Türkiye 2001 yılının 19 Şubat’ında tarihinde az rastlanan bir kriz yaşadı. Bu krizin başlangıcı dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile başbakan Bülent Ecevit arasındaki gerginlik sonrasında Ecevit’in açıklamalarına denk geliyor.
O gün Milli Güvenlik Konseyi (MGK) toplantısı vardı ama bunun öncesinde saat 09.30 sıralarında Ecevit, Yardımcısı Mesut Yılmaz ile Sezer’in odasına geçti. Taraflar sadece tokalaştı, oda da soğuk rüzgarlar esiyordu. Toplantı saati geldi önce Sezer, MGK salonuna doğru yürümeye başladı ve onu Ecevit ile Yılmaz takip etti. Bu kısa sürede krizin başlatacak o söz Ecevit’in ağzından çıktı: “Yönetsel yetkilerimi kullanmayı engelliyorsunuz. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulundan elinizi çekin.”
Sezer, Ecevit’in bu sözlerine yanıt vermedi. Çünkü söyleyeceklerini MGK toplantısına saklıyordu. MGK toplantısı başladı, Sezer söz aldı ve herkese “Hoşgeldiniz” dedi. “Gündeme geçmeden önce söylemek istediklerim var” diyen Sezer önünde bulunan dosyayı açtı ve Ecevit’e döndü:
“Sayın Ecevit; bankalarla ilgili benim Devlet Denetleme Kurulunu devreye sokmama tepki gösteriyorsunuz. Siz, basına ‘Denetimin denetimi mi olur?’ diyorsunuz. Burada yapılan nedir? Hükümet olarak kamuoyu önünde beni küçük duruma düşürüyorsunuz. Beni yıpratmak için uğraşıyorsunuz.”
Ayrıca Sezer Ecevit’i Beyaz Enerji operasyonunu yürüten Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı Talat Şalk hakkında soruşturma açtırdığı için de eleştirdi. Tam bu noktada Ecevit, Sezer’in sözünü kesti “Konuşmanız bitti mi?” diye sordu. Sezer de “Hayır bitmedi” diyerek ses tonunu yükseltip devam etti ve “Bu yoksul halkın bankalarda 12 milyar doları gitti. Bugün hala kamu bankalarında yolsuzluklar oluyor. DDK devreye girdi diye niye rahatsız oluyorsunuz?” sorusunu yöneltti.
Anayasa kitapçığını fırlattı
Sezer, sözünün hemen ardından önünde duran Anayasa kitapçığını kaldırıp, “Denetimin denetimi mi olur diyorsunuz. Anayasa’nın 108’inci maddesi ortada. Bal gibi olur. Anayasa’yı bilmiyorsunuz, bu sözleri söylüyorsunuz” dedi. Bu arada Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan araya girdi ve “O Anayasa’yı bir de biz görelim, anlayalım” dedi. Sezer, Özkan’ın bu sözüne sinirlendi ve elindeki Anayasa kitapçığını, Ecevit ve Özkan’ın bulunduğu yöne doğru fırlatarak, “Alın okuyun o zaman” diyerek sesini yükseltti. Anayasa kitapçığı Ecevit ve Özkan’ın arasına düştü. Bu tavır üzerine Ecevit, sinirli bir şekilde masadan kalktı. Hemen ardından Mesut Yılmaz da kendisini takip etti. Başbakan Ecevit, kapıyı çarpıp salonu terk ederken, gerilim de arttı. Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, hemen devreye girip, Ecevit’in önüne fırlattığı Anayasa kitapçığını aldı ve Sezer’in bulunduğu yöne doğru aynı şekilde fırlattı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, kuvvet komutanları ve bürokratların gözleri önünde yaşanan tartışma sırasında Sezer, ellerini iki yana açıp, “Ben ne dedim ki, sadece olanları ve olması gerekenleri anlattım.” sözleriyle görüşünü dile getirdi. Bu sırada da Ecevit kameraların karşısına geçip MGK toplantısında Sezer’in kendisine Anayasa kitapçığını fırlattığını duyurdu. Tüm Türkiye ekran başındaydı. Tabii dünyada da yankılandı.
