebilmenizi de. Ama kötü tarafları da var. Hırsızı da, kaçakçısı da, uyuşturucu satıcısı da, aşırı sağcısı da, teröristi de bu platform üstünde örgütleniyor. İnsanların bu platformu tercih etmesinin en büyük sebebi istedikleri anonimliği elde edebilmeleri. Platformun sahibi Pavel Durov yıllarca hiçbir hükümete boyun eğmedi, kullanıcılarının bilgilerini hiçbir zaman paylaşmadı. Ancak son sözü söyleyen Fransa oldu. Durov’un birkaç gün hapiste kaldığı süreci de, hapisten para cezası ve Fransa’da kalma şartıyla çıkarıldığını da hep beraber takip ettik. Kullanıcıların umurunda olan şey Durov’un platformdaki bilgileri Fransız hükümetiyle paylaşması ve sahip oldukları gizliliği kaybetme korkusu.
Bu endişeleri çok haksız sayılmaz. Durov platformda eskisinden daha yoğun kontroller uygulanacağını söyledi. Şimdi soru şu: Suç örgütleri ne yapacak? Cevabı Stratejik Diyalog Enstitüsü veriyor. Cuma günü yayınlanan bir rapor, radikallerin son haftalarda SimpleX Chat uygulamasına geçtiğini gösteriyor. Bu site kullanıcılarından telefon numarası ya da e-posta istemiyor. Bu platformda çeşitli terör gruplarının silah yapma rehberleri, eğitim kılavuzları ve birbirlerini gaza getirdikleri nefret dolu içerikler çok rahat bir şekilde paylaşılıyor. Telegram’da 13 binden fazla abonesi olan neo-Nazi grubu Atomwaffen Division üyelerinin şimdilerde bin üyesi SimpleX’e geçmiş durumda.
Peki SimpleX tam olarak ne? Evgeny Poberezkin adında bir girişimci tarafından kurulan platform 2021 yılında piyasaya sürülmüş. Platformun indirmeleri ağustos ayında 100 bini geçti. WIRED’a konuşan Poberezkin, neo-Nazi grupların son hareketlerinden haberdar olmadığını ancak platformun gizlilik esaslı olmasına rağmen terörist ya da küfürlü söylemlerin yayılmasını engelleyebileceğini düşünüyor.
Poberezkin SimpleX’in kontrolü altındaki sunucularda uygunsuz içeriklerin yayılımını engelleyebileceğini söylüyor. Ama sorun kullanıcıların ağ üstünde kendi sunucularını kurmasıyla başlıyor. Bunun sebebi de uçtan uca şifreleme durumu. Şifrelenmiş mesajları, konuşmanın muhatapları ifşa etmediği sürece görebilmek mümkün olmuyor. Ayrıca Poberezkin’e göre SimpleX tasarımı gereği tamamen özel bir platform. Yani isteseler bile kullanıcıların IP adreslerine ulaşamıyorlar. Biraz önce de belirttiğimiz gibi kayıt sırasında telefon numarası ve e-posta şartı olmaması, kolluk kuvvetlerinin bir kişiyi ararken en çok başvurduğu iki aracın eksik olması anlamına geliyor.
Öte yandan SimpleX’in bu gruplar için yarattığı eksisi bu platformda ağ kurmanın kolay olmaması. Yani bir grupta en fazla 50 kişi olabiliyor. Ağ kuramadıkları için büyümeleri de zor oluyor. Nefret propagandasını yaymak için de çok kısıtlı bir alanları var.
👁️🗨️Gözümüzden kaçmadı
🐬Telefonla mesajlaşırken mimiklerimizi kullanamadığımız için karşıdaki kişinin bir şeyi yanlış anlamasından endişe ederiz bazen. Bu yüzden mesajı biraz da yumuşatmak için sonuna bir gülme emojisi koyarız. Çünkü gülümsemek bizler için olası bir yanlış anlamayı önlemenin en kolay yoludur. Yeni bir araştırmaya göre şişe burunlu yunuslar da birbirleriyle oyun oynarken aynı taktiği kullanıyor olabilirler. iScience dergisinde yayınlanan araştırma için Roma Zoomarine’deki 11 yunus ile Fransa’nın batısındaki Planète Sauvage’daki 11 yunus hem insan eğitmenleriyle hem de kendi başlarına oyun oynarken gözlemlendi. Yunuslar neredeyse hep insan eğitmenleriyle ya da birbirleriyle oynarken gülümsemeye benzer bir ifade takındı. Oyun arkadaşlarının da üçte biri gülümseyerek karşılık veriyordu üstelik. Bunun bir iletişim şekli olduğunu söyleyen araştırmacılar, yunusların oyun sırasında iletişimsizlik nedeniyle gerçek bir kavgaya tutuşmasını engellemek için böyle gülümsediğini varsayıyor.
