İsrail, Gazze Şeridi'nde üç Hamas savaşçısını hedef aldığı saldırılarda Hamas lideri Yahya Sincar'ı da öldürmüş olabileceğini düşünüyor. Peki bugüne kadar İsrail'den saklanmayı başaran bu Hamas lideri kim?

Hamas’ın yönetici kadrosu Gazze’dekiler ve Katar’dakiler olarak ikiye ayrılıyor. Gazze’deki lider kadrosunun en etkili isimlerinin başında Yahya Sinvar var. Ne zaman ki Katar’da yaşayan Hamas lideri İsmail Haniye Tahran’da öldürüldü, işte o zaman Sinvar örgütün en güçlü ismi oldu. Sürpriz 7 Ekim saldırısının mimarlarından Muhammed Deyf gibi yıllarını Gazze’nin altındaki tünellerde geçiren Sinvar, bir yıldır İsrail’le saklambaç oynuyor. Bugüne kadar oyununda başarılı olmayı da başardı. Ama şimdi İsrail onu öldürmüş olabileceğini düşünüyor. Bu ihtimal doğrulanırsa İsrail bu son saldırılarda ikinci kez bir Hamas liderini öldürmüş olacak.

Peki biz hayalet lider Sinvar hakkında neler biliyoruz?

Sinvar 1962 yılında Gazze’de, İsrail’in kuruluşunu takip eden yıllarda evlerini terk etmek zorunda bırakılan yüz binlerce Filistinli aileden birinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesinin evinden edilmiş olması, 1980’lerde Hamas’a katılma kararı almasında etkili olacaktı.

Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin aracılığıyla Hamas’a giren Sinvar, El Mecd olarak bilinen iç güvenlik teşkilatının başına getirildi. Görevi şeriata aykırı davrandığından ya da İsrail’le işbirliği yaptığından şüphelenilen kişileri bulup cezalandırmaktı.

İsrail mahkemelerinin kayıtlarına göre Sinvar 1988 yılında dinden dönmek ve İsrail’le işbirliği yapmakla suçladığı dört Filistinliyi öldürdüğü için hapse atıldı. Bu suçlama onu 20 yıl İsrail hapishanelerinde tutacaktı. Bu sırada İbranice öğrendi ve İsrail kültürüyle toplumu hakkında bir fikri oldu.

Karakterini hapishanede geçirdiği seneler şekillendirdi

Hapisteyken bol bol ders çalışacak vakti olan Sinvar İsrail’in iç güvenlik teşkilatı Şin Bet’in eski başkanları tarafından yazılmış İbranice anı kitaplarını Arapçaya çevirdi. Hapisteyken tedavisinden sorumlu İsrailli diş hekimi Yuval Bitton ile aralarında muhabbet oluştu. Saatlerce konuşuyorlardı ama konuları duygusal değil, Hamas oluyordu. Sinvar’a bu kitapların sayfalarını ulaştıran da zaten Bitton’du. Bu sayede Sinvar, ŞinBet’in terörle mücadele taktiklerini inceleyebildi. Bitton’a göre Sinvar “Yahudi halkının tarihi konusunda uzman” olduğunu söylemekten hoşlanıyordu.

Sinvar hapishanede geçirdiği sürece kendi hayatını anlattığı “Diken ve Karanfil” adlı bir de roman yazdı. Kitapta Ahmed adında Gazzeli bir çocuk 1967 Arap-İsrail savaşı sırasında saklandığı yerden çıktığında İsrail işgali altındaki bir yaşamla karşılaşır. Bu durum Ahmed gibi gençlerin göğüslerindeki öfkenin bir kazan gibi kaynamasına neden olur. Ahmed ve çevresindekiler bu işgalin etkisiyle işgalcilere ve onlarla işbirliği yapanlara karşı saldırıya geçer. Direnişin gerektirdiği fedakarlıklar kitap boyunca bir bir işleniyor.

Bir keresinde İtalyan bir gazeteciye konuşan Sinvar hapishanenin “pota” olduğunu söylemiş, “Hapishane sizi geliştirir” demişti. Hapishane inandığı şeyleri bir teraziye koymasını sağlamış, davası için ödemeye hazır olduğu bedelleri düşünmek için bolca zaman vermişti.

Bu yine de hapishaneden kaçmaya çalışmayacağı anlamına gelmiyordu. Bir keresinde hapishanenin altından ziyaretçi merkezine çıkma umuduyla tünel kazmaya başlamıştı. Hamas liderleriyle İsrail’e komplo kurmanın yolunu da bulmuştu. Nasıl olduysa hapishaneye cep telefonu sokmayı başarmış, esir takasının kapılarını aralayacak asker kaçırma planını tasarlamak için ziyaretine gelenleri ve avukatlarını kullanmıştı.

Hapishane sonrası

Sinvar 2011 yılında İsrailli asker Gilad Şalit karşılığında serbest bırakılan bin Filistinli arasında yer aldı. Serbest kaldığında yıllar süren müzakerelerin başarısız olduğunu vurgulayarak hapisteki Filistinlileri kurtarmanın yolunun İsrail askerlerini kaçırmak olduğunu söylemişti: “Bir mahkum için bir İsrail askerinin ele geçirilmesi evrendeki en iyi haberdir. Çünkü bu sayede önünde bir umut ışığı olduğunu bilir.”

Hapisten çıktıktan sonra evlenip çocuk sahibi olan Sinvar ailesinden çok bahsetmezdi. Ama bir keresinde oğlunun ağzından çıkan ilk kelimelerin “baba, anne ve dron” olduğunu söylemişti.

Sinvar, Haniye’den çok daha sert köşeleri olan bir lider. 7 Ekim’de düzenlenen Aksa Tufanı Operasyonu’nun 1200 İsraillinin ölümüne neden olması da bunun göstergesi. İsrail savaşın ilerleyen aşamalarında bir daha aynı katliamı görmeyecekti.

7 Ekim’den sonra daha da yeraltına çekilen Sinvar az kalsın 31 Ocak’ta yakalanıyordu. İsrail ordusu Han Yunus’taki bir tünele baskın yapmadan kısa süre önce Sinvar da oradaydı. Baskından birkaç gün önce geriye bir milyon İsrail şekeli bırakarak sığınaktan ayrılmıştı. Zaten sonra da iyice kayıplara karıştı. Kimi yurtdışına kaçtığını söyledi, kimi hâlâ Gazze’de olduğunu. Elektronik cihazları kullanmayı hepten bıraktığı için takip etmek de zorlaşmıştı. Tek bilinen etrafında rehinelerden bir kalkan ördüğü.

Oysa son anlarında Sinvar’ın etrafında rehinelerden bir duvar yoktu. Tek başına bir koltuğa oturmuş, kendisini izleyen drona bir sopa atıyordu.

Sinvar’ın bu yola girmesinde etkili olan birçok şey vardı. Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşme sinyalleri veriyor, özellikle işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs’te Filistinlilere yönelik baskı artıyordu. Geçmişte o İtalyan gazeteciye verdiği demeçte Sinvar “Sadece ölülerimizle manşet olabiliyoruz. Kan yoksa haber de yapılmıyor” demişti.

İsrail’den ikinci tahmin: Yahya Sinvar’ı öldürmüş olabiliriz