Fransız siyasi sahnesi bir kez daha dalgalı sulara sürükleniyor. Seçimin üstünden henüz iki ay geçmişken Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un görevden alınması için başlatılan kampanya ülke gündeminde birinci sıraya yerleşti. Solcu Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) Partisi’nin öncülüğünde başlatılan hareket kısa sürede ülke çapında büyük yankı uyandırdı.
Her şey LFI Meclis Başkan Yardımcısı Clemence Guette’nin sosyal medya platformu X (eski Twitter) üstünden yaptığı paylaşımla başladı. Guette, Macron’un azli için çevrim içi ortamda başlatılan dilekçenin kısa sürede 186 binden fazla imza topladığını ve sayının hızla arttığını duyurdu. Guette’nin çağrısı Fransız halkının tepkisini ifade etme yolunda çığ gibi büyüdü.
Kriz nasıl başladı?
31 Ağustos’ta LFI tarafından Ulusal Meclis’e sunulan teklif uzun süredir biriken bir öfkenin dışavurumuydu. LFI Macron’u seçim sonuçlarını göz ardı etmekle ve görevini kötüye kullanmakla suçladı. Eleştirilerin merkezinde Fransız liderin seçim sonrası eski hükümetin görevine devam etmesine izin vermesi ve kendisininki dışında her türlü hükümet programını engellemesi yatıyordu. Seçimlerin üstünden iki ay geçmiş olmasına rağmen Macron’un henüz başbakan atamamış olması öfkeyi körükleyen en önemli unsurlardan biri.
Macron’un Ulusal Meclis’te en fazla sandalyeye sahip solcu Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) ortak adayı Lucie Castets’i başbakan olarak atamayacağını bildirmesiyle hükümet kurma süreci karmaşık hale geldi. Elysee Sarayı’nda yürütülen müzakereler bir türlü sonuçlanmadı ve Macron’un yeni hükümet kurma çabaları ülkede derin bir siyasi belirsizliğe yol açtı.
Macron’un kapısını çaldığı isimler arasında eski Başbakan Bernard Cazeneuve, eski Cumhurbaşkanları Nicolas Sarkozy ve François Hollande gibi ağır toplar yer aldı. Ancak bu görüşmeler şu ana kadar somut bir sonuca ulaşmış değil.
Macron’un inatçı tutumu
Fransız Anayasası’na göre cumhurbaşkanının başbakan atama yetkisi bulunuyor, ancak geleneklere göre bu görevi en çok oy alan partiden bir isim üstleniyor. Macron’un bu geleneği görmezden gelmesi ona duyulan hoşnutsuzluğu artırdı. Ülkenin dört bir yanından gelen tepkiler Macron’un liderliğine karşı güven krizine dönüşüyor.
Bu siyasi gerilim sadece Fransa’yı değil, tüm Avrupa’yı da yakından ilgilendiriyor. Macron Avrupa sahnesinde önemli bir figür olarak bilinirken ülkesi içindeki bu krizin onun uluslararası imajına da zarar vermesi kaçınılmaz görünüyor.
Macron’un solcu NFP ittifakının ortak adayı Lucie Castets yerine eski Başbakan Bernard Cazeneuve’ü hükümetin başına getirebileceği sinyalleri özellikle aşırı sol kesimde ciddi tepkiye yol açtı.
LFI bu olası hükümete şiddetle karşı çıkıyor. Partinin Meclis Grup Başkanvekili Mathilde Panot, Cazeneuve’ün liderlik edeceği bir hükümetin Macron’un politikalarını devam ettireceğini düşündüklerini belirtti. Panot partisi adına yaptığı açıklamada “Biz Yeni Halk Cephesi ile yeni bir sayfa açmak istiyoruz. Eski düzenin devamı olacak bir hükümeti kabul etmemiz mümkün değil” dedi. LFI Lucie Castets’in başbakan olarak atanmadığı hiçbir hükümete destek vermeyeceklerini net bir şekilde ifade etti.
Aşırı solun tavrı: Birlik mi bölünme mi?
LFI’nin bu duruşu sol ittifak içindeki gerilimi daha da artırıyor. Parti koordinatörü Manuel Bompard, Macron’un asıl amacının seçimleri kaybetmesine rağmen gücü elinde tutmak için sol ittifakı bölmek olduğunu savundu. Bompard Cumhurbaşkanı’nın bu stratejisine karşı solun birleşik bir duruş sergilemesi gerektiğini vurguladı.
Ancak bu birlik çağrısı sol ittifak içinde yankı bulmuş değil. Cazeneuve’ün olası başbakanlığı LFI için kabul edilemez bir durum. Çünkü Cazeneuve 2016-2017 yıllarında başbakanlık yapmış ve merkez sol çizgide yer alan bir siyasetçi olarak biliniyor. 2022 yılında Sosyalist Parti’den (PS) ayrılması özellikle meclisteki diğer sol partilerin “Sosyal ve Ekolojik Yeni Halk Birliği” (Nupes) ittifakına olan mesafesini artırdı. Bu ayrılık sol ittifakın içindeki çatışmaların ilk işaretlerinden biriydi.
Cazeneuve Macron’un başbakanlık için Castets’i tercih etmeyeceğini açıklamasının ardından Elysee Sarayı’nda yürütülen müzakerelerde adını sıkça duyurmaya başladı. Ancak bu durum LFI ve ona yakın sol gruplar arasında hoşnutsuzluk yaratıyor. Onlara göre Cazeneuve’ün başbakanlığı Macron’un mevcut politikalarının bir uzantısı olarak görülüyor ve bu da Yeni Halk Cephesi’nin savunduğu değerlerle taban tabana zıt.
Fransa’yı zor günler bekliyor
Cumhurbaşkanı Macron hükümet kurma sürecinde dengeleri gözetmek zorunda. Sol ittifakın en büyük bileşeni olan LFI’nin desteğini almadan Cazeneuve’ü başbakan olarak ataması ülkedeki siyasi dengeleri daha da karmaşık hale getirebilir. LFI’nin liderliğini yaptığı aşırı sol, Cazeneuve hükümetine karşı çıkarken diğer sol partiler bu konuda sessiz kalmayı tercih ediyor.
Macron’un bu süreçte nasıl bir yol izleyeceği, Fransa’nın önümüzdeki dönemdeki siyasi atmosferini belirleyecek. Bir yanda kendi programını uygulamak isteyen bir cumhurbaşkanı, diğer yanda ise bu programın devamına karşı direnen bir sol ittifak var. Bu çekişmenin nereye varacağı ise şimdilik belirsizliğini koruyor. Ancak bir şey açık: Fransa’da siyasi sular bir süre daha durulacağa benzemiyor. Ülke tarihinin belki de en büyük siyasi krizlerinden biriyle karşı karşıya ve bu durumun sonuçları sadece ülke sınırları içinde değil, küresel ölçekte de hissedilecek gibi görünüyor.