İklim krizinin yarattığı dengesiz havalar Türkiye’yi teğet geçmiyor. Geçen yıl tüm dünya en sıcak yazı geçirirken Türkiye istisna değildi. Yağışlar dibi gördü, sonbahar yerine yaz, kış yerine bahar yaşadık, yaşıyoruz. İstanbul’da baraj doluluk oranlarının düştüğü haberlerini daha sık görüyoruz. Ama şimdi sizi dünyanın bir diğer ucuna, suyu tükenmeye aylar kalmış bir başkente götüreceğiz: Mexico City. Meksikalıların yaşadıklarının yakında İstanbul’un başına gelmeyeceğinin garantisi yok çünkü.
Alejandro Gomez üç ayı aşkın süredir doğru dürüst su kullanamıyor. Su bazen bir iki saatliğine geliyor, ama tabiri caizse damlalar halinde, birkaç kovayı anca dolduracak kadar akıyor. Sonra günlerce susuz kalmaya devam ediyorlar. Gomez Mexico City’nin Tlalpan ilçesinde yaşıyor. Büyük deposu olmadığı için su tankeri alamıyor çünkü suyu depolayacak yeri yok. Ailesiyle ancak depolayabilecekleri kadar su satın almakla yetiniyorlar. Yıkanma suyunu bir yerde toplayıp tuvaletler için yeniden kullanıyorlarmış. Gomez CNN International’a anlatıyor bu yaşadıklarını ve “Suya ihtiyacımız var, her şeyde gerekli” diyor.
Böyle okuyunca TLC’de çok su faturası ödememek için kullandığı suyu dört beş farklı yerde yeniden kullanan pintiler belgeseli geliyor akla. Ama aradaki fark şu, orada pintiler bunu tercih ediyordu. Meksika’dakiler ise bunu zorunluluktan yapıyor.
Mexico City’yi bu hale ne getirdi?
Yaklaşık 22 milyon nüfusu var Mexico City’nin, İstanbul’dan yalnızca birkaç milyon fazla. Çarpık kentleşme ve altyapıdaki sızıntılar gibi insan kaynaklı sorunlar coğrafya ve iklim değişikliğiyle birleşince ciddi bir su krizi baş göstermiş. Yağışların yıllardır anormal düşük seyretmesi, uzun geçen kurak dönemler ve yüksek sıcaklıklar artan taleple başa çıkamayan su sistemi üstündeki baskıyı iyice artırdı. Yetkililer çareyi rezervuarlardan pompalanan suyu kısmakta buldu.
Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi’nde atmosfer bilimci olan Christian Dominguez Sarmiento “Bazı mahalleler haftalarca su sıkıntısı çekti, üstelik yağmurların başlamasına daha dört ay var” diyor. Siyasetçiler su krizinin üstüne çok fazla düşmüyor ama uzmanlar durumun öyle kritik seviyelere ulaştığını söylüyor ki Mexico City birkaç ay içinde sıfırı görebilir, yani şehrin büyük bir bölümünde vanalar tamamen kapanabilir.
Kalabalık bir şehir olan Mexico City deniz seviyesinden yaklaşık 7300 fit yüksekte. Kil açısından zengin toprak üzerinde kurulmuş ve depremlere elverişli bir bölge. İklim değişikliğine karşı savunmasız. “Belki bugün megakent inşa edilecek olsa tercih edilebilecek en son yerlerden biri” diyor CNN International.
Aslında Mexico City hep böyle değildi. Aztekler 1325 yılında burada şehir kurarken etraf göl kaynıyordu, kanallar ve köprüler inşa etmişlerdi. Ama 16’ncı yüzyılda İspanyollar geldi, şehrin büyük kısmını yıktılar, göl yatağını kuruttular, kanalları doldurdular, ormanları yok ettiler. Siyaset araştırma kuruluşu Groundlab’ın eş direktörü ve mimar Jose Alfredo Ramirez “Suyu alt edilmesi gereken bir düşman gibi gördüler” diyor.
Şehir gelişmişti belki ama sonuç olarak bugün yaşanan su sorununun zemini çoğunlukla 16’ncı yüzyılda hazırlandı. Sulak alanlar, nehirler beton ve asfaltla değiştirildi. Şimdi yağmur mevsiminde sel basıyor, kurak mevsimde ortalık kavruluyor.
