İsrail’in 1 Nisan’da İran’ın Suriye’deki konsolosluk binasına yönelik saldırısı Ortadoğu’da zaten var olan krizi başka bir boyuta taşıdı. Dünya büyük bir savaş korkusuyla Cumartesi gecesi gözünü kırpmadan İran’ın İsrail’e gönderdiği 300 dron ve füzeyi takip etti. Krizlerin bölgesinde her daim diken üstünde olan Türkiye’de ise milyonlar Dışişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yapacağı açıklamayı bekledi. O geç gelen açıklama birçok eleştiriye neden olurken sessizliğin izahı Ankara’nın kritik zamanlarda mesajını iletsin diye tercih ettiği kalem Hande Fırat’tan geldi. Fırat dün Hürriyet Gazetesi’nde Ankara’nın eleştirileri savuşturması için verdiği bilgilerle ‘kontrollü kriz’i yazdı. Bu krizin ne kadar ‘kontrollü’ olduğuna dair Fırat’ın yazısını ve Türkiye’nin derin sessizliği bozmasını sırayla inceleyelim.
Türkiye sessizliğini ne zaman nasıl bozdu?
Ortadoğu’ya Türkiye’den çok daha uzak olan Japonya bile saldırıyla ilgili açıklama yapmışken İran’ın komşularından Türkiye sessizliğini koruyordu. Türkiye’nin yaklaşık 19 saat süren suskunluğu bir arabuluculuk çıkışıyla sona erdi. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan ilk açıklamada Ankara’nın ABD ve İran arasında yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için aracılık faaliyeti yürüttüğü belirtildi.
Bakanlık tarafından saatler sonra gelen açıklamada şu ifadeler dile getirildi: “İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü savaşın yayılma ve tırmanma riski barındırdığına dair uyarılarımızı uzun süredir tüm muhataplarımıza hatırlatmaktayız. İsrail’in, İran’ın Şam Büyükelçiliğine gerçekleştirdiği uluslararası hukuka aykırı saldırı, kaygılarımızı haklı çıkarmıştır. İran’ın bu saldırıya yaptığı misilleme ve takip eden gelişmeler, olayların hızlı biçimde bölgesel bir savaşa dönüşebileceğini bir kez daha göstermiştir. Yaşanan hadise öncesinde İran ve ABD makamlarıyla görüşerek itidal çağrısında bulunmuştuk. Tarafların karşılıklı beklenti ve mesajları da ülkemiz üzerinden iletilmiş, tepkilerin orantılı olması yönünde gerekli girişimler yapılmıştır.”
Sessizlik içinde arabuluculuk faaliyeti
Bakanlığın açıklamasında en dikkat çeken kısım “Tarafların karşılıklı beklenti ve mesajları da ülkemiz üzerinden iletilmiş, tepkilerin orantılı olması yönünde gerekli girişimler yapılmıştır. Bugün de İranlı yetkililere ve İsrail üzerinde etkisi olan Batılı ülkelere tırmanmaya son verilmesi yönündeki mesajlarımızı açık biçimde aktarmaktayız” ifadesi kuşkusuz.
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan tarafından yapılan açıklamada ülkesinin komşularına ve dostlarına saldırıdan 72 saat önce haber verildiği belirtildi. Bakanlık açıklamasından anlaşılacağı üzere bunlardan biri de Türkiye’ydi. Belki sessizliğe gömülen Ankara bu süre zarfında diplomasi yürütüyordu. Fırat’ın “kontrollü kriz” dediği de buna delalet ediyor.
Fidan saldırının üzerinden 10 saatten fazla geçtikten sonra İranlı mevkidaşı Abdullahiyan ile görüştü. Görüşmede Ankara’nın bölgede tansiyonun yükselmesini desteklemediği Abdullahiyan’a iletildi. Abdullahiyan da İran’ın daha güçlü saldırmak gibi bir planı olmadığını, İsrail karşı atakta bulunmadığı sürece başka saldırı yapmayacağını söyledi. Fidan ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile de görüştü. İkilinin saldırıdan sonra bölgedeki durumu değerlendirdiği belirtildi. İngiliz haber ajansı Reuters’da yer alan habere göre Blinken hafta başında da Fidan’ı arayarak Ortadoğu’da olası bir tırmanışın kimsenin çıkarına olmayacağını söylemiş.