🐈Kediniz veterinere geldiği andan itibaren haşin bir kaplana dönüşüyorsa iyi bir haberimiz var. Veteriner araştırmacılar kedilerin beyin taramalarına karşı direncini kırmak için yeni bir çözüm buldu: İçine elektrot yerleştirilmiş şapkalar! Artık veterinerler kabloları çiğneyen ya da EEG elektrotlarından kurtulmaya çalışan kedilere sakinleştirici vermek zorunda kalmayacak.
🦠Yerin neredeyse 50 metre altındaki bir kaya çatlağı son iki milyar yıldır mikroplara ev sahipliği yapıyor. Bunu özel kılan şey bu şartlar altında şimdiye kadar keşfedilen en eski mikrop olması. Güney Afrika’nın Bushveld Kompleksi’nin altından çıkarılan 30 santimetrelik örnek, daha önceki en eski mikrop örneklerinden 1,9 milyar yıl daha yaşlı. Microbial Ecology dergisinde yayınlanan çalışma, sadece Dünya’da değil Mars’ta da yaşamın evrilmesindeki ilk aşamaları daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.
💭Peki ya nasıl mikrop bu kadar iyi korunmuş halde kalabildi? Bushveld Kompleksi zaten dünyada en uzun süre var olan mikroorganizmaların yaşam alanı olarak biliniyor. Milyarlarca yıl önce kompleksin altında katmanlar halinde soğuyan magma, dokuz kilometre kalınlığa ulaşan kayaç oluşumlarına neden olmuş. Bu oluşumlar genelde değişmeden kalırken içlerinde mikropların yoğunlaştığı küçük çatlaklar meydana gelmiş. Çatlakların çevresi ise kil tabakaları ile kaplanarak mikroorganizmaları dış etkenlerden izole etmiş. Bilim insanları bu değişmeyen ortam nedeniyle mikropların çok yavaş bir hızda ve neredeyse hiç evrimleşmeden varlığını sürdürebildiğini düşünüyor.
⚫PLOS Mental Health dergisinde yayınlanan yeni bir çalışma, 11-17 yaşları arasında göç eden çocukların psikoz geliştirme ihtimalinin daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Çalışma için Brezilya, İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda ve İspanya’da 17 bölgede anket yapıldı. Bu bulgulara en çok siyah ve Kuzey Afrikalı bireylerde rastlandı: Psikoza sahip olma ihtimalleri hayatında hiç göç etmek zorunda kalmamış beyazlara kıyasla en az iki ila üç kat daha yüksek çıktı. Yani hem göçün hem de maruz kalınan ayrımcılığın psikozun ortaya çıkmasına katkı sağladığını söyleyebiliriz.
🤓Japon oyuncak üreticisi MegaHouse minyatür zeka küpünü tanıttı. Eğer bu zeka küpünü çözmek isterseniz elinize cımbız almayı sakın unutmayın. Alüminyumdan yapılan bu küpün her bir yüzü yaklaşık 0.2 inç genişliğinde. Perşembe günü ön siparişe sunulan küpün teslimatlarına nisan ayında başlanması bekleniyor. Fiyatı da 777 bin 777 yen.
🔖Yeni çıkanlar
Zeki olmak ne demek? Zekâ insana özgü bir şey mi yoksa bitkiler, hayvanlar, hatta kendi yarattığımız teknolojilerle paylaştığımız bir şey mi? Son yıllarda yapay zekâ alanında yapılan göz kamaştırıcı atılımlar, yapay zekânın büyük bir güç ve insanın dünyadaki yerine yönelik büyük bir tehdit teşkil edebileceğini gösterdi. Bu durum zekânın doğası üzerine yeni bir tartışma da başlattı. Bu tartışma ekseninde yapılan araştırmalar sayesinde artık çevremizdeki diğer zekâ türlerinin farkına varmaya da başladık. Ağaçların henüz tam olarak anlayamadığımız, çok karmaşık yollarla zeki iletişim ağları kurduklarını, hayvanların da iç dünyalarının olduğunu, makinelerin ve cansız varlıkların bile bir anlamda “zekâ” sergilediklerini, bizimkinden farklı biçimde ama en az bizim kadar “var” olduklarını öğrendik.
