Yaklaşık 52 bin yıl önce tüylü, mullet benzeri tüyleri olan dişi bir yünlü mamut Sibirya mağaralarında öldü. Bölgenin kuru ve soğuk iklimi devasa canlının vücudunun donmasına ve etinin kurutulmuş ete dönüşmesine neden oldu. İyi şekilde korunmuş olan canlı soyu tükenmiş türün sırlarından bazılarını bizlerle paylaşıyor. Cell dergisinde geçen hafta yayınlanan bir çalışmaya göre bilim insanları hayvanın kulağının yakınından aldıkları deri parçasını kullanarak DNA’sının üç boyutlu haritasını çıkardı.
50’den fazla bilim insanının katkısının olduğu bu başarı hayvan hâlâ hayattayken genlerinin nasıl davrandığı hakkında yeni bilgiler sağlıyor. Peki bu ne işimize yarayacak diye soracak olursanız iki şeye yarayabilir: Öncelikle şu anda hayatta olan canlıların korunmasına, ikinci olarak da yünlü mamutun “soyunun yeniden ortaya çıkarılmasına.”
Hamilton’daki McMaster Üniversitesi’nde biyolog olan ancak çalışmada yer almayan Hendrik Poinar, New Scientist’ten Corryn Wetzel’e verdiği demeçte “Gerçek bir mamuta olabildiğince yaklaşmak için genetik yapısının Asya filinden ne kadar farklı olduğunu bilmemiz gerekiyor” dedi.
Genelde bir hayvan öldüğünde DNA molekülleri parçalanıp dağılmaya başlar ve geriye sadece karmakarışık genetik materyali bırakır. Araştırmacılar daha sonra bu DNA’yı incelemeye kalkıştığında ters çevrilmiş ve epey hasar almış bir kitabı okur gibi olur. Buna rağmen çok şey öğrenebilirler. Bugüne kadar buldukları parçalardan yola çıkarak ilk insanların özelliklerini tanımlayabildi, atların nasıl evcilleştirildiğine yeni bir pencere tuttu ve mağara ayısı gibi canlıların soyunun neden ve ne zaman tükendiğini ortaya çıkardı. Ne var ki eksik bir şeyler daima vardı.
İşte bu yüzden bugünkü fillerin saçı yok
52 bin yıllık mamutun ise donmuş olması nedeniyle genetik materyalinin geometrik şekli bozulmadı. Bu da genetik kodunun dikkat çekici ayrıntılarıyla yeniden yapılmasını sağladı. Araştırmacılar bunu yapmak için genomu “PaleoHi-C” olarak bilinen yeni bir teknik kullandı.
Barcelona’daki Ulusal Genomik Analiz Merkezi’nde araştırmacı ve çalışmanın eşyazarlarından Marc A. Marti-Renom Washington Post’a genomun yapısını görmenin bilim insanlarına bir canlının öldüğü an hangi genlerinin aktif olduğunu, hangilerinin baskılandığını anlatabileceğini söyledi.
Araştırmacılar mamutun DNA’sını bugün hayatta olan Asya fillerinin genomuyla karşılaştırdı. Çok sayıda benzerlik buldular. Örneğin her iki hayvanın da 28 çift kromozomu vardı. Ama bazı önemli farklılıkları da vardı. Bu iki türün deri genlerinin yaklaşık yüzde 4,1’i farklıydı ve bunlardan biri kıl büyümesiyle ilgiliydi.
Analizler kıl büyümesinden sorumlu genin mamutlarda bugünkü fillere kıyasla daha aktif olduğunu ortaya koydu. Bu da ataları o kadar gür saçlıyken fil, su aygırı gibi kalın derili hayvanların neden kel olduğunu açıklıyor. Araştırmacılar mamutlarda soğuğa dayanıklılığı sağlayan genleri de tespit etti.
Dondurulup kurutulmuş ette DNA bozulmuyor
Ekibin merak ettiği şeylerden biri bu mükemmelen korunmuş DNA’nın tesadüf olup olmadığı ve “PaleoHi-C” yönteminin başka örneklerde de işe yarayıp yaramayacağıydı. Bu yüzden bir sığırın karaciğeriyle deneyler yapıldı. Bazı örnekleri dondurup kuruturken bazılarını da oda sıcaklığında beklettiler. Üç gün sonra taze sığır etinin DNA’sı parçalara ayrılıp dağıldı. Ancak kurutulmuş örneklerdeki DNA bir yıl sonra bile üç boyutlu yapısını korudu.
Deneyi bir adım ileriye taşıyan bilim insanları kurutulmuş DNA’yı kasten yok etmeyi de denedi. Sığır etinin üstünden arabayla geçtiler, pompalı tüfekle ateş ettiler. Yine de DNA bozulmadı. Elde ettikleri bu sonuçlar doğru koruma koşulları sağlanırsa yöntemin diğer antik canlılara, hatta mumyalanmış insan kalıntılarına bile uygulanabileceğini gösteriyor.