13 Eylül 2022. 22 yaşındaki Mahsa Amini, başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle Tahran’da medya istasyonu çıkışında ‘ahlak polisi’ tarafından gözaltına alındı. Gözaltına alınmasından iki saat sonra komaya girerek hastaneye kaldırıldı.
16 Eylül 2022. Mahsa, ölümle yaşam arasında verdiği mücadeleyi kaybetti. Mahsa’nın ölümünün ardından İran’da aylarca sürecek kitlesel protestonun kilidi açıldı. Mahsa üç gün boyunca nasıl ki komada ölüm kalım mücadelesi verdiyse İran’da da son bir yıl ölümle kalım arasında geçti. Kadınlara yönelik baskıdan çıkan ‘Jin, Jiyan, Azadî’ (Kadın, Yaşam, Özgürlük) hareketi, ülkedeki sistematik yolsuzluk ve kötü yönetimin son yıllardaki en etkili eleştirisini sergiledi.
İran rejiminin bu protestolara tepkisi ise protestocuları tutuklamak, içlerinden bazılarını idam etmek ve her şeyin başlangıç noktası olan ‘kıyafet yasası’nı daha da sertleştirmek oldu. Bir yıllık süreçte neler yaşandı, kısaca göz atalım:
📌 Norveç merkezli İran İnsan Hakları Örgütü’nün nisandaki son raporuna göre, protestolarda 537 kişi öldü. Ölenlerin 71’i henüz reşit bile değildi.
📌 Binlerce kişi tutuklandı. Tutuklananların 22 bini daha sonra affedilerek serbest bırakıldı. Bugüne kadar 25 kişi idama mahkum edildi, yedisinin cezası infaz edildi.
📌 Rejim protesto ateşini dindirmek için kısa süreliğine ahlak polisini sokaklardan çekti. Ancak senenin başında ahlak polisi yeniden sokağa dönerek kadınları gözaltına almaya başladı.
📌 Kadınlar rejimin baskıladığı kıyafet yasasına karşı gelmek için başörtülerini çıkararak yaktı. Kadınların hareketine hem yurt içinden hem de yurt dışından onlarca sporcu, oyuncu ve şarkıcı destek verdi. Satranç oyuncusu Sara Khadem, uluslararası turnuvada başörtüsü takmadığı için ülkesine geri dönemezken, protestolara destek veren bazı İranlı ünlüler tutuklandı.
📌 Protestolara özellikle liseli ve üniversiteli öğrenciler destek verdi. Eğitim-öğretim döneminde 13 binden fazla kız öğrenci zehirlenerek hastaneye kaldırıldı. O dönemde yapılan haberlerde zehirlenmenin okullara atılan gaz bombalarından kaynaklandığı belirtildi. Rejim başlangıçta olayları araştıracağını söylese de bu zamana kadar saldırganların kim olduğu ortaya çıkartılamadı.
📌 Protestolara katılan öğrencilerine destek veren akademisyenler görevden alındı. Ülkedeki öğrencilerin anlatımına göre bu öğretmenlerin yerine rejime yakın ancak mesleki bilgi alanında yetersiz kişiler getirildi.
📌 Protestolarda ölenlerin aileleri baskı altına alındı. İnsan hakları örgütleri ölenlerin mezarlarına zarar verilen 22 olayı belgeledi. Mahsa’nın ölüm yıldönümüne günler kala amcası Safa Ali nedeni bilinmeyen bir şekilde tutuklandı.
Aylarca süren protestolara rağmen rejim geri adım atmak şöyle dursun, yasaları daha da katılaştırma yoluna gitti. Yeni yasa tasarısına göre başörtüsü kuralına uymayanlar beş ila 10 yıl hapis cezasına çarptırılabilecek. Ayrıca 360 milyon İran Riyali’ne (yaklaşık 229 bin 848 lira) varan para cezaları ödemek zorunda kalacak.
Yasayı ihlal edenleri tespit etmek için yapay zeka destekli mobil kameralardan faydalanılacak. Ayrıca sadece başörtüsü kuralını ihlal edenler değil, başörtüsü zorunluluğunu uygulamayan işletme sahiplerine de yaptırım uygulanacak. Bu kişilerden üç aylık kârlarına tekabül eden ağır para cezaları verilecek.
