Bilim için neler feda edebilirsiniz? Michel Siffre iç dengemizin çevreden bağımsız olduğunu kanıtlayabilmek için önce 63 gün, sonra da altı ay yeraltında kaldı. Deneyleri NASA'ya ilham oldu. Şimdi o Fransız bilim insanı 85 yaşında dünyaya veda etti.

14 Eylül 1962 sabahı. Fransa ve İtalya arasındaki Alp dağlarının yukarısında bir yerde herkes bir deliğin etrafına toplaştı. Birkaç saat sonra işçiler karanlık boşluğa bir ip sarkıttı. Kısa süre sonra da o karanlığın içinde bir yüz belirecekti. Yüz, Michel Siffre adında ufak tefek ama gürbüz bir adama aitti.

Siffre 114 metre aşağıda 63 gün boyunca yalnızca dört voltluk bir lambayla kapalı kalmıştı. Aydınlıktan o kadar uzun süre uzaktı ki güneşin parlaklığı gözünü kör etmesin diye koyu renk gözlük takmıştı.

Yanlış anlamayın, bu bir kurtarma operasyonu değildi. Siffre bir jeologdu ve hepimizin alışık olduğu gündüz-gece akışından kendisini kopardığında zaman algısının nasıl bir değişikliğe uğrayacağını görmek için bir deney yapıyordu. Amacı vücudumuzun kendi iç saatinin işleyişine ışık tutmaktı.

Eh, 63 gün süren bu meşakkatli görev zaman algısında çok şey olabileceğini göstermişti. Bunu “zamanın iç içe geçtiğini” söyleyerek anlatmaya çalışmıştı. Uyanıklık ve uyku arasındaki ritmi 24 saatten 25 saate uzamıştı. Ona bir ay gibi gelen bu kapanıklık aslında iki ay sürmüştü.

Sanat ve kültür dergisi Cabinet’e 2008 yılında konuşan Siffre “Yaptıklarınızın üstünden bir iki gün geçtikten sonra ne yaptığınızı hatırlamıyorsunuz. Değişen tek şey uyandığınız ya da yattığınız zamanlar. Bunun dışındaki her şey zifiri karanlık. Sanki bir uzun gün gibi geliyor o da” diye anlatmıştı yaşadıklarını.

Fotoğraf: Michel Siffre

Peki biz şimdi onun hikayesini sizlere neden anlatıyoruz ya da belki hatırlatıyoruz? Siffre 25 Ağustos’ta Nice’te hayatını kaybetti. Ölümünü ailesi duyurdu. Fransız Kaşifler Derneği de bilim insanının ölüm nedenini zatürre olarak açıkladı.

85 yıllık bilim aşkı hem Soğuk Savaş’a hem de NASA’ya ilham oldu

Uzun adıyla Michel Augustin Francis Siffre 3 Ocak 1939’da Nice’de doğmuştu. Babası Jean İkinci Dünya Savaşı’ndan önce şarap üreticisiydi. Savaş sırasında esir düşmüş, savaş bitince de vergi memuru oluvermişti. Annesi Lucie ise evi evirip çevirendi. Siffre 1960 yılında Paris Üniversitesi’nde jeoloji mezunu oldu.

Siffre’in yaşamı 85 yıl sürdü ve insan vücudunun zamanı nasıl algıladığına anlamaya adanmıştı. Siffre’in ilgilendiği bu bilim dalına kronobiyoloji deniyor ve Siffre bu alanın öncülerinden. Kendinden önceki bilim insanları dönemin yaygın görüşünün aksine, kendi iç dengemizin güneş döngüsünden bağımsız olduğuna inanıyordu çoğu zaman bu döngüye ayak uydurmak zorunda kalmamıza rağmen. Siffre 1962’de gerçekleştirdiği deneyden itibaren yıllar boyu yaptığı deneylerle bunu kanıtladı.

