Son altı aydır Gazze’de yaşanan ölümler, saldırılar, açlık gündemimizde. Bazen de krizin daha geniş bir bölgeye yayılma riskini konuşuyoruz ki İran’ın cumartesi günkü saldırısından sonra bu risk iyice arttı. Ama tüm bu kaosun ortasında Doğu Kudüs’te sessiz istila sürüyor.
The Guardian’ın haberine göre İsrail hükümeti Gazze’deki savaş başladığından beri binlerce konutluk 20’den fazla projenin bir kısmını onayladı, bir kısmı da ilerliyor. Yani Doğu Kudüs’teki yerleşimlerin inşası hızlandı. Bazıları Filistinlilerin evlerinden zorla çıkarılmasını kapsayan projelerin hepsinin arkasında İsrail hükümeti ve bakanlıklar var. Bazen hükümet ve bakanlıklara aşırı sağcı gruplar da eşlik ediyor.
İsrailli yetkililer savaşın başından bu yana iki büyük yerleşime izin verdi. Bunlar 10 yılı aşkın süre sonra Doğu Kudüs’te izin verilen ilk yerleşimler oldu. Şehrin doğu kesimindeki Filistin mahallesi Ras-al-Amud’un merkezinde bulunan Kidmat Zion adındaki yüksek güvenlikli yerleşimin genişletilip genişletilmeyeceği ise gelecek tepkiler doğrultusunda balli olacak. Kidmat Zion kararı 7 Ekim saldırısından sadece 48 saat sonra alınmıştı. Yani yetkililerin 1200 İsraillinin öldürüldüğü saldırılardan sonra ilk düşündüklerinden biri Filistinlilerin yaşadığı bölgelere daha çok sızmaktı.
İzin verilen yeni yerleşimler Beyt Safafa’daki Filistin topluluğunu kuşatacak. Projelerden Givat Hamatos olarak bilineni uluslararası topluluğun itirazlarıyla karşılaştığı için yıllarca rafta kalmıştı. Ama çalışmalar dört yıl önce yeniden başlamıştı, geçen ay yapılan haberlerde alanda şantiye işçileri, ağır makineler ve kamyonlar olduğu belirtilmişti. Belgelere göre projeyi başlatan da projenin başvurusunu yapan da hükümet organlarından biri olan İsrail Toprak İdaresi’ydi. Belgede paydaşlar arasında İsrail devleti ve Kudüs belediyesi de yer alıyor.
İkinci konut projesi Givat Şhaked ise Beyt Safafa’nın kuzeybatısında ağaçlarla kaplı bir araziye inşa edilecek. Bu proje için başvuruyu yapan kurum Kudüs’ün ekonomik ve kamusal alanda yaşam kalitesinin yüksek olduğu şehirlerden biri olarak tanıtmayı amaçladığını söyleyen Kudüs Kalkınma Otoritesi. Projeye yeşil ışık yakan ise Adalet Bakanlığı. Givat Shaked de aslında yeni bir proje sayılmaz, ilk kez 1990’ların ortalarında teklif edilmiş ama o zamanda tartışma sebebi olmuş. Uluslararası topluluk bu projenin Oslo barış sürecine tehdit oluşturacağını savunmuş, Washington da İsrail’i planını iptal etmeye zorlamıştı.
Ama bu proje de iki yıl önce yeniden ivme kazandı. Dönemin İçişleri Bakanı Ayalet Shaked, Filistinlilerin Doğu Kudüs’teki kontrolünü reddederek, bölgede kalkınma ve inşaatın engellenmesinin düşünülemeyeceğini” söylemişti. Planın destekçileri de Filistinlilerin “yeni mahalleye taşınabileceklerini” iddia etmişti. Plan 700 konuttan oluşuyor. Halbuki başka yerlerde olduğu gibi bu mahallede de bürokratik engeller ve diğer kısıtlamalar Filistinlilerin daha büyük evler inşa etmesinin önüne geçiliyor. Buradaki Filistin topluluğu 17 bin.
