Zeytinyağına herkes bayılıyor ama o yağ elde edilirken ortaya çok miktarda atık çıkıyor. 'Prina' adı verilen o atık, prina işleyen fabrikalar tarafından satın alınıyor, ondan yağ ve yakıt üretiliyor. Ama bu üretim feci pis bir koku yaratıyor.

Zeytini seviyor, zeytinyağının lezzetine bayılıyorsunuz. Hele Ayvalık zeytinyağıysa… Ama zeytinyağı, ne kadar doğal yöntemlerle elde ediliyor olursa olsun, geride bir atık bırakıyor. O atığın adı ‘Prina.’

Zeytinyağı fabrikaları, her yılın sonbahar ve kış başında zeytin hasadının ardından harıl harıl çalışıyor; çünkü yağın kalitesini en çok etkileyen şey, zeytinin toplanmasıyla sıkılması arasında geçen sürenin kısalığı. Süre kısa oldukça yağın kalitesi artıyor.

Fabrikalar, hasat döneminde neredeyse 24 saat çalışıyor ve durmaksızın atık ‘Prina’ üretiyor. Çok kaba bir hesapla her 10 kilo zeytinden 2,5-3 kilo arası yağ alınıyor. Kalan zeytin artığı, yani 7-7,5 kilo arası posa prina. Ama sadece o kadar değil. Bir de zeytinin sıkımı sırasında su da kullanılıyor. O suyla birleşince prina miktarı daha da artıyor, 10 kilo zeytini sıkıp 10 kiloya yakın prina alan fabrikalar var.

Peki bu atık ne oluyor? O atık aslında bütün Avrupa’nın ve Türkiye’nin de başının belası. En fenası, zeytin sıkımında kullanıldıktan sonra ortaya çıkan ve adına ‘kara su’ denen atık.

Yağ fabrikalarının ürettiği ‘prina’ adı verilen atığın bir ekonomik değeri var. Bunu ‘Prina fabrikaları’ zeytinyağı fabrikalarından para karşılığı satın alıyor ve işliyor. Bazıları içinden hala kalmış olan yağı da ayırıyor, işte marketlerde satılan ‘Riviera’ adı verilen yağlar böyle üretiliyor. Kalan katı kısımlar sıkıştırılıp yüksek verimli bir yakıt haline getiriliyor, enerji ihtiyacı olan fabrikalara satılıyor.

Ama bir şey yok edilemiyor: Az önce söylediğimiz ‘karasu.’

Bu kara su, içerdiği asitler nedeniyle yeraltı veya yerüstü sularına karışmaması gereken bir ‘su’. O yüzden çevre yönetmeliklerine göre sızdırmaz havuzlarda depolanmalı ve zaman içinde buharlaşması beklenmeli veya fabrikadaki sıkıştırma işlemleri sırasında buharlaşmalı.

Yönetmeliğe uygun yapılan prina fabrikaları oldukça geniş alanlar gerektiren bu buharlaşma havuzlarını yapıyor. Ama yapsa bile bir sıkıntı var: Karasu aylarca çok kötü bir koku yayıyor. Prina işleyen fabrikanın kendisi de ayrıca kötü kokular yayıyor. Bu da, eğer fabrika yerleşim yerlerine yakın bir yerdeyse ciddi şikayetlere neden oluyor.

Türkiye’nin önemli zeytinyağı merkezlerinden Ayvalık, aynı zamanda ülkenin önemli bir tatil beldesi. O yüzde yıllardır buradaki çevreciler, civardaki bir prina işleme tesisine, Doğuş Prina adlı fabrikaya karşı mücadele yürütüyor. Sonunda o çevrecilerin örgütü olan Ayvalık Tabiat Platformu kazandı, Balıkesir 1. İdare Mahkemesi Doğuş Prina adlı fabrikanın çevre izin ve lisans belgesini iptal etti.

Ayvalık Tabiat Platformu mahkeme kararını “Bahçelerimiz pirina değil, çiçek koksun diye mücadele ettik, başardık!” açıklamasıyla duyurdu.

Ayvalık ve çevresinde uzun yıllardır ciddi koku sorunu ve çevre kirliliğine neden olan Doğuş Pirina Fabrikası 15 Aralık 2020’de bir felaketle dikkatleri üstüne çekmişti.

Fabrikanın pirina havuzunun istinat duvarı patlamış, pirina içeriği İzmir-Çanakkale karayoluna akmış ve atık sular Nikita Deresi’ne tahliye edilmişti. Çevreye yayılan zeytin karasuyu derelerde kirliliğe sebep olurken olay bölge halkını ve yetkilileri yeniden harekete geçirmişti. Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin fabrikanın çevreye verdiği zararlar nedeniyle Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu.

Balıkesir 1. İdare Mahkemesi’ne sunulan bilirkişi raporu fabrikanın çevreye ciddi zararlar verdiğini ortaya koydu.

Raporda fabrikanın toksik atıklarının dere ve çevresinde çevre kirliliğine neden olduğu belirtiliyordu. Rapor mahkemenin çevre izin ve lisans belgesinin iptali yönünde karar almasına temel oluşturdu.

Pirina fabrikalarından yayılan duman ve kokular Ayvalık halkının günlük yaşamını olumsuz etkiliyordu. Solunum yolları şikayetlerinin artması, pencerelerin açılamaması gibi sorunlar halkın yaşam kalitesini düşürüyordu. Öğrencilerin okula öksürerek gitmesi, öğretmenlerin sınıflarda pencereleri açamaması gibi durumlar çevre kirliliğinin boyutlarını gözler önüne seriyordu.