ezer’in “terbiye dışı bir üslupla” kendisine ağır ithamlarda bulunduğunu belirten Ecevit, “Ya kendisine aynı üslup içinde yanıtta bulunacaktım veya toplantıyı terk etmek zorunda kalacaktım” dedi. Hüsamettin Özkan ise “Milli Güvenlik Kurulu toplantısında olmaması gereken bir şey yaşandı. Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’a yönelik üslubu, hele hele Anayasa’yı fırlatır gibi önüne atması kabul edilir gibi değildi. Ben bu davranışın terbiyesizlik olduğunu söyledim” açıklamasında bulundu.
Bu olayın Ecevit’in ağzından duyulmasından saatler sonra Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden biriyle karşı karşıya kaldı. Borsa endeksi düştü, repo faizleri tarihin en yüksek seviyelerine fırladı. Döviz kurları ve faizler tırmanışa geçti, istihdamda da derin ve bedeli ağır bir tablo ortaya çıktı.
Eğilmez’den 2001 krizi hatırlatması
Dün, az önce özetlediğimiz olayların yaşanmasının 22. yıldönümüydü ve bu yıldönümünü bize hatırlatan da eski Hazine Müsteşarı ve iktisatçı Mahfi Eğilmez oldu. Eğilmez bu hatırlatmayı yapıyordu, çünkü ona göre aradan geçen onca zamandan sonra yeniden ve üstelik 22 yıl öncekinin benzeri bir enflasyonla mücadele programı yapıyorduk. Ve işin en acı tarafı da buydu.
Dr. Eğilmez Kendime Yazılar adlı bloğunda 19 Şubat 2024’te yayınladığı “Multiflasyon ya da Türk tipi enflasyon” başlıklı yazıda Türkiye’de bugün çoklu enflasyon bulunduğunu ifade etti. Dr. Eğilmez yazısında şu görüşlere yer verdi:
“Daha önce enflasyon üzerine birçok kez yazı yazdım, tanımları vermeye çalıştım ve Türkiye’de hangi tür enflasyonun var olduğunu açıklamaya çalıştım. Son olarak, dünyanın her tarafında enflasyonun yükselmeye başlamasıyla birlikte ortaya çıkan bazı yeni tür enflasyon görünümlerini yazdım. Bunlar: Skimpflasyon (kaliteyi düşürüp fiyatı aynı tutmak yoluyla yaratılan gizli enflasyon), shrinkflasyon (miktarı azaltıp fiyatı aynı tutmak yoluyla yaratılan gizli enflasyon), greedflasyon (yüksek enflasyonun da ötesine geçerek yapılan fiyat artışlarının yol açtığı enflasyon) olarak adlandırılıyor. Fiyatlar genel düzeyinin (yani fiyatlarının çoğunun) sürekli olarak yükselmesini enflasyon olarak tanımladığımız için greedflasyon dışındakilerin fiyat artışı değil de enflasyon türü olarak tanımlanabilmesi için kalite düşüşünün veya miktar azaltılmasının süreklilik taşıması gerektiğine dikkat çekelim. Petrol dışarıdan ithal edildiği için dünyada petrol fiyatlarının artışına ve TL’nin dolar karşısındaki değer kaybına paralel olarak benzin fiyatları sürekli bir artış içinde olduğundan bu artışlar enflasyonun yükselmesine yol açan nedenler arasındadır. Buna karşılık eğer TL dolar karşısında değer kaybetmese ve dünyada petrol fiyatları değişmese ama hükümet benzin üzerindeki KDV’yi mesela 5 puan artırsa bu bir defalık fiyat artışına yol açacağı için bunu enflasyon artışı olarak değil fiyat artışı olarak değerlendirmek gerekir.
Enflasyon asıl olarak nedir?
