Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in geçenlerde yaptığı açıklamalara göre bütün şirketler için “asgari kurumlar vergisi” uygulamasına geçilmesi gündemde. Peki “asgari kurumlar vergisi” uygulaması tam olarak ne ve beklenen etkiyi yaratabilecek nitelikte mi? Bu soruya cevap verebilmek için zamanda kısa bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor.
ABD’de başladıktan sonra Avrupa’ya ve dünyaya yayılan 2008 ekonomik krizi, uluslararası vergi hukuku alanında çok sayıda gelişmenin yaşanmasına yol açtı. Tahmin edilebileceği üzere bu gelişmelerin başlangıç noktası ABD’nin ek vergi geliri elde edebilmek amacıyla Amerikan vatandaşlarının yurtdışında yaptıkları yatırımlar aracılığıyla ödemekten kaçındıkları vergilerin toplanması alanında çalışmalar yürütmesi oldu.
Ülkeler arası bilgi değişiminin güçlendirilmesi, çok uluslu şirketlerin vergiden kaçınmalarının önlenmesi ve benzeri amaçlarla OECD önderliğinde pek çok uluslararası çalışma yapıldı ve çok taraflı anlaşmalar imzalandı.
Dijital ekonomiyi vergilendirme çabasından dijital ekonominin korunmasına
2008 ekonomik krizi ile başlayan uluslararası iş birliği ile daha adaletli bir vergi sistemi kurma çabaları dijital ekonominin vergilendirilmesi alanında da devam etti. Yürürlükte olan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları ağırlıklı olarak dijital ekonomi alanında aktif olan şirketlerin kazançlarının merkezlerinin bulunduğu ülke dışındaki ülkeler tarafından kurumlar vergisine tabi tutulmasına son derece kısıtlı ölçüde izin veriyor.
Bunun nedeni, vergilendirme yapılabilmesi için fiziki bir varlığa ihtiyaç duyulması. Örneğin, merkezi ABD’de olan bir şirketin herhangi bir fiziki varlığı (ofis, fabrika, temsilci vb.) olmaksızın Türkiye’den elde ettiği kazanç üzerinden Türkiye’de ya hiç kurumlar vergisi alınamıyor ya da alınan kurumlar vergisi son derece kısıtlı kalıyor.
Dijital ekonominin vergilendirilmesi için başlatılan çalışmaların ABD’nin baskısıyla zaman içerisinde bu hedeften neredeyse tamamen uzaklaştığını söylemek mümkün. Uzun uğraşlar sonucu getirilen kurallar dizisi daha ziyade çok uluslu şirketlerin vergiden kaçınmalarını engelleme ve uluslararası vergi rekabetini azaltma amaçlarına odaklanıyor. “Küresel” asgari kurumlar vergisi uygulamasının çıkış noktası da tam olarak burası.
‘Küresel asgari kurumlar vergisi’ nedir?
Küresel asgari kurumlar vergisi, özetle, 750 milyon euro ve üzerinde hasılat elde eden çok uluslu işletmelerin konsolide kârının küresel olarak yüzde 15’in altında bir efektif vergi oranıyla vergilendirilmesini önlemeyi amaçlayan bir sistem.
Belirtmek gerekir ki, bir ülkede kurumlar vergisi oranının yüzde 15’in üzerinde olması, otomatik olarak o ülkedeki efektif vergi oranının yüzde 15’in üzerinde olduğu anlamına gelmiyor. Mevzuatta öngörülen teşvik ve istisnalar, bazı kurumlar vergisi mükelleflerinin tabi olduğu efektif vergi oranını ciddi ölçüde azaltabiliyor. Örneğin, yüzde 25 olan kurumlar vergisi oranı çeşitli teşviklerden faydalanan bir mükellef için yüzde 5’e kadar inebiliyor.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerin çok uluslu şirketler için bir cazibe merkezi haline gelebilmelerinin en etkin yollarından bir tanesi şüphesiz ki vergi avantajları. Çok uluslu işletmelerin belirli bir ölçüde altyapı ve eğitimli iş gücüne sahip olan ülkelerin bir listesini çıkartıp, daha sonra bu ülkelerden özel olarak vergi avantajları talep ettikleri de biliniyor. Yabancı yatırım çekmeye çalışan ülkeler de genellikle bu taleplere olumlu yönde cevap veriyor.
