Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, bu ay Birleşmiş Milletler’de (BM) dünya liderlerinin yıllık toplantısı için New York’a gidecek. Ve Abbas ilk kez BM üyesi diğer devletlerle birlikte Genel Kurul kürsüsünde oturacak. Ancak Filistin halkını BM’de temsil eden ve Filistin Devleti olarak bilinen Filistin Yönetimi (El Fetih) BM’ye tam üye değil ve 193 üyeli BM Genel Kurulu’nda oy hakkı bulunmuyor.
Tam üyelik için çabalarını sürdüren Filistin’in BMGK’daki mevcut durumunu birlikte inceleyelim.
Filistin’in mevcut statüsü
Filistinlileri temsil eden El Fetih, BM’de üye olmayan gözlemci devlet statüsüne sahip. Yani, Vatikan’ın statüsüyle aynı. BMGK, Kasım 2012’de, Filistin’in fiilen tanınmasını onaylamış ve statüsünü entiteden, “üye olmayan devlet”e yükseltmişti. 2012 öncesinde Filistin, BM nezdinde “devlet” olarak görülmüyordu. Söz konusu oylamada 138 lehte, dokuz aleyhte ve 41 çekimser oy kullanılmıştı.
7 Ekim’den sonraki tam üyelik tartışmaları
Mayıs ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Filistin’in BM’ye tam üye olma teklifini ezici bir çoğunlukla destekledi ve Filistin’i BM’ye katılmaya ehil olarak tanıyarak BMGK’ya “konuyu olumlu bir şekilde yeniden değerlendirmesini” önerdi. Bu karar aynı zamanda Filistinlilere Eylül 2024’ten itibaren, toplantı salonunda BM üyeleri arasında yer edinme gibi bazı ek hak ve ayrıcalıklar da tanımış oldu.
Bu ayrıcalıklar:
- Filistin ilk kez tartışmalara tam olarak katılabilecek
- Gündem maddeleri önerebilecek
- Temsilcilerini komitelere seçtirebilecek
Ancak yine de oy hakkı olmayacak. Mayıs ayında yapılan oylama aslında küresel bir kamuoyu yoklaması gibi yorumlandı. Çünkü ABD Filistin’in tam üyeliğini veto etse de çoğunluk tam karşı görüşteydi. Bu da BMGK’da bir baskı unsuru oluşturdu.
Filistinliler, 15 üyeli Güvenlik Konseyi’nin Genel Kurul tavsiyesi üzerine harekete geçmemesi nedeniyle üye olmayan gözlemci devlet statüsünü korumakta. Ancak tam üyelik için çabaların süreceğini defalarca dile getirdiler. Bu adıma ve son gelişmelere şiddetle karşı çıkan BM’nin İsrail Büyükelçisi, oylamayı “terör için bir ödül” olarak nitelendirmişti.
BMGK’nın ülkeleri kabul etme süreci nasıl işliyor?
BM’ye katılmak isteyen ülkeler genellikle BM genel sekreterine bir başvuru sunar, genel sekreter de bu başvuruyu değerlendirilmek ve oylanmak üzere Güvenlik Konseyi’ne gönderir. Konseyin 15 üyesinden oluşan bir komite, önce başvuruyu değerlendirerek BM üyeliği için gerekli şartları karşılayıp karşılamadığına bakar. Daha sonra başvuru rafa kaldırılabilir ya da Güvenlik Konseyi’nde resmi bir oylamaya sunulabilir.
Onay için en az dokuz lehte oy ve ABD, Rusya, Fransa, Çin ya da İngiltere’nin veto etmemesi gerekiyor. Konsey üyelik talebini onaylarsa, onay için Genel Kurul’a gider. Bir üyelik talebinin meclis tarafından onaylanması için üçte iki çoğunluk gerekir. Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul onaylamadığı sürece bir ülke Birleşmiş Milletler’e katılamaz.
BM Güvenlik Konseyi’nin bir komitesi Filistin’in başvurusunu BM üyeliği için gerekli şartları karşılayıp karşılamadığını görmek için birkaç hafta boyunca değerlendirdi. Ancak komite oybirliğiyle bir karara varamadı ve Güvenlik Konseyi Filistin’in üyeliğine ilişkin bir kararı hiçbir zaman resmen oylamadı. Diplomatlar Filistinlilerin bir kararın kabul edilmesi için gereken en az dokuz oya sahip olmadığını söyledi. Yeterli desteği bulmuş olsalardı bile ABD kararı veto edeceğini söylemişti.
ABD, Nisan ayında BM’nin Filistin devletini tanıması önerisiyle Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada veto kullanarak Filistinlilerin kuruluşa tam üyeliğini zaten engellemişti. 15 üyesi bulunan BMGK’daki bu oylamada İngiltere ve İsviçre çekimser kalırken, konseyin geri kalan 12 üyesi lehte oy kullanmıştı. ABD, İngiltere, Çin, Rusya ve Fransa BMGK’nın beş daimi üyesi.
BM Güvenlik Konseyi uzun zamandır iki devletli çözümü destekliyor. Filistinliler 1967’de İsrail tarafından ele geçirilen Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’nde bir devlet istiyor. İsrail ise Filistin devletini tanımıyor. Mevcut İsrail hükümeti Batı Şeria ve Gazze’de bir Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkıyor. Böyle bir devletin İsrail’in varlığına tehdit oluşturacağını savunuyor.