Mexico City’nin suyunun yaklaşık yüzde 60’ı yeraltı suyundan geliyor. Ancak yeraltı suları da o kadar çok kullanıldı ki şehir hızla gömülüyor. Son araştırmalar yılda yaklaşık 50 cm battığını gösteriyor. Yeraltı suları da yeterince hızlı yenilenmiyor. Yağmur suyu toprağa girmek yerine şehrin sert, geçişken olmayan yüzeylerinden akıveriyor.
Su sistemleri rekor düşüş yaşıyor
Şehrin su kaynaklarının yüzde 40’ı ise çok verimsiz yollarla geliyor. Mexico City’den çok uzak mesafelerden pompalanıyor, bu suyun yaklaşık dörtte biri sızıntılarla kayboluyor. Cutzamala su sistemi Mexico City’yi de içine alan Meksika Vadisi’nin kullandığı suyun yaklaşık yüzde 25’ini sağlıyor. Ama şiddetli kuraklık onu da etkiledi. Şu anda kapasitesinin yüzde 39’u kadar dolu olan su sistemi tarihi bir düşüşün eşiğinde. Zaten hükümetin suyu kısıtlamasının ardında da Cutzamala’daki bu tarihi düşüş yatıyor.
Bu ay yayınlanan bir rapora göre Meksika’nın yaklaşık yüzde 60’ı orta ya da olağanüstü kuraklık yaşıyor. Mexico City’nin neredeyse yüzde 90’ı şiddetli kuraklık içinde, üstelik yağmur sezonunun başlamasına daha aylar var. El Nino ve La Nina hava sistemlerinin buradaki etkileri birbirinin tersi şeklinde. Yani normalda soğuk hava dalgası olan La Nina’nın hakim olduğu üç yıllık süreçte Mexico City kuraklıkla boğuştu. Geçen yıl sıcak hava dalgası El Nino’nun gelişi yağış sezonunu artırır diye tahmin ediliyordu. Yağışlar arttı da, ama bu bile rezervuarların kendilerini toplamasına yetmedi.
Mexico City su kaynaklarında sıfırı görür mü?
Peki ya kriz böyle devam ederse Mexico City gerçekten sıfırı görebilir mi? Meksika medyası bu ayın başlarında ülkenin ulusal su komisyonu Conagua’dan bir yetkilinin yeterli miktarda yağmur yağmazsa sıfırı 26 Haziran gibi yakın bir tarihte görebileceklerini söylediğini aktarıyor. Yine de yetkililer kent sakinlerini sıfırı görmeyeceklerine ikna etmeye çalışıyor.
Meksika Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador 16 Şubat’ta düzenlediği basın toplantısında su sorununu çözmek için çalışmaların devam ettiğini söyledi. Mexico City Belediye Başkanı Marti Batres Guadarrama da kısa süre önce bir basın toplantısı sırasında sıfırın görüleceği gün haberlerinin muhalifler tarafından yayılan “yalan haberler” olduğunu söyledi.
Sosa-Rodríguez sıfırı görmenin tam anlamıyla su sisteminin çökmesi anlamına gelmeyeceğini, çünkü şehrin tek bir kaynağa bağımlı olmadığını söylüyor. Yani bazı gruplar suya erişime sahip olacak ama çoğu suya ulaşamayacak. Kâr amacı gütmeyen Su Danışma Konseyi Başkanı Raul Marquez kentin bu yıl sıfırı göreceğine inanmadıklarını belirtse de gerekli adımlar atılmazsa eninde sonunda o günün yaşanacağını belirtiyor.
Gerekli adımlar şunlar: Daha iyi atık su arıtımı sisteminin kurulması, yağmur suyu toplama sistemlerinin kurulması ve bölge sakinlerinin su şebekesine veya su tankerlerine bağımlılıklarını yüzde 30 oranında azaltmak. Sızıntıların önüne geçilebilirse sistem çok daha verimli hale gelebilir. Hem böylelikle yeraltı suyuna bağımlılık da bir nebze azalır.