Şimdi ise bu görüşmelerin direkt diyaloglarını Fırat’ın yazısından aktaralım:
‘Kontrollü kriz’
Fırat’ın Türkiye’nin sessizliğine gelen eleştirileri “anlamak lazım” diye açıkladığı yazısında Fidan ve Blinken arasındaki diyaloglar aktarılıyor. 11 Nisan’da gerçekleşen Fidan -Blinken görüşmesinin detaylarını şöyle aktarıyor Fırat:
“Blinken, Fidan’a şu bilgiyi iletti: “Elimizdeki tüm bilgiler İran’ın İsrail’e bir saldırı yapacağını gösteriyor. İran’ın tepkisinin abartılı olmamasını ve sınırlı olmasını istiyoruz. Durum sınırlı olursa biz de ona göre tepki gösteririz.
Bu sözlerin ardından Blinken, Fidan’ın İran’a bu mesajı iletmesi ricasında bulundu.
Fidan bu kez de İran Dışişleri Bakanı’yla görüştü. Tepkinin ölçülü verilmesini isteğini ileterek bölgesel savaşa dönüşmemesi uyarısında bulundu. İran Dışişleri Bakanı, Fidan’a ‘Biz Şam’daki elçiliğimize yapılan saldırıya karşılık vereceğiz. Bu oranda bir yanıtımız olacak. Daha büyük olmayacak’ yanıtını verdi. Bu mesaj ABD’ye iletildi.”
Yazıda Fidan’ın ABD ve İran temasları dışında bölgesel ve bölge dışı aktörlerle bir dizi temas yürüttüğüne de değinilerek “Tüm bu temaslar sırasında Fidan bölgesel aktörlere de, bölge dışından gelenlere de ‘Herkes itidalli olsun’ diyerek aksi takdirde yaşanabilecek sonuçlara dikkat çekti” dendi.
Fırat’ın yazısından Ankara’nın gelişmeleri an be an soğukkanlılıkla takip ettiği bu süreci “kontrollü kriz” diye adlandırmadan önce de bir süre beklediğinin altı çiziliyor. Onu da şöyle açıklıyor Fırat: “Krizin öncesinde başlayan süreçte, kriz anında da tüm kurumlar görevlerinin başındaydı. Sahada test edilmeden atılan füzelerin nasıl bir seyir izleyeceği bilinmiyordu. Bu arada Türkiye olası tüm sonuçlara karşı hazırlık yaptı. Kısacası 13 Nisan gecesi tüm temaslara rağmen gelişmeler bölgeyi farklı bir noktaya götürebilirdi. Bu yüzden ‘Kontrollü Kriz’ terimi ancak yaşanan olaydan sonra kullanılabildi. Kontrolden çıkma ihtimali de vardı ve Ankara hazırlık yapmıştı.”
Diplomasi takvimi
Fırat’ın İsrail’in bölgedeki agresifliğinin önüne geçilmesi için Doğu ve Batı’nın işbirliği yapması gerektiğini belirttiği yazısında bu “işbirliğinin” aktörleri olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yakın ajandası da paylaşıldı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yarın Katar’da olacağı herkesin malumu, ancak Fırat ayrıntı veriyor: “Hem Katar ile hem de HAMAS yetkilileri ile görüşecek. Diğer yandan konuyla ilgili aktörlerle temas halinde olacak. Yedi ülkeden oluşan temas grubu da yeniden harekete geçirilecek.”
Erdoğan’ın daha önce açıklanan 8-9 Mayıs ABD ziyaretini de hatırlatan Fırat bunun savaşın başlamaması için bir harekete geçme olduğunu söylüyor.
“Kontrollü kriz” tanımlaması daha çok konuşulacağa benziyor.