Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi geçen hafta kaybeden İran’ın mevcut dış politikasının daha yumuşak mı yoksa Reisi ayarında mı ilerleyeceğini önümüzdeki haftalarda yapılacak seçimlerde öğreneceğiz. Ama Reisi ölmeden önce İran’ın verdiği mesaj nükleer programın ilerlemeye devam edeceği yönündeydi. Son veriler İran’ın gerçekten bu alanda ilerleme kaydettiğini gösteriyor. Batı buna ses çıkarmak isterken ABD beklenmeyecek bir şekilde Avrupa’nın İran’a yaptırım uygulama düşüncesini şimdilik rafa kaldırmasını istiyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Atom Enerjisi Kurumu İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stoklarının yüzde 60’larda seyreden oranının 11 Mayıs itibariyle üç ay öncesine göre 20,6 kilogram artarak 142,1 kg’la ulaştığını belirtti. Bu İran’ın şimdiye kadar ulaştığı en yüksek seviye oldu. ABD’li yetkililer İran’ın elindeki malzemenin üç nükleer silaha yakıt sağlamaya yetecek kadar olacağını belirtiyor. Yani İran’ın nükleer silah üretme potansiyeli son zamanlarda hızla arttı ve Tahran’ın bu alana eğilmeye devam etmesi Batı için ciddi bir endişe kaynağı.
İngiltere ve Fransa haziran ayının başlarında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) üye devletler toplantısında İran’ı nükleer silahlanmadaki gidişatı nedeniyle kınamayı planlıyor ama Wall Street Journal’ın diplomatlara dayandırdığı haberine göre ABD buna karşı çıkıyor ve diğer ülkelere gensoru oylamasında çekimser kalmaları için baskı yapıyor. O ülkelere kendisinin de oylamada çekimser kalacağını söylüyor.
Bazı ABD’li yetkililer Reisi’nin helikopter kazasındaki ölümü nedeniyle yeni bir lider için seçime hazırlanan İran’ın siyasi açıdan istikrarsız hale gelebileceğinden endişelendiğini belirtiyor. Biden yönetimi uzun zamandır İran’ın nükleer programı konusunda diplomatik çözüm arayışında.
Nükleer program görüşmeleri
Aslında İran, ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin arasında 2015’te yapılan Kapsamlı Ortak Eylem Planı; İran’ın nükleer programını sınırlamak karşılığında yaptırımların kaldırılmasını öngörüyordu. Buna göre İran uranyum zenginleştirme faaliyetlerini azaltacak ve UAEA’nın denetimlerine izin verecekti. Ancak Trump yönetimi 2018’de anlaşmayı yetersiz bularak anlaşmadan çekildi. Böylece İran da anlaşma yükümlülüklerinden kademeli olarak geri adım attı.
2020’deki ABD başkanlık seçimlerinde Joe Biden’ın seçilmesiyle ABD’nin anlaşmaya dönmesi ve İran ile müzakerelerin yeniden başlaması gündem oldu. Ancak bu süreçte taraflar arasında anlaşmazlıklar ve zorluklar yaşandı. İran, yaptırımların tamamen kaldırılmasını ve anlaşmaya tam uyulmasını talep ederken, ABD ve Batı İran’ın nükleer faaliyetlerini yeniden sınırlamasını istiyor.
İran nükleer programının askeri amaçlar gütmediğinde ısrar ediyor. ABD istihbaratı ve UAEA da Tahran’ın nükleer silah yaptığına dair ellerinde hiçbir kanıt olmadığını söylüyor. Ancak Tahran, Washington anlaşmadan çekildikten sonra nükleer programını genişletmeye başladı.
Avrupa, ABD’nin tavrıyla hayal kırıklığına uğradı
Avrupalı diplomatlar şu anda harekete geçmezlerse nükleer silahların armasını önlemeyi denetleyen UAEA’nın otoritesinin zayıflayacağını düşünüyor. Ayrıca çekingen yaklaşılırsa Batı’nın İran üzerindeki baskısının inandırıcılığının da zayıflayacağını savunuyorlar. WSJ’ye göre ABD’nin bu tutumunu bizzat kendi çabalarını baltalama girişimi olarak gören Avrupalı yetkililer hayal kırıklığına uğramış durumda.
ABD’li bir yetkili Washington’un gelecek ay yapılacak UAEA toplantısı öncesinde Avrupalı müttefikleriyle “sıkı koordinasyon içinde” olduğunu söyleyerek, “Kararlarla ilgili spekülasyon yapmak için çok erken. Yaptırımlar ve uluslararası toplumdan izolasyonunu sağlayarak İran üzerindeki baskıyı artırıyoruz” dedi. Başka bir yetkiliye göreyse Washington’un ABD’deki seçimler öncesinde İran ile sorun yaşamaktan kaçınmaya çalıştığı şeklindeki yorumların “tamamen yanlış” olduğunu söyledi.
Avrupa ile ABD arasındaki anlaşmazlığın temelinde Washington’un Tahran’ın nükleer programıyla başa çıkmak için belli bir stratejiye sahip olmadığı yönündeki endişeler yatıyor. Avrupalı diplomatlar Biden yönetiminin ne İran ile ciddi bir diplomatik işbirliği içine girme çabası güttüğünü ne de Tahran’ın nükleer konusunda çiğnediği kurallara karşı yaptırım atmaya sıcak baktığını söylüyor.
WSJ’ye göre Washington’un Tahran üzerindeki baskısını artırmak için bir stratejisi var ve bu strateji UAEA’dan İran’ın işbirliğine yanaşmaması konusundaki her şeyi ortaya koyacak kapsamlı bir rapor hazırlanmasını istemeyi de içeriyor. Bir raporun tek başına etkisi olmayacak olsa da 2011’de hazırlanan raporda dikkatler Tahran’ın nükleer çalışmalarına çekilmiş ve İran’ı hedef alan uluslararası yaptırımlar ivme kazanmıştı.
ABD neden karşı çıkıyor?
UAEA’da alınacak bir kınama kararı İran’ın nükleer konusundaki kural ihlallerine uluslararası tepki çekmek için BM Güvenlik Konseyi’ne taşınabilir. Tahran UAEA toplantılarında Batı’nın baskısı altında kaldığı son dönemde nükleer programını ilerletti ya da denetleyici kurumların incelemelerine kısıtlama getirdi. Geçen yılki toplantıda sözlü eleştirilere maruz kalan Tahran kısa süre sonra Avrupalı denetimcilerden bazılarının İran’a girişini yasakladı. ABD gensoru önergesi kabul edilirse aynı adımların atılmasından endişeleniyor.
Biden yönetimi kınamanın bir getirisi olmayacağını da düşünüyor. Diyelim ki İran meselesi BMGK’ya taşındı. BMGK’nın daimi üyeleri arasında İran’ın yakın müttefikleri Rusya ve Çin var. Bu iki ülke Batı’dan gelecek bir yaptırım girişimini veto ederek konseyden geçişini engelleyebilir. Daimi üyelerden birinin bile vetosu karar alınmasını imkansız hale getiriyor.