Almanya’da üç partili koalisyonun oluşturduğu hükümet son üç yılını pek parlak geçirmemişse de bu ay şimdiye kadarki en korkunç ayını geçiriyor olabilir. Geçen ay üç kişinin öldürüldüğü, sekiz kişinin yaralandığı IŞİD saldırısının yaraları henüz sarılmamışken aşırı sağcı AfD partisinin Almanya’nın Doğusunda yapılan seçimlerde rekor sonuçlar alması hükümeti derinden sarstı. AfD’nin yükselişi hükümete okkalı bir mesaj içeriyordu: Aklını başına almazsan aşırı sağ yükselmeye devam eder.
Hükümetin atması gereken ilk adım Solingen’deki bıçaklı saldırıydı. O olayda saldırıyı yapan Suriyeli sığınmacının aslında sığınma talebinin önceden reddedildiği, buna rağmen Almanya’da kalmasına izin verildiği ortaya çıkmıştı. Bunun üstüne tepkiler büyüdü, medya bile “Göçmen sorununu konuşmak faşistlik değildir” demeye başladı. Bunun üstüne hükümet cevabını açıkladı. Bugünden itibaren Almanya, diğer Avrupa ülkeleriyle paylaştığı kara sınırlarında sınır denetim noktaları kuracak ve çok daha sıkı denetimlere başlayacak. Bu da şu demek: Avrupa dışından gelen ve Schengen vizesi olmayan kişiler keyfi kriterlere göre taranacak ve başvuruları reddedilenler Almanya’ya sokulmayacak. Gelen kişiler başka bir AB ülkesinde sığınma talebinde bulunduysa bile Almanya’ya alınmayacak. Bunların bir kısmı da Türkler olacak.
Ayrıntılar belirsiz olsa da Almanya’nın attığı bu adım daha önce görülmemiş. Almanya’nın komşularından sekizi Avrupa Birliği’ne (AB) üye ve hepsi birlik içinde vize gerekmeden seyahat özgürlüğünü sağlayan Schengen sisteminin parçası.
Bazı AB ülkeleri, göçmenler bakımından ‘cephe’ ülkesi. Örneğin İspanya, Fransa, İtalya, Malta, Yunanistan gibi Akdeniz ülkeleri Afrika başta olmak üzere Ortadoğu kökenli göçün ilk ulaştığı ülkeler. Bu göçmenler eğer bu ülkelere girmeyi başarırsa, Schengen anlaşmasının imkanlarından yararlanıp Almanya, Hollanda gibi ülkelere kadar gidebiliyor ama oralarda yasal bir statü sahibi olamıyor.
Daha geçen hafta Kuzey ve Kuzey Doğudan gelen göç bakımından bir başka ‘cephe’ ülke olan Macaristan, yasadışı göçmenlerin ülkeye girmesi durumunda bunları otobüslere bindirip Brüksel’e yollayacağını açıkladı. Macaristan, AB’nin mülteci kabul etme kriterlerini protesto ediyor, göçün sınırlanması için daha sert kriterler istiyor.
Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser “AB’nin dış sınırlarını yeni bir ortak iltica sistemi ile koruma altına alana kadar kendi sınırlarımızı güçlendirmeliyiz” dedi. Bu sözler bir anlamda Almanya’nın Macaristan ile aynı cepheye geçmesi anlamına geliyor olabilir. Faeser’in önerisi Almanya sınırlarına gelen herkesin ülkeye elini kolunu sallayarak giremeyeceği ve siyasi sığınma başvurusu yapıp yapamayacağını belirlemek üzere hızlandırılmış prosedürleri kapsıyor. Faeser’e göre bu şekilde yasadışı göç sınırlandırılmış olacak ve “IŞİD gibi radikal İslamcıların terör saldırıları ve ağır suçların yarattığı ani tehlikelere karşı” korunmuş olacaklar. Bakan bu süreçte deport sayılarının artacağını ama bunların AB yasalarına uygun şekilde yapılacağını söyledi.
