Kum midyesi, Türkiye'de düzensiz avcılığı yasak bir deniz ürünü. Canlısını Avrupa Birliği'ne sokmak da yasak. Bulgar plakalı bir araçta 1,2 ton kum midyesi yakalandı. Peki bu midye neden bu kadar değerli ve avcılığı neden yasak? Yakından bakalım.

Haber ajansları sıradan bir haber olarak dün şu bilgiyi iletti abonelerine: Bulgar uyruklu bir kişi yasa dışı yollarla Türkiye’den midye çıkarmaya çalıştı. Ancak kaçakçılığın yapıldığı yabancı plakalı araç durduruldu ve arabadan 1,210 kilogram canlı kum midyesi çıktı. Midyeler çuvallara doldurulmuş, üst üste yığılmıştı. Hem arabaya hem de midyelere elkondu. Kaçakçıya 524 bin 960 lira idari para cezası kesildi.

Tarım ve Orman Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü sosyal medya platformu Twitter’dan açıklama yaptı ve şöyle dedi:

“Yasa dışı yollardan ülkemizden çıkarılmak istenen 1.210 kg canlı akivadese ve yabancı plakalı bir araca, mülkiyetinin kamuya geçirilmesi kararı uygulanmak üzere el konulmuştur. Bulgar uyruklu 1 kişiye de 524.960 TL idari para cezası uygulanmıştır.”

Bu, sıradan bir haber gibi gözüküyor ama değil. Hepimizi yakından ilgilendiren son derece önemli bir çevre sorunu, denizlerdeki ekosistem sorunu ve elbette maddi kazancı çok büyük bir kaçakçılık. Öyle ki, bu minik deniz canlısının kaçakçılığından kazanılan para, eroin veya kokain gibi uyuşturucuların kaçakçılığından kazanılandan bile fazla aslında.

Spagetti Vongole, aranan bir İtalyan lezzeti, ama artık bu kadar bol kum midyesi içeren bir Vongole bulmak zor, üstelik fiyatı da çok pahalı.

Peki neden böyle? Birinci nedeni, elbette bu midyenin lezzetli olması ve örneğin ‘Spagetti Vongole’ gibi gözde ve pahalı İtalyan yemeklerinin başlıca malzemesi olması.

Bu yemeğe olan düşkünlük, Avrupa kıyılarındaki kumluk alanlarda bu canlının tükenmesine neden oldu. Şimdi kum midyeleri, diğer midye çeşitleri gibi ‘çiftlik’lerde üretiliyor ve fiyatları da artık çok artmış durumda. İnanmıyorsanız, menüsünde ‘Spagetti Vongole’ sunan bir lokantada bu makarnanın fiyatına bakın, şaşırtıcı derecede pahalı olduğunu ve artık çok daha az kum midyesi kullanılarak pişirildiğini göreceksiniz.

1980’lerde Türkiye’de ihracat seferberliği başladığında bazı iş insanlarının aklına kum midyesi toplayıp ihraç etmek geldi. O zamanlar çevre ve sağlık düzenlemeleri bugünkü gibi değildi. Tabanı neredeyse tamamen kum olan Marmara Denizi vahşice altı üstüne getirilerek tarandı, kum midyeleri yakalandı ve İtalya’ya satıldı.

Kum midyesinini yakalama yöntemi çok vahşi ve deniz tabanında hayatın altını üstüne getiriyor.

Kum midyesi veya bilimsel adıyla akivadese, kumun altında yaşayan bir canlı. Yani onu yakalamak için kumun altına elinizi sokmanız veya bu işi endüstriyel olarak yapıyorsanız devasa ve çok ağır tarayıcıları kumların altına sokup kumu eleklerden geçire geçire midyeleri yakalamanız gerekiyor.

Bu yöntem deniz dibindeki hayatı, balıkların beslenme düzeninden deniz bitkilerinin varlığına kadar neredeyse geri dönülmez biçimde bozuyor. Bir midye yakalayayım derken denizdeki bütün hayatı alt üst ediyorsunuz. Üstelik midyenin içi de kum dolu olduğu için, bu midyelerin bir de arıtma işleminden geçirilmesi gerekiyor.

İşte o yüzden Türkiye’de avcılığı yasaklandı. Eş zamanlı olarak Avrupa Birliği de, AB sınırlarına canlı kum midyesi girmesini yasakladı. Ancak tabii, bu yasaklar zaten soyu tükenme noktasına gelmiş olan bu minik deniz canlısının fiyatını çok daha yükseltti.

Türkiye’de bugün çok sayıda deniz çiftliğinde kum midyesi üretiliyor, üretilen midyeler arıtılıp satılıyor. Ama işte görüyorsunuz, Türkiye’de birilerinin bu midyeyi kaçak olarak avlamasının, çuvallara doldurup yurt dışına kaçırmasının önüne de geçilemiyor.

Kum midyesi, Türkiye’de çok az tüketilen bir şey ama özellikle İtalya’da ve İtalyan yemeğine düşkün diğer ülkelerde aranan bir lezzet.

İstanbul depreme böyle hazırlanıyor: Kaçak katın üstüne bir de gecekondu