Savaş sadece İsrail ve Gazze'yi değil, dünyanın büyük kısmını etkiledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsrail Başbakanı Netanyahu savaşın başlamasından iki hafta önce karşılıklı koltuklarda oturuyordu, şimdi azılı düşmanlar.

21 Eylül 2023. Hamas’ın İsrail’in güneyine Aksa Tufanı Operasyonu’nu düzenleyip 1200 İsraillinin ölümüne neden olmasına iki hafta var. Bir yıl sürecek ve İsrail’in 42 bin Filistinliyi öldüreceği savaş çok yakın ama New York’taki Türkevi’nde karşılıklı oturan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun olacaklardan haberi yok. El sıkışıyorlar, Erdoğan “İstişarelerimiz ülkemiz ve bölgemiz için hayırlara vesile olsun” diyor. Aslında bu görüşme iki ülke arasında 2022 yılında konsoloslukların karşılıklı olarak açılmasının yani normalleşmenin son adımıydı. Ne var ki biraz önce de bahsettiğimiz gibi iki hafta sonra patlak verecek savaş bu normalleşmeyi paramparça edecekti.

İtidalle başladı, Hitler’le devam etti

7 Ekim 2023. Hamas’ın başlattığı ve Filistinli diğer direniş gruplarının da destek verdiği operasyon başlıyor. Ertesi gün İsrail Gazze’ye savaş ilan edecek, suları ve elektriği keserek bölgeyi tam abluka altına alacak. İsrail’in “var olma hakkını” savunan, saldırısına destek veren ülkelerin birçoğu can kayıpları 20 bini görmeye başladıktan sonra tepkisini artıracak. Ama şimdilik uluslararası toplum İsrail’in yanında. Peki Erdoğan ve Dışişleri Bakanlığı’ndan nasıl tepkiler geliyor?

Bakanlık saldırıları kınamakla başlayıp “Şiddet eylemlerinin ve buna bağlı tırmanmaların kimseye bir fayda sağlamayacağını vurguluyor, tarafları itidalle hareket etmeye ve fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz” diye devam etmişti. Erdoğan’ın açıklaması da buna paraleldi: “Türkiye olarak bu sabah İsrail’deki hadiseler ışığında tüm tarafları itidalle hareket etmeye, gerilimi tırmandıracak fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz. Mescid-i Aksa’nın statüsünün aşındırılmasına karşıyız.”

Ancak açıklamalar bu kadar yumuşak kalmayacaktı. İsrail Gazze’yi bombalamaya başladıktan kısa süre sonra açıklamalar sertleşecekti. Erdoğan bulduğu her fırsatta İsrail’i terör devleti, Netanyahu’yu da Hitler olarak anacaktı. İşte örneklerden biri: “Gözlerimizin önünde insanlığa ait tüm değerler kurşuna dizildi. Stadyumlarda İsrail’in Nazi kamplarını izledik değil mi? Bu nasıl bir iştir? Hitler’den garip garip bahsederlerdi. Sizin Hitler’den ne farkınız var ya. Bunlar bize Hitler’i de aratacak. Netanyahu’nun yaptıklarının Hitler’den geri kalır yanı var mı? Hitler bunun kadar zengin değildi, bu Hitler’e göre daha zengin. Batı’dan ABD’den her türlü destek geliyor.”

Söylemler çirkinleşecek, İsrail’in eski Dışişleri Bakanı Eli Cohen bir noktada 6 Şubat depremlerinde İsrail’in Türkiye’ye yolladığı yardımlara değinerek “Erdoğan nankörlük ediyor. Geçen Şubat ayında Türkiye’ye yardım sağladık, hatta orada sahra hastanesi açtık. Bu arada [Almanya] Şansölye Scholz’ün ‘yeni Naziler’ olarak tanımladığı Hamas ile aynı safta yer alan Erdoğan’ın sorumsuz davranışlarını görüyoruz” diyecekti.

İsrail’in tepkisini en çok çekecek hamle ise Hamas’ın “mücahitler topluluğu” olarak nitelendirilmesiydi. Erdoğan bir meclis toplantısı sırasında Hamas’tan ” Batı Hamas’ı bir terör örgütü olarak görüyor. Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını korumaya çalışan bir kurtuluş ve mücahitler grubudur” diye bahsetmiş, sadece İsrail’den değil Avrupa’dan da büyük tepki görmüştü. İsrail Kültür Bakanı Miki Zohar “Erdoğan terörü destekliyor, nokta. Türkiye ile ilişkilerimizi yeniden tartmanın zamanı geldi” paylaşımı yapmış, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni de Erdoğan’ın açıklamasını “iğrenç” olarak nitelemişti.

