Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron iki aydır çıkmazda olan hükümet kurma sürecinin ardından ülkenin yeni başbakanını açıkladı. Macron Avrupa Birliği’nin Brexit sürecinde de görev alan eski Çevre Bakanı Michel Barnier’i yeni başbakan ilan etti. Barnier 1978’te milletvekilliğiyle başlayan siyasi kariyerine Fransa’nın bakanlık dahil çeşitli bürokratik kademelerinde sürdürdü. Merkez sağın önemli siyasetçilerinden olan Barnier Avrupa Parlamentosu’nda da (AP) önemli görevler yürüttü. Şubat 2015’te Avrupa Komisyonu başkanı Jean-Claude Juncker’in güvenlik sorunları ve savunmadan sorumlu özel danışmanı olmasının ardından 2016 itibariyle İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkma sürecinde Avrupa Komisyonu’nun baş müzakerecisi olarak atandı.
Fransa’daki seçimleri aslında sol ittifak Yeni Halk Cephesi (NFP) kazandı ama ülkedeki çeşitli siyasal grupların sol hükümeti kabul etmeyeceğini düşünen Macron’a göre sol bir hükümet meclisten güven oyu alamayabilirdi. En azından Macron böyle olduğunu iddia ediyor. Erken seçimlerde her ne kadar birincilik sol koalisyonda da olsa güven oyu engeli nedeniyle hükümet kurulamamıştı. Bu sebeple seçimlerden bu yana Fransa koltuk sayısı neredeyse birbirine eşit üç grup tarafından öyle ya da böyle yönetildi. Bu nedenle yeni hükümeti kurma çağrıları her geçen gün arttı. Yükselen çağrılar ve siyasi belirsizlik altında geçirilen haftaların ardından Macron’un başbakanı seçim kazanan ittifaktan değil de merkez sağdan seçmesi sol ittifakı öfkelendirdi.
Tepkiler çığ gibi büyüyor: Aşırı sağcı RN hükümette yer almayacak
Fransa’da aşırı solcu Boyun Eğmeyen Fransa’nın (LFI) lideri Jean-Luc Mélenchon, Barnier atamasını “seçimlerin çalınması” olarak değerlendirdi.
Fransız aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) Genel Başkanı Jordan Bardella ise Barnier seçimine ateş püskürdü. Bardella “Bütçe kararlarından genel politikalara kadar her şeylerini inceleyeceğiz” diyerek Barnier’in iktidarını mercek altında tutacaklarını söyledi. Eski RN başkanı Marine Le Pen ise Barnier öncülüğündeki bir hükümette yer almayacaklarını söyledi.
Ne oldu da bu hale geldiler?
Fransa’da son üç seçimdir oylarını yükselten aşırı sağcı RN hazirandaki AP seçimlerinde yüzde 30 oy alarak en yakın rakibi Macron’un partisi Rönesans’ı geride bırakmıştı.
Aşırı sağın yükselişi ülkede büyük endişe yaratmış ve Fransa’da binlerce kişilik protestolara sahne olmuştu. Fransa’da “Macron’un en büyük rakibi” olarak nitelenen Marine Le Pen’in partisi RN’in AP zaferinin ardından dengeler de değişmişti. Macron bir kumar oynayarak meclisi feshetmiş ve erken seçim kararı almıştı.
Seçimler nasıl sonuçlanmıştı?
Seçimin ilk turu aşırı sağcı ittifakın yüzde 33 ile sandıktan galip çıkmasıyla sonuçlanmıştı. Sol ittifak NFP yüzde 28, Macron’un ittifakı ise yüzde 20 oy alabilmişti. Seçimin ilk turunda 76 milletvekili seçilmişti. Vekillerin 39’u aşırı sağ, 32’si sol ittifak, 2’si Macron ittifakı ve kalan 3’ü merkez sağdaki Cumhuriyetçiler ve diğer sağ partilerden olmuştu.
Yeni Halk Cephesi ikinci turda oyların yüzde 25,6’sını alarak nihai milletvekili sayısını 178’e çıkardı. Macron’un meclis ittifakı ise ikinci turda oyların yaklaşık 25’ini alarak seçim ortakları ile 163 sandalye elde ederken ikinci turda oyların yaklaşık yüzde 37’sini alan aşırı sağcı Ulusal Birlik İttifakı (RN), diğer partilerin işbirliğine gitmesi nedeniyle bu turda yalnızca 104 milletvekili kazanarak nihai sandalye sayısını 143’e çıkardı.
Üç büyük koalisyona rağmen çoğunluğun sağlanamaması sebebiyle hükümet kurulamamış, Macron Paris Olimpiyatlarını bahane ederek hükümet kurma çalışmalarını ertelemişti. Macron’un Ulusal Meclis’te en fazla sandalyeye sahip solcu NFP’nin ortak adayı Lucie Castets’i başbakan olarak atamayacağını bildirmesiyle hükümet kurma süreci daha büyük bir açmaza girmişti. Macron, eski Başbakan Bernard Cazeneuve, eski Cumhurbaşkanları Nicolas Sarkozy ve François Hollande’yi ziyaret etmiş, çareyi Fransa’nın bilindik yüzlerinde aramıştı. Son görüşmesi ise RN’in eski Genel Başkanı Marine Le Pen ile olmuştu.
Fransa’nın sağ kanadına yapılan bu ziyaretler solu öfkelendirmiş, LFI öncülüğünde bir imza kampanyası başlatılmıştı. 31 Ağustos’ta LFI tarafından Ulusal Meclis’e sunulan teklif uzun süredir biriken bir öfkenin dışavurumuydu. LFI Macron’u seçim sonuçlarını göz ardı etmekle ve görevini kötüye kullanmakla suçladı. Eleştirilerin merkezinde Fransız liderin seçim sonrası eski hükümetin görevine devam etmesine izin vermesi ve kendisininki dışında her türlü hükümet programını engellemesi yatıyordu. Seçimlerin üstünden iki ay geçmiş olmasına rağmen Macron’un henüz başbakan atamamış olması öfkeyi körükleyen en önemli unsurlardan biriydi.