İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, 2021’de daha ılımlı bir siyasetçi olan Hasan Ruhani’den cumhurbaşkanlığını devraldığından beri ülkeyi 1979 Devrimi günlerine döndürmeye kararlı muhafazakâr bir isimdi. 85 yaşındaki Ruhani Lider Ayetullah Ali Hamaney’in başına bir şey gelirse yerine geçecek kişi olarak görülüyordu. Ancak dün Azerbaycan sınırı yakınlarında helikopteri düştü. Saatler süren aramalar sonucunda enkaza ulaşıldı ama alanda yaşam izine rastlanmadı. Ekipler Reisi’nin öldüğünü açıkladı.
Tahran merkezli Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde çalışan analist Ali Ekber Dareini’ye göre Reisi İran siyaset sahnesinde güvenilir bir figürdü. El Cezire’ye konuşan Dareini “Mevcut sisteme çok sadık bir siyasetçi. Hamaney ona çok güveniyor. Yıllar sonra ilk kez iktidardaki hükümetin İran’daki diğer güç odaklarıyla ciddi bir anlaşmazlığı yok. Bu da İran’ın uluslararası sahnede çok daha güçlü kararlar almasını sağladı” diye anlatıyor. Son döneme baktığımızda İran’ın ilklerine çok daha sık rastladığımızı görüyoruz.
İran İsrail’e ilk kez doğrudan saldırdı
Suriye, Lübnan Hizbullahı ve Yemen’deki Husilerin dahil olduğu Direniş Ekseni’ne liderlik eden İran, 7 Ekim’de başlayan Gazze savaşında çok daha önemli bir pozisyona geldi. Çünkü bir yanda Hizbullah İsrail’in kuzeyine saldırıyordu, öte yandan Husiler Kızıldeniz’de İsrail’le bağlantılı olduğunu düşündüğü her gemiyi vurmaya başlamıştı. Daha küçük çaplı milisler ise İsrail’e desteği nedeniyle ABD’ye ait Suriye ve Irak’taki askeri üsleri hedef alıyordu. ABD ise tüm bu saldırılardan İran’ı sorumlu tutuyordu çünkü Direniş Ekseni’nin lideri olarak İran bu gruplara eğitim ve silah veriyordu. İran savaşın başından bu yana doğrudan herhangi bir harekette bulunmaktan kaçınsa da vekil güçleri ABD ve İsrail’i rahatsız etmeyi başarıyordu. Ancak bir noktada Reisi’nin de tepkisini göstermesi gereken bir durum yaşandı.
İsrail’in 1 Nisan’da Suriye’deki İran büyükelçiliğini hedef alan saldırısı, İran’ın İsrail’e 300’den fazla füze ve roket fırlatmasını tetikleyen hareket oldu. Bu roket ve füzeler Demir Kubbe, Ürdün, Suudi Arabistan, ABD, Fransa ve İngiltere’nin de yardımlarıyla İsrail’e çok büyük hasar vermeden durduruldu. Tansiyon zaten yıllardır yüksek ancak Gazze’deki savaş İran’ın da içine çekilebileceği daha büyük bölgesel bir savaşa sebep olabileceği için nisan ayında yaşananlar “Savaş mı çıkıyor?” diye yorumlandı. En önemlisi de İran’ın İsrail’i doğrudan hedef aldığı ilk saldırı buydu ve Reisi’nin iktidarda olduğu döneme denk gelmişti.
Suudi Arabistan ile ilişkiler Reisi döneminde düzeldi
Dış politikada bazı durumlarda gerilimin düştüğü de olmadı değil. Örneğin Suudi Arabistan ve İran arasındaki diplomatik ilişkiler Reisi döneminde Çin’in de arabuluculuk faaliyetleri sayesinde yeniden tesis edilmeye başladı. İki ülke arasındaki ilişkilerin ilk kopuşu, 2016 yılında Şii din insanı Nimr al-Nimr’in Suudi Arabistan tarafından idam edilmesiyle yaşanmıştı. İdamı takip eden günlerde İranlı protestocular Suudi Arabistan’ın İran büyükelçiliğine saldırı düzenlemişti. Kopuş bu olayla yaşansa da İran ve Suudi Arabistan arasındaki gerginliğin tek sebebi bu sayılmazdı.
İki ülke de Orta Doğu’daki çatışma bölgelerinde hep birbirine ters tarafı destekliyor. Bunun bir örneği İran’ın Husileri, Suudi Arabistan’ın ise askeri koalisyonu desteklemesi verilebilir. Ayrıca iki ülkenin Suriye, Lübnan ve Irak’ta da bir nüfuz mücadelesi var. Ancak taraflar bu anlaşmazlıkların üzerinden nasıl gelebileceklerini artık kaba kuvvetle değil de diyalog yoluyla kurma kararı aldı. Kral Selman’ın Reisi’yi Suudi Arabistan’a davet etmesi de buna en güzel örneklerdendi.
Kan dökülen Mahsa protestoları
Şimdi 2022’ye gidelim; Mahsa Amini protestolarına. Reisi’nin iç politikada izlediği aşırı muhafazakâr politikanın izleri en çok bu protestolarda görüldü. “İrşad Devriyeleri” (ahlak polisi) başörtüsünü bağlayış şeklini beğenmediği için Mahsa’yı gözaltına almış, gözaltında darp edilmesinin ardından kaldırıldığı hastanede ölen 22 yaşındaki genç kız ülke genelinde büyük ayaklanmalara neden olmuştu. Kadınlar İrşad Devriyelerine ve kıyafet yasalarına rağmen sokağa başörtüsüz çıkma cesaretini göstermişti. Ne var ki bu protestolar sonucunda İran’da en az yedi kişi idam edildi; Norveç merkezli İran İnsan Hakları grubuna göre 537 protestocu öldürüldü; Amerika merkezli İnsan Hakları Aktivistleri Haber Ajansı’na göre 19 bin 400 kişi tutuklandı.