Protestolarda kadınlar, tüm dünyaya yaşadıkları zorlukları en açık şekliyle göstermiş ve daha özgür bir İran hayaliyle yanıp tutuşan azimli pek çok genç İranlının gözüpekliğini gözler önüne sermiş olsa da yasal bir kazanım sağlayamamaları konusunda Atlantik Konseyi’nin Orta Doğu Programı’nda Scowcroft Orta Doğu Güvenlik Girişimi direktörü Jonathan Panikoff, Atlantic Council’e verdiği demeçte, “İran’da devrimin başarılı olması için nelerin gerekli olduğu üzerine çok şey yazılıp çizildi. Ne yazık ki tarihsel olarak kabul gören işaretlerin birçoğu hâlâ İran’da yok. Mesela bu işaretlerden biri güvenlik kurumlarının en azından bir kısmının protestoculara destek vermesi olurdu. Ayrıca ortada belli bir lider olmaması da protestoların şimdiye kadar büyük başarı elde etmesini engellemiş olabilir” dedi.
Önemli olan sayı değil süreklilik
Son aylarda protesto ateşi diner gibi olsa da kıvılcımın harlanmaya hazır olduğu, aşure ayının protestolar için kullanılmasıyla net bir şekilde görüldü. Kerbela olaylarının anıldığı dini bir etkinlik sırasında Yezd’de, bir grup genç, “Kes sesini ey zalim, kan kaynıyor” sözleriyle başlayan bir şarkıyı söyledi. Yezd’deki olay diğer şehirlerdeki protestoculara da ilham oldu ve böylece ülkenin çeşitli yerlerinde benzer eylemler yapıldı.
Atlantik Konseyi’nin Orta Doğu Programları’nın kıdemli araştırmacılarından Holly Dagres, protestolarda sayının değil sürekliliğin önemli olduğunu vurgulayarak, “İranlı kadınlar her gün, tutuklanma, araçlarına el konulma, işlerini kaybetme ve hatta morgda ceset yıkamaya zorlanma ihtimaline rağmen zorunlu başörtüsü kuralına uymayarak rejime başkaldırıyor” dedi.
Amini protestolarını diğerlerinden ayıran şeyin süreklilik olduğunu dile getiren Dagres, “Bu ayaklanmanın közleri buzdağının altında alev alev yanarken, rejimin beceriksizliği ya da baskıcı doğasının sebep olacağı başka bir büyük olayın çok sayıda insanı sokağa dökmesi an meselesi, kaçınılmaz bir şey” diye devam etti.
‘Uluslararası topluluğun olaylara yaklaşımı yetersiz’
Avrupa Birliği Konseyi, İngiltere ve ABD, İran’a ‘ciddi insan hakları ihlali’ sebebiyle Mahsa’nın ölüm yıldönümünden bir gün önce dün birtakım kişi ve kurumlara yaptırım uyguladı. AB konseyinin yaptırım listesine dört kişi ve 6 kurum girdi, bu kişilerden birisi Devrim Muhafızları Ordusu Başkomutan Yardımcısı olurken, kurumlar arasında da Tasnim haber ajansı bulunuyor.
ABD Hazine Bakanlığı ise Mahsa Amini’nin ölümü ve sonrasındaki protestoların bastırılmasında rolü olan aralarında güvenlik güçlerinin de bulunduğu 29 kişi ve kuruluşu yaptırım listesine eklediğini açıkladı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı, İran İslami İrşat ve Kültür Bakanı Muhammed Mehdi İsmaili ve Tahran Belediye Başkanı Ali Rıza Zakani’nin de aralarında olduğu üst düzey isimlere yaptırım uygulayacağını duyurdu.
Bununla birlikte İran’daki çoğu kişi uluslararası topluluğun protestolara yeterince destek olmadığını düşünüyor. Tahran’da yaşayan ancak adını vermek istemeyen İranlı bir kadın, 10Haber’e konuyla ilgili düşüncelerini, “Bir yıldır sesimizi duyurmak için avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz. Ama çok az şey yapılıyor. Bazı politikacılar bazı mahkumlara destek oldu, bunun İran hükümeti üzerinde biraz etkisi olduğunu düşünüyorum ancak genel olarak medya görünürlüğü utanç verici düzeylerdeydi. Avrupa Birliği hiçbir şey yapmıyor, Devrim Muhafızları üzerinde etkisi olacak hiçbir yaptırım yapılmıyor” dedi.
