Veriye dayalı politika analizi yapmak ve politika tasarım sürecine katkı sağlamak üzere bir grup iş insanı, bürokrat ve akademisyen tarafından kurulan Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı ‘nın (TEPAV) Maliye ve Para Politikası Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Coşkun Cangöz’e göre vergi netameli bir konu. O nedenle mesele vergi olunca siyaset kurumu yoğurdu üfleyerek yer. Bunun bir sonucu olarak da harcama tasarrufu yapar, borçlanma yapar ama vergi meselesine mümkün olduğunca girmek istemez. Daha Cumhurbaşkanına sunumunun hemen ardından vergi paket taslağında yapıldığı öne sürülen değişikliklerin sayısı göz önüne alınınca Dr. Cangöz’ün bu tespitinde ne denli haklı olduğu anlaşılıyor.
Dr. Cangöz çok çeşitli hikayelere, fikirlere ve görüşlere ev sahipliği yapan Medium adlı açık sosyal yayıncılık platformunda ve Yeni Arayış adlı sitede yayınlanan “Vergide Reform Zamanı!” başlıklı yazısında Türkiye’nin kamu maliyesinde çalan alarm zillerini, devlet bütçesinin seçim öncesinde uygulanan popülist politikalarla nasıl sürdürülemez seviyede açık vermeye başladığını anlatıyor ve “Kapsamlı bir vergi reformuna şiddetle ihtiyaç duyuyoruz” diyor:
1215 yılında isyancı baronların baskısıyla İngiltere Kralı John, Runnymede kırsalında Magna Carta’yı imzaladı. Böylece ilk defa bir kral kendisinin ve hükümetinin kanunların üstünde olmadığı ilkesini yazılı bir belgeyle kabul etmiş oldu. Kamu maliyesi açısından ise Magna Carta tarihteki ilk vergi reformunun temelini oluşturuyordu.
Magna Carta’da hangi ifadeler vardı?
Magna Carta devrim niteliğinde bir yenilik olan vergilendirme yetkisinin genel rıza ile sınırlandırılmasını getirmişti. Nitekim 1215 tarihli belgede şu ifadeler yer alıyordu:
Krallığımızın ortak görüşü [alt. “genel rıza”]olmadığı müddetçe fidyemizi kurtarmak, büyük oğlumuzu şövalye yapmak ve bir kez olsun büyük kızımızla evlenmek dışında; Krallığımıza hiçbir kesinti veya yardım uygulanmayacak; ve bunlar için de makul bir yardımdan fazlası alınmayacaktır.
Krala (daha sonra devlete) ait olan vergilendirme yetkisinin teorik olarak sınırsız olmadığı fikri günümüzde de maliye politikasının esaslarından birini oluşturuyor.
Vergi koyan ve vergiyi ödeyen arasındaki ilişkideki denge binlerce yıldır otorite ve yurttaş arasındaki ilişkide de belirleyici olmuş. Nitekim baronların savaşıyla imzalanan Magna Carta daha sonra ortadan kaldırılsa da, 1689’da İngiliz Parlamentosu’nun izni olmadan vergi konulmasını yasaklayan düzenleme hayata geçirildi.
İngiltere 1760’larda Amerika’daki sömürgeleri doğrudan vergilendirmeye başladı. Ancak 1689’daki düzenlemeye işaret eden sömürgeler Parlamentoda bu vergiyi kabul edecek bir temsilleri olmadığı için bunu yasa dışı olarak değerlendirdiler. Vergi düzenlemesine karşı ortaya çıkan bu isyanın günümüz ABD’sinin temellerini attığı kabul edilir.
Tarihte aşırı vergilendirme ya da adaletsiz vergilendirme nedeniyle yaşanan çok sayıda eylem vardır. Merak edenler vergi eylemlerinin 2000 yıl geriye giden kısa tarihçesini buradan okuyabilir.
Dolayısıyla vergi netameli bir konu. O nedenle mesele vergi olunca siyaset kurumu yoğurdu üfleyerek yer. Bunun bir sonucu olarak da harcama tasarrufu yapar, borçlanma yapar ama vergi meselesine mümkün olduğunda girmek istemez.
Bazen istemesek de bazı şeyleri yaparız
10 yıl önce yapısal temelleri bozulmaya başlayan devlet bütçesi seçim öncesinde uygulanan popülist politikalarla birlikte sürdürülemez bir seviyede açık vermeye başladı.