0 noktasına dönüş: Konsolosluk bağları yeniden kesiliyor

17 Ekim 2023. Savaşın en kanlı günlerinden biri. Çünkü Ehli Arap Hastanesi’nin avlusunda meydana gelen patlamada en az 300 kişi hayatını kaybetti. Dünya için de şok edici bir saldırıydı bu. Ehli Arap bir hastaneydi, üstelik hastanenin idaresi Müslümanlara değil, Kudüs Anglikan Piskoposluğu’na aitti. Hastaneler savaş anında sivillerin sığındığı yerlerin başını çeker, saldırılarda yaralananlar buralarda tedavi görür. Bu saldırı, insanlığın tüm değerlerine aykırıydı. Ancak İsrail hiçbir zaman saldırıyı üstlenmeyi kabul etmedi, suçlu olarak İslami Cihad’ı gösterdi. Bugün hâlâ saldırının failleri resmen belirlenmiş değil.

Ama Ehli Arap’a ateşin düştüğü o gece Türkiye, Ürdün, Irak, Lübnan ve Libya gibi ülkelerde halk sokağa döküldü. Ülkelerinde İsrail konsolosluğu olanlar oraya doğru yürüyüşe geçti. Türkiye bu ülkelerden biriydi. İstanbul’daki İsrail Konsolosluğu‘nun önünde toplanan vatandaşlar binaya havai fişek attı. İsrail Konsolosluğu yakınında bulunan McDonalds’ın camları İsrail’i protesto edenler tarafından kırıldı. Vatandaşların konsolosluğa girmeye çalışması üzerine polis biber gazı kullandı. Bu olayın ardından İsrail konsolosluğunu güvenlik gerekçesiyle “geçici süreliğine” kapatacağını açıkladı. Ama Erdoğan’ın açıklamaları sertleştikçe bu geçici kapatma tam kapatmaya evrildi.

Seçim etkisi: Ticaret ilk kez sona eriyor

2 Mayıs 2024. Türk limanlarından Hayfa ve Aşdod limanlarına mal ihracatı durduruldu, Türkiye’ye gelen İsrail mallarının ise boşaltılmadığı öğrenildi. İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz “Bu hareket, uluslararası ticaret anlaşmalarını görmezden gelip Türk halkının ve iş dünyasının çıkarlarını ayaklar altına alan bir diktatörün davranışıdır” diye tepki gösterdi. Bu tepkinin neden önemli olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron silah satışını kesme çağrısı yaptığında İsrail’in tepkisi o kadar büyük olmadı çünkü Fransa’nın İsrail’e yaptığı satışlar diğer ABD ve Almanya gibi ülkelerin yanında çok ufak kalıyordu. Oysa Türkiye ve İsrail arasındaki ticaretin kesilmesi İsrail’in cam damarlarından birinin kopması demekti.

Türkiye İstatistik Kurumu’na göre iki ülke arasındaki ticaret hacmi 6.8 milyar dolardı. Bunun yüzde 76’sını Türkiye’nin ihracatları oluşturuyordu. Ticaret Bakanlığı’na göre Türkiye 2022’de İsrail’e İtalya’dan sonra en çok makarna satan ikinci ülkeydi. Türkiye, İsrail’in makarna ithalatında yüzde 17.3, konserve sebze ithalatında yüzde 15.9, meyve ithalatında yüzde 14.8, bisküvi ithalatında yüzde 10 paya sahipti. Türkiye’nin geçen yıl İsrail’e en büyük ihracatı demir ve çelikti. İsrail’in Türkiye’ye en büyük ithalatı ise rafine petroldü.

Bu bağlamda TÜİK’in istatistiklerine göre son haziran-ağustos arasında İsrail’e hiç ihracat yapılmadı. Ancak bugün bile ihracatın devam ettiğine dair iddialar sürüyor. En son iki hafta önce İletişim Bakanlığı “Türkiye, İsrail’in saldırılarını durdurmaya yönelik politikalarının bir devamı olarak İsrail ile ticareti 7 Ekim tarihinden sonra, aylık ticaret rakamlarından görülebileceği gibi önce yavaşlatmıştır. Akabinde 9 Nisan 2024 tarihinden itibaren 54 grupta 1019 farklı üründe Türkiye’den İsrail’e ihracatı durdurmuştur” diye açıklama yayınladı. 

Ankara’yı bu adımı atmaya iten şeyi anlamak için filmi biraz geriye sarmak gerekiyor. İsrail ve Türkiye’nin ilişkileri Filistin’de yaşananlar nedeniyle pek çok kez sekteye uğradı; Davos’taki “One minute” çıkışı da Mavi Marmara’da Filistin’e yardım taşıyan gönüllülerin ateş altında kalıp İsrail tarafından öldürülmesi de diplomatik krizlere neden olsa da bu zamana kadar ticari ilişkiler böyle tamamen kesilmemişti nihayetinde. Ankara buna gerekçe olarak Gazze’ye üstten paraşütlerle yardım dağıtmasına izin verilmemesini gösterse de Türkiye’deki siyasi ortam bunun en önemli göstergesi: Ticaretin kesilmesinden kısa süre önce gençler tam da bu kararın alınması için sokağa dökülmüş, hatta içlerinden bazıları polis tarafından sert bir şekilde gözaltına alınmıştı.