Türkler nasıl etkilenecek?
Almanya’nın aldığı karardan en çok etkileneceklerden biri de Türkler. İki ülke arasında zaten vize sorunu yaşanıyor. Halk vize başvurularının reddedilmesinden yakınırken konsolosluk yetkilileri vize başvurusu sayısı artsa da kalitenin düştüğünü iddia ediyor. Bu da bazılarının Almanya’ya yasadışı yollarla girmeyi tek seçenek olarak görmesine neden oluyor.
Alman Federal Suç Dairesi’nin insan kaçakçılığıyla ilgili raporuna göre geçen yıl Türkiye’den Almanya’ya 35 binden fazla yasadışı sınır geçişi kaydedilmiş. Aynı dönemde Almanya’da yaklaşık 61 bin Türk sığınma başvurusu yapmış. Bu yılın ilk sekiz ayında sığınma başvurularının 20 binin üstünde olduğu belirtiliyor. Türkiye AB’nin güvenli olarak gördüğü üçüncü taraf ülkelerden biri. Bu nedenle sığınma başvurularının kabul edilme oranı düşük kalıyor. Geçen yıl korunma talebi kabul edilenlerin oranı yüzde 13’ken, bu yılın ilk sekiz ayında oran yüzde 9,6’ya düştü. Alman gazetesi Zeit’in 9 Eylül’deki haberine göre tahmini olarak 17 binden fazla yeni gelen göçmenin Türkiye’ye gönderilmesi bekleniyor.
Schengen dönemi bitiyor mu?
Almanya 2015’te baş gösteren mülteci krizine cevap olarak Avusturya sınırını zaten sıkı kontrol altına almıştı. Geçen yıl artan göçler karşısında bu kez de Polonya, Çek Cumhuriyeti ve İsviçre sınırlarında kontroller başladı. Alman gazetesi Die Tageszeitung’a göre AB genelinde üye devletler 2015’ten bu yana 404 kez iç sınır geçişleri geçici olarak kısıtladı. Ancak gazeteye göre Almanya bu hamlesiyle AB iç sınır kontrollerindeki bir istisnayı kurala dönüştürme yolunda adım atmış olacak. Avrupa Parlamentosu’nun geçen yıl yayınladığı bir araştırmada bunun halihazırda gerçekleştiği ve “AB hukukuna sistematik olarak uyulmamasının” hukuk devleti güvencelerinin zayıflaması anlamına gelebileceği ima edilmişti.
Bunun bir sonucu olarak diğer ülkeler de Almanya’nın izinden pekâlâ gidebilir. Danimarka’da Almanca yayın yapan Der Nordschleswiger gazetesinin göç uzmanı Walter Turnowsky “Almanya’nın uygulayacağı sınır kontrolleri resmi açıklamaya göre geçici olacak ama sonuçta bu AB genelinde serbest seyahatin sonu anlamına geliyor. Bundan sonra diğer ülkeler de ‘Almanya kendi sınırlarını kapattı’ diyerek aynısını yapacak” diye yazıyor.
Macaristan da Sırbistan sınırından ülkeye giren göçmenleri Brüksel’e bedava otobüs seferleriyle taşıyacağını söyledi. Hatta bunun için belirlenen otobüsler de gösterildi. Macaristan’ın bu hareketi Avrupa Adalet Divanı’nın birkaç ay önce verdiği 200 milyon euroluk cezaya bir misilleme amacı taşıyor. Bu durumda Belçika da sınırlarını kapatma yoluna gidebilir ki bu da yine Schengen’e aykırı.
Oysa AB yasalarına göre Kıbrıs ve İrlanda hariç AB üyesi ülkelerin hepsi İsviçre ve Norveç’i de içine alacak şekilde Schengen bölgesinde vizesiz serbest dolaşıma izin veriyor. Siyasi baskı gördüğünü iddia eden yabancı uyruklu kişiler de AB’ye giriş yaptıkları ülkede siyasi koruma başvurusu yapabiliyor. Birliğe üye ülkeler “iç güvenlik endişesi” nedeniyle Schengen’i askıya alabilir ama bunun için Brüksel’in önceden bilgilendirilmesi gerekiyor.