Kur korumalı mevduat (KKM) yükünün Merkez Bankasına devredilerek bütçe dışına çıkartılmasına rağmen 2023 yılında bütçe GSYH’nin yüzde 5,2 oranında açık verdi. Dahası borç sürdürülebilirliği açısından hayati önemi olan faiz dışı bütçe dengesi yüzde 2,7 oranında açık verdi. Bu veriler son 20 yılın en zayıf bütçesine işaret ediyor.
2023 yılını seçim ve deprem diye geçiştirmiş olsak da 2024 yılında da karşımıza farklı bir tablo çıkmadı. Nitekim bu yıl için bütçe açığının GSYH’ye oranı yüzde 6,4 gibi tarihi yüksek bir oran olarak programlanmış bulunuyor.
Bu veriler bize çok güvendiğimiz kamu maliyesi alanında alarm zillerinin çaldığını söylüyor. Aslında alarm zilleri o kadar yüksek çalıyor ki hükümet de artık buna kayıtsız kalamıyor. Nitekim geçtiğimiz ay derde deva olmasa da pansuman niteliğinde olan bir “tasarruf ve verimlilik” paketi açıklandı.
Ancak bütçe açığının 2,7 trilyon TL olmasının öngörüldüğü koşullarda 150 milyar TL’yi aşmayacağı tahmin edilen bir tedbirler paketi elbette yetersiz kaldı. Bu durumda her ne kadar daha geçen ay Hazine ve Maliye Bakanı “2023 yılında vergi düzenlemesi yaptık, 2024 yılında bir düzenleme yapmayacağız” demiş olsa da vergi düzenlemeleri raflardan indi. Zaten başka bir seçenek de yoktu.
Hazır birileri reform demişken…
Yağmurdan önce gök gürültüsü ve şimşek çaktığı gibi vergi düzenlemelerinden önce de gürültüsü geliyor. İlk gürültüler de gayrimenkul vergisi ile başlamıştı. Arkasından yurtdışı çıkış harçlarında yüzde 2000 seviyesinde artış olacağı, moto kuryelerin vergilendirileceği, “hatta” bahşişlerden bile(!) vergi alınacağı yazılıp çizilmeye başlandı.
Öte yandan küresel asgari kurumlar vergisi, kamu-özel-işbirliği projelerinin kurumlar vergisinin 5 puan artırılması, varlık fiyatları üzerinden spekülasyon yapanların harcamalar üzerinden takip edilerek vergilendirilmesi, gayrimenkul fonlarına ve ortaklıklarına tanınmış olan istisnaların kaldırılması gibi aslında dolaylı vergilerin payını, dolayısıyla vatandaşın da yükünü, bir nebze azaltabilecek düzenlemeler üzerinde çok durulmuyor.
Vergi ödemenin bir vatandaşlık görevi değil de bir tür haraç vermek gibi değerlendirildiği, kayıt dışılığın her alanda “normal” görüldüğü ülkemizde vergi alanında şimdiye kadar ertelenmiş olan adımların cesaretle atılması gerekiyor.
Cumhuriyetin ilk döneminde pek çok konu gibi vergi alanında da önemli düzenlemeler yapılmıştı. 1960’lı ve 1970’li yıllar ise vergi alanındaki aksaklıkların tespiti ve iyileştirilmesi için reform hazırlıklarıyla geçmişti. 1980’lerde Katma Değer Vergisi, hayat standardı ve geçici vergi gibi sistemin bütününü etkileyen reformlar yapılmıştı. Bunu takip eden önemli iki adım 2002 yılındaki Özel Tüketim Vergisi ve 2007 yılında yeniden düzenlenen Kurumlar Vergisi oldu. Bundan sonra 2020 yılındaki Dijital Hizmet Vergisi ve 2021 yılındaki Değerli Konut Vergisine kadar vergi konusunda temel bir düzenleme olmadı. 2022 yılında asgari ücretin ve asgari ücrete kadar olan ücretlere gelir vergisi istisnası hayata geçirildi.
2000’li yıllarda temel alanlara yönelik bir adım atılmadı
2000’li yıllarda yapılan bazı önemli düzenlemeler olsa da, bütün yurttaşların muzdarip olduğu dolaylı vergilerin payının azaltılması, vergi adaletinin sağlanması, değer kazancının vergilendirilmesi, kayıt dışılığın önüne geçilmesi gibi temel alanlara yönelik bir adım atılmadı.
Özetle, kapsamlı bir vergi reformuna şiddetle ihtiyaç duyuyoruz. Bu bağlamda henüz bir kanun teklifi olarak görmediğimiz ama gürültülerini giderek daha yakından duyduğumuz vergi düzenlemelerinin kamu maliyesinde disiplini sağlamaya ve toplumun barış ve refahını artıracak şekilde hayata geçirilmesi için talepkar olmamız gerekiyor.