İsrail parlamentosu Gazze savaşıyla ilgili olarak başından beri eleştirel yayın yapan sol eğilimli gazete Haaretz’e yaptırım uygulanmasını oybirliğiyle kabul etti. Ülkenin en eski gazetesi olan Haaretz bugüne kadar Hamas’ın 1200 İsraillinin ölümüne neden olan Aksa Tufanı Operasyonu’ndaki istihbarat eksikliğine dikkat çekerek orduyu eleştirmişti. Ülkenin İletişim Bakanı Shlomo Kar’i’nin sunduğu teklife göre gazete artık devletten reklam alamayacak ve devlet çalışanları ile devlete ait kurumların Haaretz’e abonelikleri sonlandırılacak. Haaretz bu hamleyi “eleştirel ve bağımsız bir gazeteyi susturma girişimi” olarak niteledi.
Kar’i oylamanın ardından Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni (UCM) kastederek “Uluslararası kurumlar İsrail devletinin meşruluğuna ve kendini savunma hakkına zaten gölge düşürüyor. İsrail devleti ve liderlerine yaptırımlar uyguluyorlar. Hal böyleyken İsrail’deki resmi bir gazetenin yayıncısının devlet yetkililerine karşı yaptırım çağrısı yaptığı, savaşın ortasında devlet düşmanlarının desteklendiği ve finanse edildiği bir gerçekliğe izin vermemeliyiz” dedi.
İsrailli iş insanı ve Haaretz’in başındaki isim olan Amos Schocken 27 Ekim’de Londra’da düzenlenen bir etkinlikte Filistinli direniş örgütlerinden “özgürlük savaşçıları” olarak bahsettiği için eleştirilerin hedefine oturmuştu. Schocken’in konuşmasında “Netanyahu hükümeti Filistin halkına amansız bir apartheid rejimi dayatmakta beis görmüyor. İsrail’in terörist dediği Filistinli özgürlük savaşçılarıyla savaşırken yerleşimleri korumaya çalışmanın her iki tarafa da maliyetini görmezden geliyor” demişti.
Sözlerine açıklık getirse de nafile
Bu yorumların medyada geniş yankı bulmasının ardından Schocken sözlerine açıklık getirme kararı alarak Hamas’ı özgürlük savaşçıları olarak görmediğini söyledi. Haaretz’de çıkan başyazısında Schocken özgürlük savaşçıları derken Batı Şeria’da işgal ve baskı altında yaşamak zorunda kalan Filistinlileri kastettiğini söyledi.
Bununla birlikte gazetede Schocken’in “sivillere kasten zarar verip terörize eden herhangi bir topluluğu özgürlük savaşçısı olarak tanımlamayarak hata yaptığı” kabul ediliyor. Bu arada İsrail Gazze savaşı başladığından beri Batı Şeria’daki sivillere kasten zarar vererek 700’den fazlasının ölümüne sebep oldu. Bu hareketini meşru sayacak herhangi bir açıklama yapmadığı gibi hükümetteki bazı bakanlar Batı Şeria’yı ilhak etmekten bahsediyor.
Schocken Londra’daki etkinlikte konuşmasının devamında hükümeti stratejilerini değiştirmeye zorlamanın tek yolunun liderlere uluslararası yaptırım uygulanması olacağını söyledi. “Şu anda işgal altındaki topraklarda ve Gazze’nin bir kısmında meydana gelen olay, bir bakımdan ikinci Nakba’dır” diyen Schocken “Bir Filistin devleti kurulmalı. Bence bunu başarmanın tek yolu İsrail’e, liderlere ve yerleşimcilere karşı yaptırım uygulanmalıdır” diye ekledi.
Kar’i, Schocken’in sözlerine ek olarak gazetenin yayınladığı haberlerle ilgili de konuştu. Buna göre kararda etkili olan şeylerden biri de gazetenin yayınladığı makalelermiş. Haaretz’in bugüne kadar yayınladığı en kritik haberlerin başında İsrailli askerlerin Filistinlileri canlı kalkan olarak kullandığının ortaya çıkarılışında rol almasıydı.
‘Hükümet broşürü olmayacağız’
Haaretz yöneticilerin kararını eleştirerek “Netanyahu’nın İsrail’deki demokrasiyi tasfiye etme yolunda yeni bir adım attığını” söyledi. Yazılı açıklamada “Dostları Putin, Erdoğan ve Orban gibi Netanyahu da eleştirel ve bağımsız bir gazeteyi susturmaya çalışıyor. Haaretz geri adım atmayacak, sadece hükümetin ve başbakanın onayladığı mesajları yayınlayan hükümet broşürüne dönüşmeyecektir” dendi.
İsrail devleti iki ay önce El Cezire’nin işgal altındaki Batı Şeria’nın yönetim merkezi Ramallah’taki ofisine baskın düzenlemişti. Baskın sırasında El Cezire’nin yayın malzemelerine el konmuştu. Altı ay önce de El Cezire’nin İsrail içinde faaliyet göstermesine yasak getirilmişti. Ama El Cezire Katar merkezli bir yayın kuruluşuydu. Oysa Haaretz İsrail’in en eski gazetesi ve içlerinde en prestijli olanı. Haaretz, El Cezire’ye yapılan baskını haberleştirdiği zaman da İsrail içinde sansürün giderek daha da arttığına vurgu yapmıştı.
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) savaş başladığından beri en az 137 gazeteci ve medya çalışanının öldürüldüğünü söylüyor. Komiteye göre veri toplamaya başladığı 1992’den bu yana gazeteciler için en kanlı dönemden geçiyoruz.