G20 liderlerinin iki günlük zirvesinde hem Rusya hem de Batı tarafını memnun eden ortak bir bildiriye imza atılabildi. Birbirine çok zıt taraflarda yer alan ülkeleri aynı bildiriye imza attıran ne oldu? Bu ortak bildiri imzalanmış olsa bile gerçekten işe yarar bir metin mi oldu?

Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de bir araya gelen G20 liderlerini en çok zorlayan konu, Ukrayna savaşı konusunda ortak bir dil bulabilmekti. Zira Fransa, Rusya’nın işgalini vurgulamayan bir metni imzalamayacağını söylüyor, Rusya da doğal olarak kendisini suçlu çıkaracak bir metne imza atmayacağını vurguluyordu. Hindistan’ın işi epey zordu, dönem başkanlığı boyunca düzenlenen hiçbir G20 toplantısında ortak karar alınamamıştı.

Bu seferki zirvenin akıbeti diğerlerinden farklı sonucuyla Hindistan için de önemli bir diplomatik kazanım oldu. Zira tarafların birbirinden bu kadar zıt olduğu zirveden ortak bildiri çıkması birkaç gün öncesine kadar neredeyse imkansız görünüyordu. Peki ortak bildiride ne yazıyordu da her iki taraf da imzalamaya razı geldi?

İlk maddede hiçbir ülkenin başka bir ülkeyi toprak elde etmek için güç kullanma tehdidinden ve kullanımından kaçınması gerektiği vurgulanırken, hemen ardından gelen maddede her ülkenin farklı görüş ve değerlendirmelerin olabileceğine dikkat çekildi. Geçen yıl Bali’de yayınlanan deklarasyonda, ‘Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırgan tavrından’ bahsedilmiş, ancak bazı üyelerin bu değerlendirmeye itiraz ettiği belirtilmişti.

Sonuç: Zirvede temsil edilmeyen Ukrayna mutsuz; ABD, İngiltere, Rusya ve Çin ise mutlu. Hindistan’ın bu başarıyı nasıl elde ettiğini anlamak için son haftalardaki jeopolitik gelişmelere bakmak gerekiyor. Zira cevaplar burada gizli olabilir.

Uzlaşmacı bir dil kullanıldı

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın üye olduğu BRICS, ağustosta düzenlediği yıllık zirvesinde birliğe altı yeni üye ekleme kararı aldı. Bu yeni üyeler, Çin’le yakın ilişkilere sahip Arjantin, Etiyopya, Mısır, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri oldu. Bu genişleme G20 zirvesinin sonuçlarına doğrudan etki etmemiş olabilir ancak Batı’nın son birkaç yıldır Çin’in gelişmekte olan ülkeler üzerinde giderek artan nüfuzuna karşı temkinli yaklaşması bir sır değil.

Eurasia Group Güney Asya Uygulama Başkanı Pramit Pal Chaudhuri BBC International’a verdiği demeçte, “Bu doğrudan bir faktör değildi ama Batı, özellikle de ABD, Çin’in Batı karşıtı alternatif bir uluslararası düzen yaratmaya çalıştığının farkında. Batı’nın Hindistan’ı Çin’e karşı bir denge unsuru olarak gördüğü ve Yeni Delhi’nin dönem başkanlığının bir ortak bildiri imzalanmadan sona ermesini istemeyeceği de bilinen bir gerçek” dedi.

Control Risks’in ortağı ve Asya-Pasifik pazarları Başkanı Angela Mancini den Chaudhuriyi destekleyerek, “Batı’nın Hindistan’ın diplomatik bir kazanım elde etmesini istediği açıktı. Ancak ABD ve Batı dilde anlaşmaya varamadıkları konular olsaydı ortak bir bildiriye imza atmazlardı” diye belirtti. Delhi deklarasyonunda Rusya Ukrayna’daki savaştan doğrudan sorumlu tutulmadı, bu da çoğu analist tarafından Bali’dekinden daha yumuşak bir tutumun hakim olduğu şeklinde yorumlandı. Bununla birlikte ‘Ukrayna’daki çatışmanın küresel gıda ve enerji güvenliği üzerindeki olumsuz yansımalarına ve insani acılara’ değinildi.

Liderler sonuçtan memnun olduğunu söylerken her biri kendi açısından farklı yorumlar getirdi. Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak deklarasyonun ‘savaşın gıda fiyatları ve gıda güvenliği üzerindeki etkisini vurgulayan güçlü bir dile sahip olduğunu’ söylerken, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Delhi zirvesini ‘bir dönüm noktası’ olarak gördüğünü dile getirdi.

Başka bir konuya geçecek olursak gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerin ekonomilerine yardım etmek için desteğini artırması gerektiğini savunuyor. Pandemi nedeniyle büyük zarar gören bu ülkeler, Ukrayna savaşıyla da ayrı bir darbe yemiş oldu. Dünya Bankası, aralık ayında yaptığı açıklamada dünyanın en yoksul ülkelerinin alacaklılara yıllık 62 milyar dolar borçlu olduğunu ve bunun üçte ikisinin Çin’e ait olduğunu söyledi. Deklarasyonda krizin varlığı kabul edilerek G20 ülkelerinin fakir ülkelere yardım için 2020’de kararlaştırdıkları ortak çerçevenin uygulanmasının hızlandırılması çağrısında bulunuldu.

Çin, borç kriziyle ilgili maddeyi veto edebilirdi anca bunu yapmadı çünkü ilgili paragrafta Çin’den doğrudan ya da dolaylı olarak bahsedilmiyordu. Chaudhari, “Borçların hafifletilmesi konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmedi. Borç verme uygulamalarına yönelik herhangi bir eleştiri Çin karşıtı bir hareket olarak yorumlanabilirdi” yorumunda bulundu.

Liderler zirvede 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma konusunda anlaşsa da G20 ülkeleri sera gazlarının yaklaşık yüzde 80’inden sorumlu olmasına rağmen gaz salınımlarını azaltma konusunda kritik bir hedef belirlemedi. Daha da ilginci, bildirgede ham petrol kullanımının azaltılmasına ilişkin herhangi bir hedeften bahsedilmedi, bunun yerine kömür kullanımının aşamalı olarak azaltılmasına odaklanıldı.

Mancini bu konuda, “Bunun bir uzlaşma belgesi olması gerektiği göz önünde bulundurulduğunda , bu uzlaşmaya varmak için bazı alanlarda dilin biraz yumuşatılmış olması şaşırtıcı değil” diyor. Rus haber ajansı Interfax’a konuşan Rus müzakerecilerden Svetlana Lukash, “Zirveden önce deklarasyon üzerinde anlaşmaya varmak neredeyse 20 gün, zirvede ise beş gün sürdü” dedi.

Bazı analistler, bu maddeler göze alındığında sadece imzalanmak için imzalanmış ancak hiçbir yaptırımı olmayan bir metin gördüklerini dile getiriyor.

Erdoğan’ın G20’de hareketli günü: Sisi ile toplantı, Biden ile ‘İsveç de İsveç’ sohbeti