Bilgisayar demek içinde milyarlarca transistör olan, bunların bir arada çalışarak çok sayıda hesaplamayı kısa zamanda yaptığı mikroişlemci demek. Bu mikroişlemcilerimizi uzun zamandan beri silikon atomundan üretiyoruz. Peki ama bilgisayar yapmanın yegane yolu bu mu? Bu silikon işlemcilerin yerine ‘biyolojik’ işlemci koyabilir miyiz? İnsan beynindeki gibi bir hesaplama yöntemi geliştiremez miyiz?
Amerika merkezli bilim ve teknoloji haberleri sitesi Tom’s Hardware’nin haberine göre İsviçreli biyobilişim girişimi FinalSpark insan beyin dokusundan yapılmış 16 mini beyin üreten ilk şirket olduğunu iddia ediyor. Yani bir ‘biyo işlemci’ kullanan ilk bilgisayarı ürettiğini. Üstelik bu biyoişlemciler için insan beyni dokusundaki bazı ‘organeller’den yararlanılmış.
Şirket bu “yaşayan bilgisayarı” silikon tabanlı bilgisayarların alternatifi olarak görüyor. Şimdi diğer araştırmacılar yapay zeka üzerine çalışmalar yapmak için şirketin biyo-bilgisayarına “Neuroplatform” üzerinden uzaktan erişebilecek. Şirket Neuroplatform’un laboratuvar ortamında geliştirilmiş biyolojik nöronlara erişmek için oluşturulmuş ilk çevrimiçi platform olduğunu söylüyor.
Üstelik şirket bu tür biyoişlemcilerin “bilindik dijital işlemcilere göre bir milyon kat daha az güç tükettiğini” söylüyor. FinalSpark’ta çalışan bilim insanı ve stratejik danışman Ewelina Kurtys bu ayın başlarında bir blog yazısında “Biyobilgisayarların en büyük avantajlarından biri nöronların dijital bilgisayarlardan çok daha az enerjiyle bilgiyi hesaplayabilmesidir. Canlı nöronların, şu anda kullandığımız dijital işlemcilerden bir milyon kat daha az enerji harcadığı tahmin ediliyor” dedi.
Şirket nöral kök hücrelerden üretilen insan beyin dokusundan alınan organoidleri alarak bunların canlı kalabilecekleri özel bir ortama yerleştirdi. Daha sonra mini beyinlerdeki nöral aktiviteyi dijital bilgiye dönüştürmek için özel elektrotlara bağladı. Veri aktarımı 16 bit çözünürlüğe ve 30kHz frekansa sahip dijital analog dönüştürücüler aracılığıyla yapılıyor.
Canlı bilgisayar kavramı bir süredir gündemde. Mesela geçen yıl bilim insanları nöronları elektrik devrelerine bağlayarak sesleri tanıyabilecek bir cihaz elde etti. FinalSpark’ı ilk zamanlarında zorlayan şey organoidlerin birkaç saat içinde ölmesiydi. Şirket bu sorunun üstüne giderek organoidlerin 100 gün yaşamasını sağlamak için bu elektrot sistemlerini geliştirdi.
Bu sıra dışı cihazlar silikon bazlı muadillerine göre daha az karbon izi yaratmak gibi birtakım avantajlara sahip. Kurtys “Bilgisayar işlemleri için canlı nöronların kullanılmasının bu kadar cazip gelmesinin nedenlerinden biri de bu. Teknolojik ilerlemelerden ödün vermeden sera gazı salımını azaltabiliriz” diyor. Özellikle yapay zeka için harcanan enerjinin haddi hesabı yok. Yapay zeka için gereken elektrik enerjisinin 2030 yılına kadar üç katına çıkacağı tahmin ediliyor. Bu da 40 milyon haneye elektrik vermeye tekabül ediyor.
Neuroplatform artık araştırma ve geliştirme amacıyla kurumsal kullanıcılara açık olsa da kullanıcı başına 500 dolar istiyor. FinalSpark diğer şirketlerin yapay zeka çalışmalarını ilerletmek için Neuroplatform’dan faydalanmasını umuyor. Daha önce artan elektrik ihtiyacını nasıl karşılayacakları sorusuna nükleer füzyon cevabını veren OpenAI CEO’su Sam Altman için iyi bir alternatif gibi duruyor.