Beyt Safafa’nın lideri 71 yaşındaki Ahmed Salman “Ailelerimiz 250 yıldır burada yaşıyor… Şimdi kalbim delik deşik çünkü çocuklarımın ve torunlarımın hayatlarını burada geçirip geçiremeyeceklerini bilemiyorum. Bir zamanlar belediye ile ilişkilerimiz iyiydi ama son yıllarda koptuk. Savaş başladığından beri hayat burada devam ediyor ama plana izin verdiler ve tüm itirazlarımızı reddettiler. Konuyu temyize taşıyacağız ama umudumuz yok” diyor.
İzin verilen üçüncü proje ise Beyt Safafa yakınlarında kurulacak Aşağı Su Kemeri projesi. Bu plana göre de Filistin mahallesinin bitişiğinde büyük bir yerleşim kurulması amaçlanıyor. Planı onaylayan yine İsrail Toprak İdaresi.
İki devletli çözüm söylemine zarar verebilir
İsrail’in bu yerleşimlere izin vermesi uluslararası hukuka göre yasadışı. Bazı uzmanlar İsrail’in bu yasadışı yerleşimlere izin vermesinin ABD ile ilişkilere daha çok zarar verebileceğini düşünüyor. ABD 33 bin kişinin öldürüldüğü Gazze’deki savaşta İsrail’i durdurmak yerine savaşı destekleyici silah yardımlarına devam etse de konu Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasadışı yerleşimler olduğunda daha caydırıcı davranmaya çalışıyor.
Örneğin ABD Başkanı Joe Biden yasadışı yerleşimlerle ilgili Wall Street Journal’da yazdığı bir köşede yerleşimlerin ağır yaptırımlarla sonuçlanacağını söylemiş, bunun akabinde Batı Şeria’da şiddet eylemleri gerçekleştiren İsrailli yerleşimcilere vize serbestisinin kaldırılacağını duyurmuştu. Yerleşimcilerin şiddetine Avrupa Birliği ve İngiltere’den de yaptırımlar geliyor.
Ancak bu yaptırımın caydırıcı olmadığı aşikâr çünkü Doğu Kudüs’te yeni yerleşimlere son altı ayda çok hızlı bir şekilde izin verilmeye başlandı. İsrailli insan hakları örgütü Bimkom’dan Sari Kronish, “Bu planlar son altı ayda eşi benzeri görülmemiş bir hızla uygulamaya kondu. 7 Ekim’den sonra birçok devlet kurumu kapatılırken ya da sınırlı faaliyet gösterirken yerleşim planlamaları üzerine çalışan yetkililer faaliyetlerine hızla devam etti” diyor.
Yeni yerleşimler, Kudüs’ün 1980 yılında İsrail tarafından tek taraflı ilhak edilen bölgelerinde Yahudi nüfusunun artmasına neden olacak. Halbuki savaşın başından bu yana telaffuz edilen iki devletli çözümde amaç başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulması. Bu yerleşimler Filistin ve İsrail’in yan yana iki ülke olarak yaşaması için yürütülen çabaların sekteye uğraması demek. Gerçi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu başta olmak üzere aşırı sağcı milletvekilleri iki devletli çözümü düşünmediklerini buldukları her fırsatta dile getiriyorlar.
Hatta Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich gibi bazı milletvekilleri Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırılarının yıllar önce İsrail’in Gazze’deki yerleşimleri tahliye etmesi nedeniyle gerçekleşebildiğini iddia ediyor ve Gazze’de yeni yerleşimler kurulmasını istiyor.
Kudüs merkezli İsrail hakları STK’sı Ir Amim’den Amy Cohen, “Yerleşim planlarının çoğu stratejik olarak Doğu Kudüs’ün güney çevresi için geçerli. Eğer inşa edilirlerse Filistin topraklarını daha da parçalayacaklar. Doğu Kudüs’ü Beytüllahim’den ve Batı Şeria’nın güneyinden iyice ayıracaklar. Bu tür hamleler başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti için gerekli koşulları doğrudan baltalamaktadır” dedi.