Türkiye’nin de aralarında olduğu 139 ülkenin uygulamayı planladığını belirttiği küresel asgari kurumlar vergisi sistemi 750 milyon euro ve üzerinde hasılat elde eden çok uluslu gruplara dahil olan şirketlerin kazançlarının, kazancın elde edildiği ülkede yüzde 15 efektif vergi oranının altında bir oranla vergilendirilmesi halinde uygulanacak üç temel kuraldan oluşan bir silsile öngörüyor.
Eksik kalan vergiyi ilk tahsil etme hakkı bizzat kazancın elde edildiği ülkeye (kaynak ülkesi) veriliyor. Eğer kaynak ülkesi bu hakkını kullanmazsa, vergilendirme hakkı şirketin merkezinin bulunduğu ülkeye (ikamet ülkesi) geçiyor. Eğer bu ülkede de vergilendirme olmazsa, grubun iştirakinin bulunduğu diğer ülkeler tarafından vergilendirme yapılabiliyor.
Küresel asgari kurumlar vergisi ne kadar çok ülke tarafından uygulanırsa sistem o kadar iyi işliyor. Belirli bir sayının üzerinde ülke katılım gösterdiğinde bir ülkenin sistemi uygulamaması söz konusu ülkenin vergi gelirlerinden vazgeçmesinden başka herhangi bir işe yaramıyor. Bu noktada, uluslararası gelişmeler de göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin sisteme dahil olması kaçınılmaz.
Küresel asgari kurumlar vergisi uygulaması, ülkeleri öncelikle mevzuatlarındaki vergi teşviklerini gözden geçirmeye itiyor. Teşvikler gözden geçirilirken küresel asgari kurumlar vergisi kapsamına giren şirketler ile girmeyen şirketler için farklı teşvikler öngörülüp öngörülmeyeceği temel sorulardan biri.
Bakan Şimşek’in açıklamaları asgari kurumlar vergisinin bütün şirketler açısından geçerli olacağı anlamına geliyor. Diğer bir deyişle, vergi teşviklerinin sadece 750 milyon euro ve üzerinde hasılat elde eden çok uluslu gruplara ilişkin olarak değil, bütün kurumlar vergisi mükellefleri nezdinde gözden geçirilmesi söz konusu olacak gibi duruyor.
Böylesi bir değişikliğin ekonomik etkisinin ne olacağını anlayabilmek için ise mutlaka ekonomik etki çalışmalarının yapılmış olması gerekiyor. Zira asgari kurumlar vergisi uygulaması her ülke için her zaman vergi gelirlerini artıracak nitelikte olmayabilir.
Yeni uygulama en çok vergi cennetleri ve gelişmiş ülkelere fayda sağlayacak
Küresel asgari kurumlar vergisi uygulamasının ekonomik etkileri halihazırda tam olarak bilinemiyor. Bu aşamada net bir şekilde öngörülmesi mümkün olmayan farklı ülkeler tarafından takip edilebilecek stratejiler de şüphesiz ki bu belirsizliğin önemli nedenlerinden biri.
Fakat yapılan araştırmalar, mevcut koşullarda küresel asgari kurumlar vergisi uygulamasının gelişmiş ülkelere ve vergi cennetlerine fayda sağlarken, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler özelinde olumlu etkisinin son derece kısıtlı olacağına işaret ediyor.
Örneğin İsviçre St. Gallen Üniversitesi tarafından Temmuz 2023’te yayınlanan çalışmaya göre küresel asgari kurumlar vergisi sayesinde uluslararası alanda elde edilecek toplam ek vergi gelirinin yüzde 89’u vergi cennetleri, yüzde 9’u ise gelişmiş ülkeler tarafından alınacak. Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler ise kalan yüzde 2’yi bölüşecek.
Gelişmiş ülkeler açısından önemli olan zaten ek vergi geliri elde etmekten ziyade, uluslararası vergi rekabetini minimuma indirgemek. Asgari kurumlar vergisi uygulaması -teoride- tam olarak bunu sağlıyor.
Bu durumda en az fayda sağlayacak olan ülkeler Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler olarak görünüyor. Hem yerel hem de küresel asgari kurumlar vergisinin somut ekonomik çıktılarını bekleyip görmekten başka bir çaremiz yok.
Yapılan araştırmalar küresel asgari kurumlar vergisinden elde edilecek ek vergi gelirinin yüksek miktarda olamayacağını belirtiyor. Yerel asgari kurumlar vergisinin uzun vadede ne gibi sonuçlar doğurabileceği ise henüz tam bir muamma…