Geçen hafta 31.1 TL’ye kadar gerileyen euro çarşamba gecesi yükselişe geçti ve 32 TL’ye dayandı. Buna karşılık dolar 29 TL’de takılıp kalmış gibi görünüyor. Çarşamba akşamı euro yükselişe geçerken o biraz gerileyerek 29 TL’nin altına indi. Bu hafta başından beri 29 TL’nin 2-3 kuruş civarında dolaşıyor. Dolar gerilirken euro neden yükseliyor?
Bunun nedeni bu hafta ABD Merkez Bankası (Fed) ile Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) aldığı kararlar. Çarşamba gecesi Fed politika faizini yüzde 5.25-5.50 bandında sabit bırakırken 2024 yılında üç faiz indirimi yapılacağı sinyali verdi. Yani artık faiz artırımı yapmayacak, yakında da indirimler başlayacak. Bu para politikasının kökten değişmesi anlamına geliyor.
Bir gün sonra (dün) ECB’nin faiz kararı vardı. ECB de faizi Fed gibi sabit bıraktı ama ondan farklı olarak faiz indirimleri konusunda burnundan kıl aldırmadı. Ne faiz kararının metninde ne ECB Başkanı Lagarde’ın basın toplantısında faiz indirimine dair bir öngörü vardı. Tam tersine Lagarde Frankfurt’ta düzenlediği basın toplantısında önümüzdeki dönemde enflasyonun yükselişe geçebileceğini, o nedenle para politikasını sıkı kalmaya devam edeceğini söyledi, “Gardımızı indirmek için doğru zaman olduğunu düşünmüyoruz” dedi.
İki merkez bankasının faiz politikaları arasındaki bu fark euronun dolar karşısında değer kazanmasına neden oldu. Euro/dolar paritesi geçen hafta 1.07’deydi, şu anda 1.10’un eşiğinde. Bunun nedeni biraz önce gördüğümüz faiz kararları arasındaki önemli farklılık.
Euro dolar karşısında yükselince haliyle TL karşısında da yükseldi. Geçen hafta 31.1 TL’ye kadar gerileyen euronun 32 TL’nin eşiğine yükselmesinin sebebi de işte buydu.
Faiz politikaları para birimlerinin değerini neden bu kadar etkiliyor? Çünkü küresel sermaye dolarda ve dolar cinsinden varlıklarda mı, euro ve euro cinsinden varlıklarda mı duracağına, iki para biriminin fiyatına bakarak karar veriyor. Malum, paranın fiyatı faizdir…
Euronun TL karşısında bir anda yükselişe geçmesinin sebebini gördük. Fakat doların 29 TL’de takılıp kalmasının bir sebebi daha var, o da Türkiye’ye girmeye başlayan sıcak para.
Dün açıklanan veriler geçen hafta Türkiye’ye kısa vadeli yabancı sermaye, nam-ı diğer sıcak para girişinin devam ettiğini gösterdi. Geçen hafta tahvile kur farkından arındırılmış 961 milyon dolar, borsaya 561 milyon dolarlık sıcak para (kısa vadeli yabancı sermaye girişi) oldu. Ciddi bir tutar. Bir süredir yabancı yatırım kuruluşlarının raporlarında Türkiye’de yükselen faizlerin kazanç fırsatı sağladığı yönünde değerlendirmeler yer alıyordu. Veriler sıcak para akışının gerçekten de ufak ufak başladığını gösteriyor. (Ama Türkiye’deki sıcak para bir zamanlar olduğu seviyenin fersah fersah altında. Tahvil piyasasında bir zamanlar 70 milyar dolar civarında kısa vadeli yabancı sermaye vardı, bu tutar bugün 2-3 milyar dolar civarında.)
İktisadın temel doğrusuna göre bir mal veya hizmet ne kadar kıtsa fiyatı o kadar yüksektir. Bunun tersi de doğru, bir mal veya hizmet ne kadar bollaşırsa fiyatı da o kadar düşer. Doların 29 civarında patinaj çekmeye başlamasının ikinci nedeni de bu. Sıcak para girişi yurtiçinde dövizi bollaştırıyor, bu da yükselişini engelliyor demeyelim ama frenliyor.
Bundan sonra ne olur? ECB daha sıkı, Fed daha gevşek bir para politikası izlerse euro dolar karşısında biraz daha değer kazanır. (Ama faiz politikalarının böyle devam edeceğinden o kadar emin olmamak lazım. Eskilerin dediği gibi gün ola harman ola.)
Türkiye’ye sıcak para girişinin sürmesi de dolardaki yükselişi frenlemeye devam eder. Peki sıcak para girişi devam eder ve hatta Mehmet Şimşek’in beklediği gibi 2024’ün ikinci yarısında hızlanır mı? 2024’e dair ciddi kuşkularım var, başka bir yazıya…