ABD’li haber ajansı Bloomberg, Türkiye ile ilgili yayınladığı analizde ekonomide çöküş için tüm koşulların mevcut olduğunu savundu. Onur Ant ve Selva Bahar Baziki tarafından “Erdoğan, tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu seçim öncesinde tedirgin” başlığıyla yayınlanan analizde, Erdoğan’ın son 20 yılda ülkeyi kendi imajına göre şekillendirdiği belirterek, “Türkiye’nin bundan sonra gideceği yer, sınırlarının çok ötesinde yansımalara sahip” sözlerine yer verildi.
Bloomberg Economics’in tahminlerine göre Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Aralık 2021’den nisan ayına dolar kurunun yükselişini engellemek için 177 milyar dolarlık rezerv harcadığı, Rusya’dan gelen gizemli para girişleri ve enerji zengini Körfez Arap ülkelerinden gelen transferler üçüncü bir çöküşün önlenmesine yardımcı olduğu belirtilen haberde, TCMB’nin arka kapıdan döviz ve altın satışlarının nisan ayında 30 milyar doları aşarak aylık bazda rekor kırdığı belirtildi.
TCMB’nin swap hariç net rezerv pozisyonunun -70 milyar dolara kadar gerilediği vurgulanan haberde, “Yine de bir çöküş için gerekli tüm koşullar (balon gibi büyüyen bir ticaret açığı, vadesi gelen dış borç yığını ve boşluğu dolduracak yeterli döviz rezervi olmaması) mevcut. Para birimi geçen yıl dolar karşısında yüzde 23 değer kaybetti ve eylül sonuna kadar yüzde 25 daha düşme ihtimali olduğu düşünülüyor” ifadelerine yer verildi.
‘Türkiye bir kısır döngüye girdi, bunu bozacak olan şey yüksek faiz’
Seçimler her şeyden önce yaşam standartları konusunda bir referandum niteliği taşıdığı vurgulanan haberde, şu saptamalara yer verildi:
“Geçmişte Erdoğan’ın büyümeye yönelik yaklaşımı Türkiye’nin 20 büyük ekonomi grubundaki rakiplerini istikrarlı bir şekilde geride bırakmasına yardımcı oldu. Ancak son dönemde bu yaklaşım daha çok her ne pahasına olursa olsun büyümeye dönüştü ve bunun maliyeti de yüksek oldu. Dolar cinsinden ölçüldüğünde, Türkiye ekonomisi Erdoğan’ın iktidardaki ilk 10 yılında neredeyse dört katına çıkarak 2013’te 960 milyar dolara yaklaştı. O zamandan bu yana, Erdoğan’ın topyekün büyüme hamlesine rağmen -ya da belki de bu sayede – trilyon dolar sınırının altında kaldı. Bu, ucuz kredi pompalamayı ve ekonomik ortodoks politikalara ters düşen bir teoriyi desteklemeyi içeriyor: Erdoğan, yüksek faiz oranlarının enflasyonu aşağı değil yukarı çektiğini, bu nedenle düşük tutulması gerektiğini söylüyor. Bu görüş, bağımsızlığı elinden alınmış bir merkez bankasına dayatıldı ve ihracatı artırmak gibi siyasi hedefleri yerine getirebilecek ve hane halkı ile firmaları düşen liraya güvenmeye teşvik edecek yeni bir araç seti oluşturmaya zorlandı. Tüm bunlar hükümetin yeni Türkiye Ekonomi Modeli olarak adlandırdığı şeyi oluşturuyor. Erdoğan, düşük borçlanma maliyetleriyle yatırımları artırmayı ve zayıf bir para birimiyle ihracatı artırmayı hedefliyor. Teoriye göre sonunda Türkiye endüstriyel bir güç merkezine dönüşecek, ticaret açığı fazlaya dönecek ve lira zayıflıktan güçlülüğe geçecek.
