Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic Türkiye'de basın özgürlüğü, gazetecilerin, insan hakları savunucularının, kadınlar ve LGBTİ bireylerin durumu hakkında iç açıcı olmayan bir rapor yayınladı.

“Türkiye’de ifade özgürlüğü tehlike altındadır; gazeteciler, insan hakları savunucuları ve sivil toplum örgütleri, sistematik baskı ve hukuki müdahalelerin görüldüğü, son derece hasmane bir ortamda faaliyet gösteriyor.” Bu sözler Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic’in görevini sona erdirmeden önce 5 Mart’ta yayınladığı memorandumdan. Rapor Türkiye’de ifade ve medya özgürlüğü ile insan hakları savunucuları ve sivil toplum örgütlerinin yaşadıklarını odağına alıyor.

14 sayfadan oluşan raporda Türkiye için iç açıcı şeyler yazmadığı daha girişten anlaşılıyor. Medyanın yüzde 90’ının hükümet kontrolünde olduğu da yazılmış, insan hakları, kadın hakları ve LGBTİ hakları savunucularının giderek artan baskılarla karşılaştıkları da. Raporda Türk yetkililerin ifade ve basın özgürlüğü konusunda olumsuz tavırlar içinde ve seçilmiş siyasetçilerin eleştirilmesine tahammülsüz oldukları belirtiliyor. Bu da ifade ve basın özgürlüğü konusundaki kaygıların daha da derinleşmesine neden oluyor.

Eleştirel medya baskı altında

Komiserin raporunda yer alan bilgilere ek olarak birkaç veri paylaşacak olursak: Sınır Tanımayan Gazeteciler’in  geçen mayıs ayında yayınladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 165. sırada yer aldı. Yine Sınır Tanımayan Gazeteciler’in aralıkta yayınladığı rapora göre geçen yıl Türkiye’de 43 gazetecinin yolu hapisten geçti. Yine de Sınır Tanımayan Gazeteciler’in raporuna göre Türkiye’de 2022’ye göre tutuklu gazeteci sayısı 23 azaldı. 

Raporda Avrupa Konseyi’nin Gazeteciler için Güvenlik Platformu’na göre 2023 yılında Türkiye’nin 52 tutuklama ile en çok gazeteci tutuklayan Avrupa ülkesi olduğu, Türkiye’yi 42 tutuklama ile Belarus’un ve 22 tutuklama ile Rusya’nın izlediği belirtildi.

İnsan Hakları Komiseri Türkiye’de internet sansürünün giderek artmasından duyduğu endişeyi de dile getirdi. Hükümetin Meclis’ten 2022’de geçirdiği İnternet Yasası ve Basın Yasası ile TCK’da yaptığı düzenlemelerle “yanlış ve yanıltıcı haber” yapmayı cezalandıracak unsurları gündeme getirdiğini ve böylece sosyal medyayı daha da kısıtlayıcı önlemler aldığını anımsatan komiser Aralık 2022 itibariyle 700 bin internet alan adı, 150 bin URL adresi ve 55 bin X mesajının bloke edildiğini bildirdi.

Mijatovic’e göre ifade ve basın özgürlüğü yalnızca siyasetçiler aracılığıyla değil, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) aracılığıyla da kısıtlanıyor. Raporda RTÜK’ün “keyfi olarak verdiği” cezaların bir kısmının eleştirel haberler sunan kurumları “susturmak” amacıyla verildiği yazıyor. Özellikle geçen yıl seçim döneminde eleştirel haber veren bazı kurumlara kesilen cezalar buna örnek gösterilmiş.

Kavala’nın durumunun görüşülmesinden hemen önce gelen rapor

Raporda insan hakları savunucuları ile sivil toplum örgütlerinin durumunun geçmişe oranla daha da kötüleştiğine değinildi. 2016’da darbe girişimi nedeniyle getirilen olağanüstü halin 2018’de sona ermesine rağmen kısıtlayıcı önlemlerin uygulanmaya devam ettiği vurgulandı.

İnsan hakkı savunucularının karşı karşıya kaldığı en acil sorunun kendilerine karşı açılan ceza davaları olduğu belirtiliyor raporda. Kolluk kuvvetlerinin insan hakları savunucularına uyguladığı fiziksel şiddetlere de değinilmiş. Rapora göre sadece 2022’de 1143 insan hakları savunucusunun 105 farklı dava nedeniyle yargıç karşısına önüne çıkmak durumunda kaldığı kaydedildi.

Mijatovic Türk hükümeti ve mahkemelerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını uygulamamasının anayasal düzeni zayıflattığı uyarısı yapıyor. Gezi davası nedeniyle şu anda Silivri’de hapis yatan iş insanı Osman Kavala’nın durumunu örnek gösteren Mijatovic bunun Türk yetkililerinin insan hakları savunucularına ve sivil topluma düşmanca yaklaşımının göstergesi olduğunu belirtti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2022 yılında Kavala’nın tutuklanmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ihlali olduğuna hükmetmiş, iş insanının hemen serbest bırakılmasını istemişti. Türkiye’nin o zamandan bu zamana Kavala’yı serbest bırakmadığı için Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye hakkında “ihlal prosedürü” başlatma çağrısı yapmış, Kavala’nın serbest bırakılması için Ocak 2024’e kadar süre vermişti. Ama görüşmeler marta ertelendi ve Türkiye’ye biraz daha süre verilmiş oldu.

Avrupa Konseyi Kavala kararını bu kez de Mart ayına erteledi

Türkiye çağrıyı dikkate almayıp Kavala’yı serbest bırakmazsa Türk delegasyonunun mecliste oy kullanma hakkının elinden alınması ve iş insanının tutukluluğunda payı olan tüm yetkililere mal varlıklarına elkoyma, tutuklama gibi yaptırımlar uygulanması oy çokluğuyla kabul edilmişti. Yaptırımlar uygulanırsa Türkiye’nin Avrupa ve AB fonlarından faydalanması zora girecek. Kavala’nın durumu gelecek hafta Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde görüşülecek. Bunun hemen öncesinde gelen rapor Türkiye’ye bir mesaj aynı zamanda.

İstanbul Sözleşmesi de gündeme geldi

Raporda Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin kadınlar ve LGBTİ’lerin durumunu zorlaştırdığı da belirtildi. Özellikle 2023 seçimlerinin kampanya sürecinde kullanılan homofobik söylemlerin LGBTİ topluluklarının “ulusal güvenlik tehdidi” olarak algılanmasına neden olduğu vurgulandı. Erdoğan seçim döneminde “Bu milletin aile kurumu sağlamdır. Bu milletten LGBT’ci çıkmaz”, “LGBT’ye, AK Parti olarak biz asla olumlu bakamayız çünkü aile kutsiyeti zaten buna müsaade etmez. Bir de bizim özellikle dinimizin gereği bu olduğu için de biz olaya buradan bakıyoruz. Buna biz eyvallah edemeyiz” gibi sözler söylemişti.

Türkiye hakkında geçen yıl da benzer endişelerin dile getirildiği raporlar yayınlanmıştı. Mijatovic raporun sonunda şöyle diyor:

“Sonuç olarak, anlamlı bir değişim yaratmak için Türk yetkililerin sivil toplumla yapıcı bir şekilde etkileşime geçmesi; kısıtlayıcı yasaları gözden geçirip revize etmesi; ifade özgürlüğünü kullandığı için hapsedilen insan hakları savunucuları, gazeteciler, aktivistler ve diğer kişileri serbest bırakması; Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına saygı gösterip uygulamaları ve yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlaması esastır.”

AB üyelik kapısını biraz daha kapattı: Aralık daralıyor