1740'larda Lancaster'da doğan İngiliz girişimci Henry Cort, çok uzun zamandır Sanayi Devrimi'nde önemli bir yere sahip metalürji tekniğini keşfeden kişi olarak kabul ediliyor. Ancak yeni bir çalışma, Cort'un bu tekniği aslında Jamaika'daki siyahi demircilerden çaldığını ortaya çıkardı.

İngiliz girişimci Henry Cort, Sanayi Devrimi için önemli metalürji tekniğinin ‘kaşifi’ olarak kabul edilse de pek tanınan bir figür sayılmaz. Kendisinin ve ailesinin o dönemde Lancaster’ın ‘yapıtaşı’ olan kölelik sistemine derinden bağlı olduğu biliniyor. Genç yaşta büyük bir servete konan Cort, finans alanında başarılı bir kariyere sahip oldu. 1775 yılında, borca batmış bir bahriye subayının demir fabrikasını devraldı. Demirhanenin zengin bir sanayi bölgesi olarak kabul edilen Portsmouth tersanelerinde bulunmasına rağmen Cort burayla başa çıkamadı ve büyük miktarda para kaybetti.

Bundan beş yıl sonra Kraliyet Donanması, varillerde kullanılan demir kasnaklar için Cort’a bir teklif sundu. Ancak bu kötü bir anlaşmaydı, zira Cort’un donanmanın hurda demirini alıp kasnak olarak kullanılabilecek yüksek kaliteli bir ürüne dönüştürmesi gerekiyordu. O zamanlar bunun nasıl yapılacağına dair bilinen bir yol yoktu. Cort’un yine zarar etmesi bekleniyordu ancak 1783’te bu İngiliz girişimci hurda demirin modifiye edilmiş bir fırında ısıtılabildiği ve özel yivli makaralardan geçirilebildiği yeni bir tekniğin patentini aldı.

Bu tekniğin bazı kısımları metalürjistler tarafından zaten bilinen bir şey olsa da hiç kimse o zamana kadar bu adımları Cort’un patentinde olduğu şekliyle birleştirmemişti. Metal saflığını korumasa da daha sağlamdı ve varil kasnaklarından çok daha büyük yapılar için de kullanılabilirdi.

Ne yazık ki Cort için işler yine de iyi gitmedi. İşlerini yürütmek için donanmanın bütçesini zimmetine geçiren bir donanma çalışanı olan Adam Jellicoe’dan büyük miktarda borç alan Cort, 1789’da ölen bu adamın borçlarından sorumlu tutuldu ve böylelikle iflasa sürüklendi. Cort’un çok geçmeden patentlerinin sahipliğini kaybetmesi, kendisi için kötü olsa da İngiliz endüstrisi için büyük bir kazanım oldu.

Zira yenilikçi tekniğini her sanayici serbestçe kullanabilecek ve böylelikle asma köprüler, gemi yapıları ve tekstil fabrikaları bu teknik üzerine kurulacaktı.

Hikayenin aslı

Hikayenin bilinen kısmını bitirdiğimize göre şimdi karanlıkta kalan kısmına geçebiliriz. Cort’un bu yeniliği nasıl bulduğu bir sır perdesi olarak kalmıştı. Cort, 1783’te tekniğin patentini almak için başvuru yaparken, bu yeni yaklaşımı bulmak için ‘çeşitli deneyler ve masraf yaptığını’ ve ‘büyük bir çaba harcadığını’ iddia etmişti. Oysa böyle deneyler yaptığına dair ortada hiçbir kanıt yoktu. Sanki teknik havadan eline düşmüş gibiydi. Gerçekteyse tekniği Atlantik’in ötesinde bulmuştu.

University College London’da bilim tarihçisi Jenny Bulstrode’a göre Cort bu fikri, Jamaika’daki köle demircilerden çalmış.

Çalışması History & Technology dergisinde yayımlanan Bulstrode, araştırması sırasında Jamaika’da, Cort’un icat ettiğini iddia ettiği tekniği çok daha önce kullanan bir dökümhane olduğunu keşfetti. Mükemmel bir dedektiflik örneği sergileyen Bulstrode, Cort’un bu dökümhaneden nasıl haberdar olduğunu ortaya çıkardı.

Jamaika’daki dökümhane

İngiliz John Reeder 1772 yılında Jamaika’nın güneydoğusundaki Morant Körfezi yakınlarında para getiren bir dökümhane kurdu. ‘Reeder’s Pen’ adındaki bu tesiste şeker üretimi için kullanılabilecek kazanlar ve makaralar üretiliyordu. Dökümhanede çalışan 76 siyah metalürjistin çoğu, İngiliz köle tacirleri tarafından Afrika’dan oraya getirilmişti. Bunlardan sadece birkaçı kölelikten kaçan ve özgürlüğünü koruyan Jamaikalı Maroonlardı.

Bu siyah metalürjistler, fırınladıkları 3000 ton hurda demiri merdaneler aracılığıyla çubuk haline getirmelerini sağlayan yöntemi bir hayli mükemmelleştirmişti. En önemlisi, yivli makaralar şeker kamışını işlemek için kullanılsa da demir için hiç kullanılmamıştı.

Bulstrode’a göre Cort’un kuzeni John Cort 1781 baharında Jamaika’ya gitti ve dökümhaneleri gördü. Kwasi adındaki bir Maroon, Üç Parmak Jack denilen adı çıkmış bir özgürlük savaşçısını öldürmüştü. John oradayken bu olayı duymamasının ihtimali yoktu. Aynı yılın ilerleyen günlerinde John’un gemisinde sorunlar çıktı ve Henry ile görüşeceği Portsmouth’a geldi.

Henry’nin işleri o sırada kötüydü. Tesadüf ya, Reeder’s Pen’in de o dönem işleri pek iyi gitmiyordu. Kölelik karşıtı isyancıların benzer başka tesislerde yaptığı gibi silah üretmek için kullandığı tespit edilen dökümhanenin İngiliz sömürge yasalarına göre yasa dışı olduğu ortaya çıkmıştı. Bu nedenle 1782 yılında Reeder’s Pen kapatılmak zorunda kaldı. Ancak dökümhane tarih sahnesinden silinmek yerine sökülerek Portsmouth’a getirildi.

Bulstrode New Scientist’e verdiği demeçte, “Sonra ne oldu dersiniz? Henry Cort’un Portsmouth’taki dökümhanesi şeker kamışı makaralarıyla doldu” dedi.

Bu hikaye, bilim tarihinin ve daha genel anlamda tarihin neden yeterince önemsenmeyen aktörlerin seslerine kulak vermesi gerektiğine dair önemli bir örnek. Bulstrode’un keşfi, köleleştirilen insanların sahip oldukları deneyimlerle Sanayi Devrimi için çok önemli bir yere sahip olduğu ancak şimdiye kadar yeterince takdir edilmediklerini ortaya koyuyor. Bu açıdan bakıldığında köleleştirilmiş insanların fikirlerinin ve entelektüel birikimlerinin, sahipleri tarafından ne derece üstlenildiğini de gözler önüne seriyor.

‘Fransa’nın taşrasında yaşayanlar eşitlik idealinin kendileri için olmadığının farkında’