HEC Paris’te Avrupa hukuku profesörü Alberto Alemanno, İngiliz gazetesi The Guardian’a Almanya’nın aldığı tedbirlerin “Schengen bölgesinde serbest seyahat ilkesinin açık açık orantısız ihlali” anlamına geleceğini söyledi. Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi’nde (CEPS) araştırma görevlisi olan Sergio Carrera da Foreign Policy’ye sınırların kapatılmasının muhtemelen kıta genelinde zincirleme etki yaratacağını söyleyerek “Bu önlemlerin dibe doğru çöküş yarışını tetikleme riski var. Son damla ne olacak? AB’nin özünü oluşturan haklardan bahsediyoruz” dedi.
Komşular Almanya’nın çevirdiklerini kabul edecek mi ki?
Almanya’nın yeni tedbiri AB üyesi olmayan ya da birliğin başka bir yerinde iltica başvurusu yapmış kişilerin Almanya’ya girişinin engellenmesini amaçlıyor. Önceki tedbirlerde belgeleri geçersiz olan kişiler kabul edilmiyor. Yeni tedbir kapsamında göçmenler Schengen bölgesine girdikleri ve iltica başvurusunu ilk yaptıkları ülkelere gönderilecekler. Bu ülkeler de genellikle Bulgaristan, Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi AB’nin güneydeki dış sınırları oluyor.
En önemlisi de komşu ülkeler Almanya’nın geri çevirdiği kişileri kendi topraklarına kabul etmek zorunda kalacak. Ancak 29 Eylül’de genel seçimlerin yapılacağı Avusturya böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini açık açık söylüyor. Zaten mevcut anketlerde de aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin çok güçlü bir çıkış yapması bekleniyor. Polonya da Almanya’nın kararına ateş püskürenlerden. Polonya Başbakanı Donald Tusk Almanya’nın hamlesini “Schengen Anlaşması’nın fiilen askıya almak” olarak niteliyor.
Alman sınır muhafızları yabancı uyrukluları sınırda beş haftayı geçmeyecek şekilde statüleri doğrulanana kadar gözaltında tutacak. Daha önce hiç iltica başvurusu yapmamış ama siyasi baskı gördüğünü iddia eden yabancı uyruklular Almanya’ya girerek sığınma başvurusu yapabilecek. Sorunlardan biri Alman polisinin ülkeye girmek isteyen kişileri hangi kriterlere göre tarayacağı. CEPS’ten Carrera, hangi ülkenin vatandaşı olursa olsun farklı görünenlerin kontrol edilecek ilk kişiler olduğunu söylüyor: “Belli başlı ırksal özellikler bazı insanları şüpheli hale getirecektir. Bu da ırka göre profil çıkarmak demek ve yasa dışı olan bir şey.”
‘Böyle hükümetler varken aşırı sağın iktidarda olmasına gerek yok’
Almanya’nın muhafazakâr muhalefeti Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) AfD’ninkinden çok da farklı olmayan, oysa yakın zamana kadar tabu olarak görülen bu önlemleri destekliyor. Hükümetin aldığı tedbirlerin yeterli olmadığını iddia eden CDU vizesi ya da Avrupa pasaportu olmayan hiç kimsenin Almanya’ya girememesi gerektiğini savunuyor.
Belçika’da yayınlanan Le Soir gazetesi ise durumu şöyle özetliyor: “Böyle hükümetler varken aşırı sağın ille de iktidarda olmasına gerek yok. Seçim baskısı ve radikallerden duyulan korku, iktidardakilerin başsız tavuklar gibi oradan oraya koşturmasına neden oluyor. Tek kurtuluş yolu olarak da göçmenleri feda etmeyi görüyorlar.”