Dünyanın jeolojik çağları hep kitlesel yok oluş, biyolojik çeşitlilik patlamaları gibi köklü değişikliklerin yaşandığı dönemleri gösterecek şekilde sınıflandırıldı. İnsanlığın dünyada bıraktığı etki gerçekten yeni bir çağa girdiğimizi gösteriyor mu?

Yaklaşık 15 yıldır yazılıp çiziliyor, konuyla ilgili konuşuluyor. Bilim insanlarına her gün soruluyor. “İnsanlık gerçekten de dünyayı tarihinde yeni bir sayfa açtıracak kadar radikal şekilde değiştirdi mi?” Değiştirdi dense inanmayanlar gırla, “Yok öyle bir şey” dense çevre aktivistleri oradan kaşlarını kaldırıyor…

Kısa bir Tarkan girişinin ardından biraz önceki soruyu jeologların verdiği bir yanıtla cevaplandıralım. Salı günü bilimsel bir panelde bir araya gelen jeologlar insanlığın dünyayı tarihinde yeni sayfa açtıracak kadar radikal şekilde değiştirmediğine, en azından şimdilik öyle bir değişikliğe imza atmadığına karar verdi. Bu ne demek oluyor?

Trias devri dinozorların doğuşuydu, Paleojen’de ise memeliler yükselişe geçti. Pleistosen ise son buzul çağıydı. Bunların hepsi jeolojik çağlar. Dünyanın üzerinde çok derin etkiler bırakan çağlar. Yaşadığımız zamanı, dünyada bıraktığımız etkiyi ise “Antroposen” yani insan çağı olarak etiketlemenin vakti henüz gelmemiş gibi görünüyor. New York Times’ın haberine göre yaklaşık 21 akademisyenden oluşan komitenin çoğunluğu Antroposen çağının başlangıcını ilan etmeyi reddetti.

Salı günü açıklanan sonuçlara göre 12 komite üyesi olumsuz oy kullanırken dördü olumlu, ikisi de çekimser oy kullandı. Diğer üç komite üyesi ise ne oy kullandı ne de resmi olarak çekimser kaldı.

“E o zaman biz hangi çağdayız yahu?” diye soracak olursanız dünya şu an 11 bin 700 yıl önce büyük buzulların çekilmesiyle başlayan Holosen çağında. Antroposen’e geçtiğimizi kabul edersek jeolojik açıdan insanların neden olduğu değişikliklerin Holosen çağını sona erdirecek kadar derin olduğunu söylemiş olacağız.

Bu da ders kitaplarında, akademik makalelerde ve dünya genelindeki tüm müzelerde terminolojiyi yeniden şekillendirecek. Ama sonuç olarak Antroposen’e geçip geçmediğimizi oylayan komite üyeleri insanlığın hakim olduğu bu dönemin ne kadar önemli olduğunu tartmakla kalmadı, dönemin tam olarak ne zaman başladığını düşünmek zorunda kaldı.

Antroposen hikayesi nasıl başladı?

Antroposen hikayesi 2009 yılında gezegendeki son değişikliklerin jeolojik zaman çizelgesinde yerinin olup olmadığını araştırmak üzere bir çalışma grubunun toplanmasıyla başladı. Grup yeni dönemin başlangıcı için en uygun tarihin 1950 civarı olduğuna karar verdi. Yani nükleer bomba denemeleri yüzünden dünyaya radyoaktif serpintilerin saçıldığı 20’nci yüzyılın ortalarında başlattılar süreci.

Grup daha sonra Holosen ile Antroposen arasındaki kırılmayı en net şekilde gösterecek bir alan seçmek zorunda kaldı. Bunun için de Kanada’nın Ontario bölgesindeki Crawford Gölü’nü seçtiler. Crawford Gölü’nün derin sularıyla dipteki çökeltiler jeokimyasal değişimin kanıtlarını olduğu gibi koruyor sonuçta.

Crawford Gölü.

Ne var ki önceki haftalarda panelin önerisini değerlendiren komitenin bazı üyeleri bu tanımın dünyayı değiştirdiğimizi söyleyemeyecek kadar sınırlı ve yeni olduğunu belirtti. Bu komite üyelerine göre tarım, sanayi devrimi, sömürgeciliğin hakim olduğu dönemi görmezden gelmemek gerekiyor.

Jeologlar dünyanın bu uzunca tarihi içinde insanlığın yaşadığı dönemin önemini inkar etmiyor. Nükleer denemeler, plastikler, betonlar, küresel ısınma, türlerin git gide artan yok oluşları… Bunların hepsi insanlığın var olduğu dönemde yaşanan şeyler. Yine de Antroposen’in jeolojik zaman diliminde kendine yer edinebilmesi için net şekilde tanımlanması gerekiyor.

Bir sıkıntı daha var. İnsanlığın dünyayı değiştirmesi gezegenin her yerinde aynı hızla ve aynı zamanda olmuyor. Bu nedenle jeologlar Antroposen’i “çağ”dan ziyade “olay” olarak tanımlamayı tercih ediyor. Gezegenin en önemli olayları kitlesel yok oluşlar, biyolojik çeşitliliğin hızlı artışı, Dünya’nın oksijenle dolması gibi durumlarla dolu. Peki biz şu anki varlığımızı kitlesel yok oluşlarla kıyaslayabilir miyiz?

Nükleer serpintiler

Bazı bilim insanları tarafından Antroposen çağının başlangıcı olarak gördüğü olaylardan biri 20’nci yüzyılın ortalarında nükleer patlamaların dünyaya saçtığı radyoaktif izotoplar. Elbette farklı zamanlarda farklı yerlere gitti bu izotoplar, ama sonuç olarak insanlar yüzünden böyle bir şey yaşandı. Bazı akademisyenlere göre insanlığın gezegendeki değişimini göstermek için kitle imha silahlarını örnek göstermemizin imajımızı nasıl etkileyeceği konusunda endişeli.

Biyoçeşitlilikteki azalma

Türler hızla yok oluyor. Bunu ya onların yaşam alanlarını yok ederek yapıyoruz ya da avlayarak. Şehirler inşa etmek ve ekin yetiştirmek için tepeleri düzleştiriyor, cevher çıkarmak ya da atıkları gömmek için toprağı deşiyoruz. Nehirlere barajlar kuruyor, karadan denize çamur ve toprak taşınmasının önüne geçiyoruz.

Fosil yakıtlar

Fosil yakıtların kullanımı atmosfere yüksek miktarlarda karbondioksit ve metan salımı anlamına geliyor. Bu da dünyanın yüzeyini ve okyanusları ısıtıyor. Hava sıcaklıkları Holosen döneminin istikrarlı seviyelerinden hızla uzaklaştığımızı gösteriyor.

Bu göle iyi bakın: İnsanların dünyamıza yaptıklarını anlatan yeni çağın belirleyicisi olabilir