Enflasyon asıl olarak ya üretim maliyetlerinin sürekli olarak yükselmesinin (arz ya da maliyet enflasyonu) ya da talepteki sürekli artışların (talep enflasyonu) fiyatlara yansımasıyla ortaya çıkar. Bu ikisi dışındaki bütün enflasyon ve enflasyon benzeri olgular bu ikisinin türevleridir. Bunları bir tablo halinde gösterelim:
Fiyatlar burada sayılanlardan başka nedenlerle de artabilir. Örneğin bir malın moda olması çok talep edilmesine ve fiyatının artmasına neden olabilir. Ya da bir mala herhangi bir nedenle talep artışı gelmesi o malın fiyatının artmasına yol açabilir. Ne var ki bunlar, yukarıda değindiğimiz gibi bir defalık (sürekli olmayan) ya da tek malla sınırlı fiyat artışları olacağı için enflasyon değil fiyat artışı olarak sınıflandırılır.
Bir de yanlış ekonomi politikasının yarattığı enflasyon artışı var. Diyelim ki bir ekonomide enflasyon ve merkez bankası faizi yüzde 20 iken ve enflasyon artma eğilimi içindeyken merkez bankası faizi artırmak ya da en azından sabit tutmak gerekirken düşürmeye, hatta bununla da yetinmeyerek piyasa faizlerinin de düşürülmesi yönünde baskı yapmaya başlamış olsun. Bunun sonucu olarak bankaların mevduata vereceği faiz, reel olarak negatif olmaya (enflasyonun altında kalmaya) başlamışsa insanların tasarruf yapması için bir neden kalmaz. Çünkü bu durumda faiz alsalar bile satın alma güçlerini koruyamayacaklar demektir. O zaman ellerine geçen parayı harcamaya başlarlar. Talep artmaya ve talep enflasyonu oluşmaya başlar. Enflasyon yükseldiğinde yani paranın iç değeri düşmeye başladığında ister istemez dış değeri de düşer, kur yükselir. Kur yükselişi ithal mal ve girdi fiyatlarını o da üretim maliyetlerini yükseltir. Böylece talep tarafından başlayan enflasyon maliyetlere de yansıyarak bir kısır döngüye dönüşür. Böyle bir ortamda bir yandan da seçimler gibi çeşitli nedenlerle para arzı artışı ortaya çıkarsa kısır döngü giderek büyür.
Bazı ekonomilerde bu enflasyon türlerinin birkaç tanesi bir arada bulunur. Böyle bir durumda tedavi o enflasyon türüne göre yapılır. Örneğin talep enflasyonu varsa faizler artırılır, para arzı kısılır ya da girdi fiyatları artışı kaynaklı bir maliyet enflasyonu söz konusuysa o maliyetlerin düşürülmesi için vergi oranı düşürülebilir.
Türkiye 2001 krizine girdiğinde de enflasyon bugünküne yakındı
Türkiye’de bugünkü ortamda bu tabloda sayılan nedenlerin ve enflasyon türlerinin tamamı mevcuttur. Buna multiflasyon (çoklu enflasyon) diyebiliriz. Multiflasyonu düşürebilmek için bir veya iki önlemden çok ötesi gerekir. Bu sorunu çözmenin yolu kapsamlı bir program uygulamak ve geleceğe ilişkin beklentileri olumlu hale dönüştürecek adımları atmaktan geçer. Türkiye 2001 krizine girdiğinde enflasyon oranı bugünküne yakındı. Toplum aynen bugünkü gibi geleceğe ilişkin karamsar beklentiler içindeydi. Kriz sonrası uygulanmaya başlayan kapsamlı istikrar programıyla birlikte görünüm değişmeye ve gelecek beklentileri düzelmeye başladı ve enflasyon üç yılın sonunda tek haneye düşürüldü. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu enflasyon sorununu çözebilmesi için benzer kapsamda bir programı uygulamaya koyması gerekiyor. İşin en acı tarafı 22 yıl sonra dönüp dolaşıp benzer bir programı uygulamak zorunda kalmamızdır.”