Kadın ve erkeğin ortak mücadelesi
Protestoların kadın hareketine bir katkısı da daha kolektif bir şekilde hareket etmelerini sağlaması oldu. Bilgi güvenlik analisti, araştırmacı ve kadın hakları destekçisi Azam Jangravi, bu konuda Atlantic Council’e daha önceki yıllar ile bugünkü protestolar arasındaki farkı şöyle anlatıyor:
“İran’da kadın hareketinin tarihi onlarca yıl öncesine dayanıyor. Ben zorunlu başörtüsünü protesto ederken yanımdakilerin sayısı azdı. Birçok kişi hareketimize sempati duysa da yalnızdık ve kolektif bir hareket oluşturamadık. Geçen yıldan bu yana ise ortaya kolektif bir hareket çıktı. O zamandan beri hem toplumun hem de dünyanın İran’daki kadın haklarına bakışı genel olarak değişime uğradı. Bence İran’daki kadınlar daha cesur hale geldi. Sesleri de eskisinden daha gür çıkmaya başladı. Artık korkmuyorlar ve haklarını elde etmek için ölümüne mücadele ediyorlar. En önemlisi de erkeklerin kadınları destekleyip onlara bu mücadelelerinde yalnız olmadıklarını göstermesi. Şu anda kadınların haklarını yeniden kazanması için kadın ve erkeklerin ortak mücadelesine şahit oluyoruz.”
İranlı kadın 10Haber’e Mahsa’nın ölümü öncesi ve sonrası kadın hareketi hakkında, “Devrimden önce benim bildiğim kadarıyla neredeyse hiç kitlesel hareket yoktu. Mahsa’nın ölümünden sonra hiçbir şeyin önemi kalmadı. İran’daki kadınların kaybedecek hiçbir şeyi yok. ‘Zombi olarak yaşamaktansa dişi aslan olarak ölmek daha iyidir’ diyorlar. Her şeylerini riske atıyorlar” sözlerini dile getirdi.
Baskı aracı olarak kullanılıyor
Jangravi’nin de dediği gibi İran’daki kadın hareketinin tarihi epey eskiye dayanıyor. Ayetullah Humeyni’nin 1979’da işyerlerine başörtüsü zorunluluğu getirmesinin hemen ardından yaklaşık 100 bin İranlı kadın, kararı protesto etmek için sokaklara dökülmüş, devrim yanlısı güçlerin saldırılarına uğramıştı.
Başörtüsü, rejim ile vatandaşlar arasındaki güç dinamiğinde önemli bir yere sahip. Hem Şah hem de selefi Pehlevi, ülkeyi modernleştirmeye çalışırken, nüfusun büyük bir kısmının dini değerleriyle çatışmıştı. Devrim döneminde başörtüsü, Muhammed Rıza Şah’ın monarşisine karşı direnişin sembolü haline geldi. Devrimden sonraki dönemde rejim, muhalefeti bastırmak için başörtüsünü bahane olarak kullandı. Kıyafet kurallarına uymayan kadınlar üniversiteye alınmadı, işlerine devam edemedi.
Bu da kadınlara dayatılan kıyafet yönetmeliğinin istihdam, eğitim ve kamusal alanlara erişim gibi temel sosyoekonomik haklarla ilişkisi olduğunu ve devletin, gücünü vatandaşlarının kamusal ve özel hayatlarının her alanında kontrol kurmak için kullandığını gösteriyor. Kadınların başörtüsü takması da takmaması da kişisel bir tercih olması gerekirken, İranlı pek çok kadın için başörtüsü baskı ve ötekileştirmenin sembolü haline geldi. Dolayısıyla kadınlar bugün başörtülerini çıkarırken onlarca yıldır kendilerine baskı uygulayan rejime öfkelerini ve hayal kırıklıklarını anlatmaya çalışıyor.
Bugün rejimin onca protestoya rağmen başörtüsü politikasını terk etmemesinin sebebi de bu. Hükümet, başörtüsü konusunda taviz verirse ileride başka alanlarda da taviz vermesi gerekeceğinden korkuyor. Bu yüzden Mahsa’nın ölüm yıldönümüne günler kala amcası tutuklandı, bu yüzden yeni yasa tasarısıyla kadınların gözü korkutulmaya çalışılıyor, bu yüzden Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, televizyonda yaptığı açıklamada, Mahsa’nın ölüm yıldönümünde ‘istikrarsızlık’ göstergesi olabilecek hiçbir şeye tolerans gösterilmeyeceğini vurguluyor. Bugün rejim teyakkuzda. Ancak halk da teyakkuzda. İranlı kadın sözlerini şu ifadelerle bitirdi: “Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Bu yola hayatımızı koyduk. Özgür olana kadar direneceğiz.”