Sanatçı ve düşünür James Bridle, Varolma Biçimleri‘nde, biyoloji, fizik, bilişim, edebiyat, sanat ve felsefeden yararlanarak insan zihninin ötesinde kalan çeşitli zekâ biçimlerinin büyüleyici dünyasına bir pencere açıyor. Bitkilerin akıl almaz hayatta kalma tekniklerinden, hayvanların bilişsel becerilerinin enginliğine, yapay zekânın şaşırtıcı ve ürkütücü yeteneklerinden insan olmanın ve bilincin anlamına kadar uzanan bir çizgide, okuru entelektüel bir yolculuğa çıkarıyor. İnsan olmayan zekâlara zihinlerimizi açmamız ve çevremizdeki doğal ve yapay sistemlerle nasıl bir arada yaşadığımızı yeniden gözden geçirmemiz gerektiği konusunda bize meydan okuyor. Teknoloji tarafından git gide daha fazla şekillendirilen ve tehdit edilen bir dünyada, insanın egemenliğinin tek yol olmadığı, hayatta kalmanın anahtarının diğer varolma biçimlerinden bir şeyler öğrenmek olabileceği bir geleceği hayal etmemiz konusunda bizi cesaretlendiriyor.
👉Kitabı buradan temin edebilirsiniz.
Evhamlarla hayatı ıskalamak mı, dümeni yaratıcılığa kırmak mı?
İngiliz yazar ve şair Charlotte Brontë, hastalıkları sayesinde sorumluluklarından kaçıp yazmaya vakit ayırırdı. Amerikalı sanatçı Andy Warhol, hem hastalıktan hem de hastalık fikrinden korkardı. Fransız yazar Marcel Proust sanatsal yönünü evhamlarıyla çizerdi. Glenn Gould omzuna dostça vurulan bir darbenin piyano çalma yeteneğini yok ettiğini iddia ederdi. Alman hukukçu Daniel Paul Schreber ise bedeninin Tanrı ve doktorlar tarafından ele geçirildiğine inanırdı.
Hastalık Arzusu edebiyat, müzik, sanat ve bilim camiasının dünyaca ünlü dokuz isminin hastalık hastalığına odaklanırken korkuların zihinle beden arasındaki ilişkiyi nasıl etkilediğini de gözler önüne seriyor. Yazar Brian Dillon’ın mektup, günlük, otobiyografi, röportaj ve tanıklardan yola çıkarak hazırladığı kitap, sağlık kaygısıyla yaratıcılık arasında bir bağ olup olmadığını da sorguluyor.
👉Kitabı buradan temin edebilirsiniz.
Bir zamanlar göçebeydik. Hiçbir yerde hiçbir zaman uzun süre kalmaz, devamlı hareket ederdik. Dünya önümüzde serili, keşfedilmemiş ve sınırsızdı. İstediğimiz yöne yürüyebilir, arzularımızın peşinden gidebilir, yeni diyarlar keşfedebilirdik.
Şimdi yerimizden kımıldamıyor, hayatımızı oturarak geçiriyoruz. İşimize arabayla gidiyor, uzun mesafelere seyahat ediyorsak uçuyoruz. Siparişlerimizin gelmesini beklerken yolculuk hayalleri kuruyoruz.
Yolculuk ise asıl amacını yitirdi. Artık o, hayatımızı sürdürmek için yaşamsal bir olgu değil; daha çok, bir eğlence ve dinlenme biçimi haline geldi.
Patikaları Yürümek, herkesin ofiste oturduğu, araba kullandığı ve GPS’e bakarak gezindiği bir çağda hareket ve mekân, vahşi doğa ve kendini bulmak, şimdi ve geçmiş, yürümek ve patikalar, atalarımızdan miras kalan hareket etme ihtiyacımız ve hareketsiz kalarak kaybettiklerimiz hakkında bir hikâyedir. Araba kullanmayı bırakıp yürüyerek seyahat etmenin keyfini yeniden keşfeden bir yazarın kaleminden patikalara ve doğada yaptığımız yolculuklara dair bir övgüdür.
👉Kitabı buradan temin edebilirsiniz.
Sanalda güldürenler
dünyanın en iyi yapay zeka kullanımı https://t.co/0dAPrC0VcH
— özdeğer pide salonu (@graniaras) October 3, 2024