İran ve İsrail’in büyükelçilik saldırısı nedeniyle gerildiği, günlerce savaş mı çıkıyor diye endişe yaratan günlerin üstünden sandığımız kadar çok uzun süre geçmedi; geçen ay bu zamanlardı. İran’ın 1 Nisan’da Suriye’deki büyükelçiliğine düzenlenen saldırıya misilleme olarak yaptığı saldırıya İsrail’in verdiği karşılıktan sonra dünyanın korktuğu gibi bir durum yaşanmadı, İran İsrail’e karşılık vermedi. Sessiz geçen bu süreçte ne oldu peki? Axios’un haberine göre üst düzey Amerikalı ve İranlı yetkililer geçen hafta Umman’da aracıları araya sokarak görüşmeler yaptı.
ABD ve İran arasında 1979’dan beri diplomatik ilişkiler kesik, iletişim de genellikle aracılar üzerinden yürütülüyor. Umman’daki görüşmeler de yine bu formattaydı: Bir odada Amerikalılar, diğer odada da İranlı yetkililer bekliyor, Ummanlı yetkililer iki oda arasında mekik dokuyordu.
Umman’daki görüşmelere Beyaz Saray’ın Ortadoğu politikasından sorumlu üst düzey yetkilisi Brett McGurk ile özel İran temsilcisi Abram Paley katıldı. İran’ı kimlerin temsil ettiği ise bilinmiyor. Bu görüşmedeki amaçn İran’ın eğitim ve silah verdiği milisleri dizginlemesini sağlamaktı. İsrail’in Gazze işgali başladığından beri Irak ve Suriye’deki Amerikan askerlerine saldırılarda büyük artış yaşandı. Hatta bunlardan en büyüğü de Ürdün’deki askeri karakola gerçekleştirilen ve üç Amerikan askerinin ölümüne neden olan saldırıydı.
Konulardan biri İran destekli milisler
Biden yönetimi 7 Ekim’den beri daha büyük bir savaşın içine girmekten kaçınıyor. Bunun için de İran destekli grupların düzenledikleri saldırılara Cumhuriyetçilerin ya da emekli askerlerin bastırmalarına rağmen Tahran’a saldırmak yerine Suriye ve Irak’a daha küçük ölçekli saldırılarla karşılık verdi.
İran destekli güçlerin en büyüğü olan Lübnan Hizbullahı savaşın başından bu yana Lübnan’ın güneyinde İsrail askerleriyle ateş teatisi içinde. Bununla birlikte ABD’nin istihbarattan sorumlu yetkilileri Hizbullah’ın ve İran’ın daha geniş çaplı bir savaşın içinde olmak istemediğini düşünüyor.
İki ülke arasında en son ocak ayında Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz üzerindeki saldırılarını durdurması için dolaylı görüşmeler olmuştu. Bu ocak ayındaki görüşmeden sonraki ilk bir araya gelişleri oluyor.
İran’ın nükleer programı ve Suudi-ABD-İran görüşmeleri
Konuşulan konulardan diğeri de İran’ın nükleer programı üzerinde çalışmaya devam etmesinin ABD üzerinde yarattığı endişelerdi. Bazı İranlı yetkililer son haftalarda ülkenin nükleer silah üretimine yönelmesiyle ilgili birtakım açıklamalar yapmıştı.
Bu görüşme yazının başında da değindiğimiz büyükelçilik gerginliği nedeniyle ayrı bir önem taşıyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan bu hafta düzenlediği basın toplantısında “İran ve vekil güçlerinin İsrail’e, bölgenin istikrarına ve Amerika’nın çıkarlarına tehdit oluşturduğu aşikârdır. Bu tehditlere karşı kendimizi korumak, müttefiklerimizi ve çıkarlarımızı savunmak amacıyla bölgesel tırmanışı önlemek için İsrail ve diğer müttefiklerimizle işbirliği içindeyiz” demişti.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’den sonra bu kez Sullivan Suudi Arabistan ve İsrail’i ziyaret edecek. Çantasında da savaş, ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’i kapsayacak bir güvenlik anlaşması var. Ayrıca İran tehdidinin de tartışılacak konulardan biri olduğu biliniyor.
İsrail ve Suudi Arabistan arasında bir normalleşme olması uzun zamandır tartışılıyor ancak savaş söz konusu Körfez ülkesinin çekincelerini daha da artırdı. Riyad normalleşme karşılığında ABD’den güvenlik anlaşması, İsrail’den de iki devletli çözüm talebine uymasını bekliyor. Ne var ki Netanyahu hükümeti iki devletli çözümü ihtimaller dahilinde görmüyor. ABD de “Suudi-İsrail normalleşmesi yoksa güvenlik anlaşması yok” diyor. İran’ın nükleer tehditleri ABD-Suudi yakınlaşmasını tetikleyebileceği gibi, böyle bir yakınlaşma İran-İsrail çatışmasını daha da körükleyebilir.