Hong Kong halkının 2003 yılında ayaklanarak reddettiği ulusal güvenlik yasası dün kabul edildi. Hong Kong halkı 2019-2020 yıllarında Covid-19 salgınına rağmen sesini duyurmaya, yasanın geçmesine engel olmaya çalıştı. Ancak her şeye rağmen yürürlüğe giren ilk ulusal güvenlik yasası nedeniyle muhaliflerin çoğu ya sürgüne gönderildi ya da hapse atıldı. Yetkililere göre bu yasa istikrarı korumak için gerekliydi, yasaya itiraz edenlere göreyse Hong Kongluların özgürlüklerini tehlikeye atıyordu. Peki bu yasada halkı tam olarak ne rahatsız ediyor?
Yasa vatana ihanet ve ayaklanma gibi siyasi suçları müebbet hapse varan ağır cezalarla hedef alıyor. Suç sayılabilecek davranışların kapsamını genişletiyor. Bazı durumlarda polis ulusal güvenliğe tehdit olarak görülürse şüphelilerin seçtiği avukatlarla görüşmesini engellemek için sulh hakiminden izin isteyebilecek. Bu yasanın Çin hükümetinin dayattığı ancak büyük çaplı protestolarla karşılaşan güvenlik yasasındaki boşlukları kapatacağı düşünülüyor.
Hong Kong’un Beijing tarafından desteklenen lideri John Lee yeni torba yasanın ülkedeki huzursuzluğun kökünü kazıyacağını ve casuslukla mücadele için gerekli olduğunu söylüyor. Lee’ye göre yasa yürürlüğe girerse hükümet rahatça ekonomiye odaklanabilecek.
23 Mart’ta yürürlüğe girecek olan yasa analistlere göre devlet memurları, avukatlar, diplomatlar, gazeteciler ve akademisyenler dahil çok geniş bir yelpaze üstünde caydırıcı etki yaratacak.
Ancak “dış müdahale” ve devlet sırlarının çalınması gibi yoruma açık suçların da yer alması ülkede faaliyet gösteren çok uluslu şirketler ve uluslararası hak grupları için potansiyel riskler yaratıyor. Hong Kong’daki iş insanları anayasadaki suç tanımlarının muğlak olması nedeniyle şirketlerin yeni mevzuatı yanlışlıkla ihlal etmediğinden emin olmak için çalışanların hazırladığı belgeleri dikkatlice incelemeleri gerekeceğini, bunun da şehirde faaliyet göstermenin maliyetini artırabileceğini söylüyor.
Güvenlik yasası bir zamanlar siyasetin özgürce yapıldığı ve Çin’den görece özerk bilinen bu eski İngiliz kolonisinde özgürlüklere vurulan bir başka darbe. Bir zamanlar istemediği şeylere ses çıkaran bir sivil toplumu olan Hong Kong’da son dört yılda hem muhalefetin hem de toplumun ne kadar zayıfladığını da gösteriyor.
Her şey nasıl başladı?
Şimdi biraz geriye gidelim; Hong Kong’un bağımsızlığını kazandığı zamana. 1997’de Hong Kong Çin’e geri verildiğinde bu finans merkezinin anayasası anakarada olmayan basın özgürlüğü ve bağımsız yargı gibi özgürlükler vaat ediyordu. Ancak İngilizlerin geride bıraktığı sömürge yasalarının yerini alacak yeni bir ulusal güvenlik yasası gerekiyordu.
“23. Madde” olarak geçen bu yasalarda öne sürülen kurallarla arama emri olmadan kişilerin ev ve üstlerinin aranmasına, ortalığı karıştırma amacı güttüğü düşünülen gazetelerin kapatılmasına izin verilecekti. 2003 yazında yüz binlerce insan sokaklarda protestolar düzenledi ve bazı üst düzey yetkililer istifa etti ve ülkenin lideri kamuoyu desteği artana kadar tasarının rafta kalacağını söyledi. Tasarıya destek hiçbir zaman artmadı. Üstelik ülke özerkliğine gölge düşüren diğer hamleler de tepkiyle karşılaştı.
2014’te halk 2017’de yapılacak liderlik seçimlerinde Çin hükümetinin adayları inceleme ve seçimlere kısıtlama getirme planlarına karşı ayaklandı. On binlerce insan polisin göz yaşartıcı gazlı müdahalesine ve çadırların sökülmesi taleplerine rağmen meydanlardan çekilmedi. İstediklerini elde edemediler ama o gün orada verilen mücadele beş yıl sonraki daha büyük bir direnişin kapılarını araladı.
Gezi’yi hatırlatan bir son
2019 yılında patlak veren protestolar Hong Kong’daki suçluların Çin’e iadesiyle ilgiliydi. Protestolar aylarca sürdü, sık sık şiddet de karıştı işin içine. Bu protestolar son yıllarda otoriteye karşı en büyük meydan okuma olarak tarihe geçti. Kargaşa 2020 yılında Beijing tarafından dayatılan ulusal güvenlik yasasıyla ve protestocularla muhalif siyasetçilerin topluca tutuklanmasıyla sona erdi.
Şimdi kabul edilen o zamanki yasanın devamı niteliğinde. Daha kapsamlısı. Yasa vatana ihanet, ayaklanma, sabotaj, casusluk, dış müdahale ve devlet sırlarının çalınması gibi konulara odaklanıyor. Hong Konglu yetkililer 2020 yasasının tamamlanacağını ve şehrin “yabancı güçlerden korunacağını” söylüyor.
Çin, Batı’daki uygulamaların Çin anakarasında da olmasına güvenlik gerekçesiyle izin vermiyor. Tamamen kendilerine ait sosyal medya platformları var. Aynı şeyin Hong Kong’da da olup olmayacağı sorusuna yerel yönetim Facebook ve diğer sosyal medya platformlarının yasaklanmayacağını söyleyerek cevap veriyor. Ancak yasa hükümetin politikalarının halka açık şekilde eleştirilmesini öncekinden daha riskli hale getiriyor.
Yasanın kabul edilebilmiş olması Hong Kong’da atmosferin ne noktaya geldiğini gözler önüne seriyor. Bu kez ne büyük protestolar oldu, ne de hak grupları ve iş dünyasından eleştiriler yükseldi. Yetkililere göre yasa halk tarafından kabul gördü ama yasanın dört yıllık baskıdan sonra çoğunluğunu Beijing yanlısı yetkililerin oluşturduğu yasama organından geçtiği gerçeği önümüzde duruyor. Hong Kong halkının tam olarak ne düşündüğünü söylemek zor; çünkü bağımsız haber kuruluşlarının çoğu artık kapalı.