Reisi yönetimi kısa süreliğine ahlak polisini geri çekse de protestolar durulmaya başlayınca halkı çok daha güçlü bir kıyafet yasası ve İrşad Devriyeleri karşıladı. Artık kıyafet yasasına uymamanın cezası katlanmış, kuralları uymayanları takip edebilmek için araya yapay zeka bile sokulmuştu.
Ölüm Komitesi geçmişi
Reisi 2021’de yolsuzlukla mücadele edeceğini ve İran’ın ekonomik sorunlarını çözeceği vaatleriyle cumhurbaşkanı seçildi. Ancak 1980’lerde binlerce mahkumun idamından sorumlu Ölüm Komitesi’nde kilit rol oynamıştı. 1960 yılında Meşhed’de din alimi bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi Reisi. Babasının izinden giderek 15 yaşında din okuluna gitmek üzere Kum’a geldi. Sonrasında da Şah’ı deviren devrimin çocuğu oldu. 19 yaşındayken Şah karşıtı protestolarda rol oynadı. İslam Devrimi’nin çalkantılı geçen ilk yıllarında Reisi başkent Tahran’daki Şehid Mutahhari Üniversitesi’nde eğitimine devam etti. Burada İslam hukuku ve fıkhı üzerine doktora yaptı. Yargı alanında çalışmaya başladığında 25 yaşında olan Reisi kendisini Tahran savcı yardımcılığı pozisyonunda buldu.
İnsan hakları gruplarına göre savcı yardımcılığına devam ettiği 1988 yılında çoğu Halkın Mücahitleri grubuna mensup binlerce mahkumu yeniden yargılamak için kurulan gizli mahkeme Ölüm Komitesi’ndeki dört yargıçtan biri oldu. Çok daha büyük hedeflere sahip olan Reisi sonrasında Tahran’ın başsavcısı ve Devlet Müfettişliği Örgütü’nün başkanı olacaktı. 2006 yılındaysa ruhani lideri atamak ve denetlemekle görevli, üyeleri Muhafız Konseyi tarafından onaylanan Uzmanlar Meclisi’ne seçildi. Çalkantılı geçen 2009 cumhurbaşkanlığı seçimleri halkı sokağa döktüğünde Reisi protestoların bastırılmasını ve protestocuların tutuklanmasını destekledi. 2014’te İran başsavcısı oldu. Ülke içindeki baskılarda oynadığı rol nedeniyle 2019 yılında ABD Hazine Bakanlığı’nın yaptırımlarına uğradı.
Reisi ilk olarak 2017’de yerinden etmeye çalışsa da daha ılımlı bir lider olan Ruhani oyların yüzde 57’sini alarak koltuğunu korumayı başardı. Ne var ki Reisi vazgeçmedi. Hamaney de Reisi’yi 2019’da Uzmanlar Meclisi’nin başkan yardımcısı olarak atadı. Bu hamle itibarına da yansıdı. 2021 seçimlerini Reisi kazandı, ancak bu yılki seçimlere kadar 2021 seçimleri İran tarihinin en düşük katılımına sahne oldu.
Şimdi ne olacak?
Reisi İran sahnesinde önemli bir isim mi? Evet öyle. Ancak yokluğu ülke içinde büyük kriz yaratabilecek boyutta değil. Bunu Hamaney ve analistler bizzat söylüyor. Hamaney İran Devrim Muhafızları’nın aileleriyle bir araya geldiği görüşmede “İran halkı hiç endişe etmesin, ülkenin sisteminde hiçbir aksama olmayacak” dedi. Analist Dareini de “İran’ın güçlü bir siyasi sistemi var. Allah korusun kötü bir olsa bile geçiş yumuşak olacaktır” diyor.
İran anayasasına göre cumhurbaşkanı ölürse görevi cumhurbaşkanı yardımcısına devrediliyor. Bu durumda Reisi’nin görevini Muhammed Muhbir görevi devralacak. Ancak ülkenin 50 gün içinde yeni bir cumhurbaşkanı seçmek için sandığa gitmesi gerekecek.
Abdullahiyan’a parantez açalım
Reisi’nin bindiği helikopterde İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da vardı. Onun da akıbeti aynı oldu. Abdullahiyan ABD’nin 2020 yılında öldürdüğü Devrim Güçleri Muhafızları’nın Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani ile yakındı. Bu Dışişleri Bakanlığı’nda 20 yıl boyunca Arap ve Afrika alanında çalışmasından kaynaklanıyordu. Süleymani Kudüs Gücü komutanı olduğunda Abdullahiyan da bakanlıkta Irak uzmanıydı.
2007’de Bağdat’ta yapılan İran-Irak-ABD toplantısında İran’ın müzakere ekibinin başındaki kişi de Abdullahiyan’dı. ABD’nin Irak’taki durumu tehlikeli görmesi nedeniyle düzenlenen müzakereler sonuçsuz kalmıştı. Abdullahiyan sonrasında yaptığı bir açıklamada Amerikalıların mantıklı bir söz duyup da verecek cevapları olmadığında sahneden çekildiğini söylemişti.