ABD’nin her yıl yayımladığı ve dünya üzerindeki tüm coğrafyalarda insan hakları uygulamalarını değerlendiren raporda Türkiye’ye 2023 yılı için toplamda 86 sayfa ayrılmıştı. Raporun Türkiye kısmında yargıya ve adalet sistemine yönelik eleştiriler ön plana çıkmıştı. “2023 İnsan Hakları” adlı yıllık raporda Türkiye’de atanmış hakim ve savcıların deneyiminin “yetersiz” olduğuna, bazı davaların sonuçlarının önceden belli olduğuna vurgu yapılmıştı.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın sitesinde yayımlanan raporda Türkiye’deki cezaevi koşulları, keyfi tutuklama ve gözaltı, adil kamu ve yargılamasının reddi, yargılama prosedürleri ve siyasi tutuklular gibi birçok başlık yer alıyordu. Türkiye’de insanların seçimlerde oy kullanma haklarını özgürce ifade edebildiklerini, ancak medyanın taraflılığı ve toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlükleri üzerindeki kısıtlamalarla ilgili endişeleri olduğuna dikkat çekiliyordu. Bunun toplumun belli kesimleri için dezavantaja yol açtığına işaret ediliyordu.
22 Nisan’da yayımlanan bu rapora Türkiye’den iki gün sonra tepki geldi. Rapora ilişkin yazılı açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı söz konusu dokümanda geçmiş yıllarda olduğu gibi Türkiye’ye yönelik asılsız iddialara, gerçek dışı bilgilere ve ön yargılı yorumlara yer verildiğini savundu:
“Ülkemiz demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlılığını, karşı karşıya bulunduğu çok yönlü ve ağır terör tehditlerine rağmen kararlılıkla sürdürmektedir” ifadelerine yer verilen açıklamada bu yıl da “kaynağı belirsiz iddialar ile terör örgütleriyle iltisaklı çevrelerin söylemleri temelinde hazırlanmış olan” bu rapora itibar edilmediği söylendi.
‘Çifte standardı sonlandırın’
Açıklamada “ABD’nin insan hakları konusunda kendi siciline odaklanması ve terör örgütleriyle kurduğu ortaklıklar ile insan hakları konusunda izlediği çifte standartlı politikayı sonlandırması çağrımızı yineliyoruz” ifadeleri yer aldı.
Türkiye’nin meşru müdafaa hakkı temelinde yürüttüğü terörle mücadele operasyonlarının, “tamamen terörist unsurlar ile bunların terör faaliyetlerinde kullandıkları yeteneklere yönelik” olduğuna dikkat çekildi:
“ABD’nin, terörün her türüne karşı sürdürdüğü haklı ve meşru mücadelenin kapsamını iyi bilen bir müttefik olarak gerçekleri çarpıtan tutarsız iddialarda ısrarını anlamak mümkün değildir.”
Raporda bir de Gazze’de devam eden ve İsrail’in soykırımı andıran saldırılarına da değinildi. “Gazze’de devam eden ve yalnızca Filistin halkının asli haklarına değil aynı zamanda tüm insanlığın ortak değerlerine büyük bir darbe vuran insanlık dışı saldırılara layıkıyla yer verilmemesinin” büyük endişeyle karşılandığı kaydedilen açıklamada “Bu durum söz konusu raporun tarafsızlık ve objektiflikten uzak bir şekilde, siyasi saiklerle hazırlandığını açıkça göstermektedir” dendi.
Raporda dikkat çeken detay: Gülen hareketi
ABD’nin Türkiye’ye ilişkin birçok detaya yer verdiği raporda en çok dikkat çeken kısımlardan biri de FETÖ ile ilgili bölümlerde “Gülen hareketi” ifadesinin tercih edilmesi olmuştu. Raporda Türkiye’nin Irak ve Suriye’nin kuzeyinde PKK ve YPG operasyonlarına ilişkin eleştirel ifadeler de yer alırken şöyle denmişti:
‘Ülkede siyasi tutukluların kesin sayısı tartışma konusuydu. Adalet Bakanlığı, Temmuz ayında 15 bin 539 tutuklunun Gülen hareketiyle bağlantılı oldukları iddiasıyla cezaevlerinde kaldığını duyurdu. STK’lar, yaklaşık 8 bin 500 kişinin özellikle PKK ile bağlantılı oldukları iddiasıyla yargılama öncesi tutuklandığını veya mahkumiyet sonrasında hapsedildiğini tahmin ediyor. Gözlemciler, gazetecilik çalışmaları, insan hakları savunuculuğu veya terörizm ya da diğer suçlamalar nedeniyle gözaltına alınan kişilerin önemli bir kısmının siyasi mahkumlar olduğunu ileri sürdü. Hükümet bu iddialara itiraz etti.’
Raporda hükümetin “Gülen hareketinin” üyelerini yakalamak için dünya çapında bir çaba başlattığı ve Ankara’nın diğer ülkelere belirli kişilere karşı olumsuz eylemde bulunmaları için “zaman zaman yasal süreç olmaksızın ikili baskı uyguladığına dair güvenilir raporlar” olduğu ileri sürülmüştü.
Uluslararası hukuk araçlarının kötüye kullanılması başlıklı bölümde de şu ifadeler kullanılmıştı:
“Hükümetin çok az delile dayanarak terörizmle bağları olduğu iddiasıyla ülke dışında bulunan belirli kişileri hedef almak için INTERPOL kırmızı bültenlerini kullanmaya çalıştığına dair güvenilir raporlar vardı. Freedom House 2016 darbe girişiminin ardından hükümetin Gülen hareketiyle bağlantılı olarak belirlediği kişiler için INTERPOL’e on binlerce talep yüklediğini bildirdi. Hedef alınan kişilerin çoğunlukla darbe girişiminde açıkça tanımlanmış bir rolü yoktu ancak Gülen hareketiyle ilişkiliydiler veya onun lehinde konuşmuşlardı. INTERPOL’e gönderilen raporlar kişilerin gözaltına alınmasına veya seyahat etmelerinin engellenmesine yol açtı.”
Raporda ayrıca Gezi Davası tutuklusu iş insanı Osman Kavala ve 14 Mayıs Genel Seçimleri’nde Hatay’dan milletvekili seçilen fakat Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen cezaevinde tutulan Can Atalay’a ilişkin bilgilere de yer verilmişti.