Siffre’in çalışmaları Soğuk Savaş ve uzay yarışına ilham olmuştu. Onun 1962’deki deneyi Amerikalıları arka bahçelerinde serpinti sığınakları kazmaya itmişti. Küba füze krizinden hemen önce gerçekleşen bu olay Amerikalıları yeraltında yaşamın nasıl olacağını düşünmeye itmişti.

Fransız ordusu askerleri daha uzun süre uyanık tutup tutamayacağını öğrenmek isterken, NASA Mars ve ötesine yapılacak bir görevde astronotların uyku döngülerinin nasıl etkileneceğini bilmek istiyordu. Dolayısıyla Siffre’in çalışmaları her iki tarafın da desteğini aldı.

Deneylerinde beklenmeyen sonuçlar aldı

Bu şekilde Siffre 60’lar boyunca hepsi de benzer şekillerde mahsur kalan gönüllüleri yeraltına gönderdi. Seçilen yerlerden biri yarasaların olmadığı mağaralardı mesela. Özellikle yarasa olmaması gerekiyordu, çünkü yarasalar gece aktif olan canlılardı ve deneklerin zamanı anlamalarına yardımcı olabilirlerdi.

Deneyleri uzadıkça uzadı, sonuçlar da şaşırtıcıydı. Güneşi görmeyen deneklerin vücutları zamanı çok farklı algıladı. Bazıları 12 saat uyuyor, sonra da 36 saat boyunca uyanık kalmakta sorun yaşamıyordu. O 48 saati sanki 24 saatmiş gibi yaşıyorlardı.

Siffre 1972’de yeraltına döndü ve  bu kez macera daha uzun sürdü: Güney Teksas’ta bir mağarada altı ay kaldı. Göğsüne ve başına bağlanan elektrotlar yaşam bulgularını takip ediyordu. Bu altı aylık zamanın çoğunu kendi üstünde testler yaparak geçirdi.

Fotoğraf: Michel Siffre

Bir noktada yalnızlık canına tak etti, sensörleri söküp attı. Neredeyse deneyi sonlandırıyordu. 10 gün sonra sakinleşebildi, sensörlerini yeniden taktı ve o zamanlar için rekor sürede yeraltındaki kalışını tamamladı. Ama o hâlâ orada kalacağı sürenin daha uzun olması gerektiğini düşünüyordu.

Gençliğinde projeye yardımcı olan mağaracı Greg Passmore o günü “Ona çıkma zamanının geldiğini söylediğimizde bize inanmadı. ‘Benimle kafa mı buluyorsunuz’ dedi” diye anlatıyor.

Hayat her zaman güllük gülistanlık değil

Siffre’in deneyleri iyi gidiyordu ama hayatı için aynısı söylenemezdi. Depresyondaydı, borçlar birikiyordu… Eşi Nathalie onu terk etmeye karar vermişti. Hükümetten fon almasına rağmen deneyleri ona küçük bir servete mal olmuştu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi yeraltı ekosistemlerini bozduğunu düşünen mağaracıların eleştirilerine ve çalışmalarından şüphe duyan biyologların kuşkulu bakışlarına maruz kalmıştı.

Ancak zaman her şeyin ilacıydı, diğer araştırmacılar zamanla Siffre’in deneylerinin ne kadar değerli olduğunu anladı. Jeffrey C. Hall, Michael Rosbash ve Michael W. Young adlı üç bilim insanı iç dengemizin genetik temellerini keşfettikleri için 2017’de Nobel Biyoloji Ödülü’nü aldığında Siffre’in değeri bir kez daha anlaşılacaktı.

Fıkra gibi bir hikayeyle bitirelim Siffre’in hikayesini… Fransız bilim insanı Kasım 1999’da bir kez daha mağaraya döndü. Bu sefer çıkışı Şubat 2000’i bulacaktı. Milenyumu kutlamak için yanına kaz ciğeri ve şampanya da almıştı. Ama sonra iç dengesi onu bir kez daha yanılttı. Yeni yıla girdiğini sandığı gün aslında 4 Ocak 2000’di.

Homo Erectus’u bulan adam öldü