Uygulamada Türkiye bir kısır döngüye girdi. Para biriminin zayıflaması enflasyonu artırıyor, bu da liranın satın alma gücünü azaltarak Türkleri alternatif tasarruf yolları aramaya sevk ediyor. Daha yüksek faiz oranları bu döngüyü kıracaktır. Ancak gösterge faiz oranı enflasyonun yaklaşık 35 puan altında ve bu durum Türkiye’yi küresel ölçekte aykırı bir ülke haline getirerek son 5 yılda iki kriz yaşayan lirayı yeni bir krize karşı savunmasız bırakıyor.”
‘Türkiye’nin kırılganlıkları eksen kaymasına yol açacak’
Kim kazanırsa kazansın, Türkiye’nin kırılganlıklarının seçimlerden sonra muhtemelen bir eksen kaymasına yol açacağı belirtilen analizde, “Bloomberg Economics, muhalefetin zaferinin daha geleneksel para yönetimine -enflasyonla mücadele etmek ve para birimini sabitlemek için faiz oranlarında hızlı bir artış- hızlı bir dönüş getirmesini bekliyor. Erdoğan döneminde gelişen merkez bankası politikası ağını çözmek daha uzun zaman alacaktır. Erdoğan cumhurbaşkanı yeniden seçilirse faiz oranları yine de yükselecektir ancak Erdoğan ders kitabı ekonomisinin bilgeliğine ikna olmadığından daha az miktarda ve daha yavaş bir hızda” yorumu yapıldı. “Her iki durumda da Türkiye, ekonomiyi krize sürükleyen politikalardan uzaklaşmak için sancılı bir uyum süreciyle karşı karşıya” denilen analizde Medley Global Advisors Müdürü Nick Stadtmiller’in “En az piyasa dostu sonuç Erdoğan’ın yeniden seçimleri kazanması olacaktır. Erdoğan’ın alışılmışın dışındaki politikalarını sürdürebildiği kadar sürdürmesi muhtemel görünüyor. Ancak bunun nasıl iyi sonuçlanabileceğini göremiyorum” sözlerine de yer verildi.
Reuters: Seçimin galibini enkaz bekliyor, 2023 kayıp görünüyor
İngiliz haber ajansı Reuters da, seçimin galibini ekonomide bir enkazın beklediğini ve 2023’ün kayıp yıl olabileceğini yazdı. Millet İttifakı’ndan Reuters’a açıklama yapan üst düzey bir yetkili, CHP ve İyi Parti’nin ekonomiye liderlik edeceğini belirterek, “Bürokraside de çok ciddi bir çalışma yapılması gerekiyor. Şu anda o biraz beklemede. Ancak 2023 kayıp bir yıl olacak o belli oldu. Erdoğan elindeki tüm devlet imkanlarını kullanıyor. Doğal olarak biz de yapabileceklerimizi söylüyoruz” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun ekonomi yönetiminin oluşumuyla ilgili birinci elden ilgilendiğini söyleyen aynı kaynak, “Ama 2024 kaybedilecek bir yıl değil. Bir program üzerinde çalışılıyor. İki yıl üst üste yüzde 5, sonraki yıl biraz daha üstünde büyüme sağlayacak bir program üzerinde duruyoruz. Yabancı yatırımcılarla çok ciddi görüşmeler yapılıyor. Çok ciddi bir kaynak sağlayacak görüşmeler yapıldı. Avrupa, Uzakdoğu, Asya her yerle temas halindeyiz” dedi.
Millet ittifakı’ndan bir başka yetkili de, “Kesin olan bir şey varsa enkaz devralıyoruz. Dünya ile uyumlu bir ekonomi politikası olacak. Ortodoks politikalara dönülecek. Ucube mevcut politikalar anında terk edilecek zaten. Evet bu yıl ekonomide ancak hasarı görüp bazı önlemler alınabilir. Ancak enflasyon ve büyüme öncelikli hedefler arasında elbette. Ekonominin düzelmeye başlaması ancak 2024’ün başını bulur” dedi ve ekledi: “Bu yıla hasar onarım yılı olarak bakıyoruz. Zamana ihtiyaç var, sihirli değnek yok.”