Protestolar yerel seçimlerde ikinci parti konumuna düşen AK Parti’ye yapılan uyarıların devamıydı. 20 yıldır tahtını koruyan AKP ilk defa kendini ikinci parti olarak gördü ve seçmenlerinin bir kısmını Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın partisi Yeniden Refah’a kaptırdı. Erbakan seçimden sonraki açıklamasında AKP’ye seçimi kaybettirenin YRP değil İsrail ile ticarette inat edilmesi olduğunu söylemişti.

Saddam benzetmesi

27 Temmuz 2024. Erdoğan Rize turunda “Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok. Sadece güçlü olmalıyız ki bu adımları atalım” dedi. Erdoğan’ın sözleri İsrail’in Lübnan saldırısında daha da ayyuka çıkan “Hedefte biz de varız” söyleminin bir parçasıydı aslında. İsrail’in Türk topraklarını da içine alacak şekilde büyük Yahudi devleti kurmayı planladığını söyleyen Erdoğan “Sanmayın ki İsrail Gazze’de duracak. Bu azgın devlet, bu terör devleti eğer durdurulmazsa vadedilmiş topraklar hezeyanıyla gözünü er ya da geç Anadolu’ya dikecek. İsrail Gazze’de sadece Filistinlilere saldırmıyor. Bize saldırıyor. Hamas Gazze’de Anadolu’nun ileri hat savunmasını yapıyor. Bunu göremeyecek kadar kör müsünüz? Bunu anlamayacak kadar mı idrakiniz kapandı” demişti.

İsrail Dışişleri Bakanı Katz’ın buna tepkisi Erdoğan’ı Saddam’a benzetmek oldu: “Erdoğan, Saddam Hüseyin’in izinden giderek İsrail’e saldırma tehdidi savuruyor. Ne olduğunu ve nasıl bittiğini hatırlamalı.” Bakan ayrıca Erdoğan ve Saddam’ın fotoğraflarını yan yana getirdi.

 

Netanyahu Amerikan Kongresi’nde konuşursa Abbas da TBMM’de konuşur

Netanyahu’nun Amerikan Kongresi’nde ayakta alkışlanmasının ardından Türkiye de Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) çağırarak konuşma yaptırdı. Aslında bu süreç söylediğimiz kadar akıcı geçmedi. Erdoğan bu konuyla ilgili olarak “Bazı siyasi partiler diyorlar ki ‘Hükümet Filistin Başkanını Türkiye’ye davet etsin ve Parlamentoda konuştursun.’ Size davet etmediğimizi kim söylüyor? Davet ettiğimiz halde gelmeyen Sayın Abbas, kusura bakmasın önce bizden ayrıca özür dilemesi lazım. Davet ettik gelmedi. Bekliyoruz bakalım gelebilecek mi” dedi hatta.

Hamas siyasi büro şefi İsmail Haniye’nin suikasta kurban gitmesinden hemen bir gün sonra Abbas’ın Türkiye’ye geleceği haberi duyuruldu. Abbas TBMM’de yaptığı konuşmada “Filistin davası Türkiye’de bir ana mesele haline gelmiştir. Bu Türk halkının ve Türk halkının ahlakının ve politikasının bir göstergesidir” dedi.

Gazze’de bir yıl mesajı

Erdoğan, 7 Ekim’i sosyal medya hesabından anarak “Tam 365 gün önce hayatta olan, çoğu çocuk ve kadın 50 bin kardeşimiz vahşice katledildi. Gazze’deki hastaneler, farklı inançlara ait ibadethaneler, okullar artık ayakta değil. Pek çok gazeteci, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, barış elçisi artık aramızda değil. Gazze’de, Filistin’de, bugünlerde Lübnan’da ölen sadece kadınlar, çocuklar, bebekler, masum siviller değil; aynı zamanda insanlıktır, insanlığa hizmet etmesi beklenen kurumlardır, uluslararası sistemdir. Tam 1 yıldır dünyanın gözü önünde, canlı yayında katledilen aslında tüm insanlıktır, insanlığın geleceğe dair tüm umutlarıdır” dedi.

İsrail hükümetinin 7 Ekim’den bu yana katlettiği on binlerce insanı bugün hüzünle yad ettiğini söyleyen Erdoğan, “Eşlerini, çocuklarını, ailelerini kaybeden yüreği yaralı Gazzeli, Filistinli, Lübnanlı kardeşlerime en kalbi taziyelerimi iletiyorum” diye devam etti sözlerine.

Yazının devamında “Unutulmamalıdır ki İsrail 1 yıldır uyguladığı, halen de devam etmekte olduğu bu soykırımın bedelini er ya da geç ödeyecektir. Hitler nasıl insanlığın ortak ittifakıyla durdurulduysa Netanyahu ve cinayet şebekesi de aynı şekilde durdurulacaktır. Gazze soykırımının hesabının sorulmadığı bir dünya huzura kavuşamayacaktır. Türkiye olarak bedeli her ne olursa olsun İsrail hükümetinin karşısında durmaya, dünyayı da bu onurlu duruşa çağırmaya devam edeceğiz” ifadeleri yer aldı.

Erdoğan’ın İsrail uyarısından sonra ABD seçiminin önemi