Bugün açıklanacak ağustos ayı enflasyon verileriyle birlikte yıllık enflasyonun yüzde 55’i geçmesi bekleniyor. Yılın sonunda yüzde 60’un üzerinde bir enflasyon beklenirken, Merkez Bankası’nın politika faizlerinde ciddi artışlara devam edip etmeyeceği tartışma konusu.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in mesajlarının satır aralarında politika faizinin baştan yüzde 25’e çıkarılması, 2 ay gecikmeyle gelinen bu oranın ardından önümüzdeki aylarda ciddi artışlara devam etmek gerektiğini düşündüğünü anlıyoruz. Tabii ki bunu çok açık olarak söylemiyor ama sosyal medya mesajlarında atıfta bulunduğu iktisatçıların mesajları bunu söylüyor. Şimşek’in ekonomi görüşünün zaten bu artışları öngördüğünü de biliyoruz.
Merkez Bankası’nın son para politikası kurulu açıklamasında yılsonunda enflasyon oranlarının yüzde 60, hatta üst sınır olan yüzde 62’nin üzerine çıkacağı beklentisi yer alıyordu. Yani bugün açıklanacak yıllık enflasyon rakamlarının yükselmeye devam edeceğini Merkez Bankası da kabul ediyor. Dolayısıyla politika faizinde gelinen yüzde 25’lik rakamın kesinlikle yeterli olmadığı, önümüzdeki aylarda 5’er puanlık artışların devam edebileceği tahminleri de giderek artıyor.
Yılsonu geldiğinde yüzde 60’ın üzerine çıkacak enflasyona karşılık, politika faizinde aynı tarihte gelinecek oran yüzde 35 belki yüzde 40 olabilir. Tabii ki bu oran hâlâ çok büyük bir negatif reel faizi gösteriyor ama ekonomi yönetimi, “Bundan sonra enflasyon inişe geçecek, önümüzdeki yılsonu yüzde 33’e inmesi için bu adımları attık” diyerek, sonraki döneme kıyaslama yapmak isteyecek. Bu konuda piyasaları tatmin edecek mi bilinmez ama 2 veya 3 kez üst üste 5’er puanlık artırımlara devam ederse, piyasalara enflasyonla mücadelede gerekli kararların alındığı algısı yaratılabilir. Dolayısıyla 2024 yılı enflasyon tahminlerine dönük bir güven oluşturabilmesi belki mümkün olabilir.
Kurda istikrar gereği
Bununla birlikte kurlardaki seyrin de aynı doğrultuda gitmesi gerekecek. Geçtiğimiz haftalarda rezervlerdeki hızlı erimeye rağmen 26.5 TL’lik dolar kurunu savunan Merkez Bankası’nın önümüzdeki dönem kurlardaki tavrı dikkatle izlenecek. Kurların belli bir düzeyde istikrar kazanması fikrinin öne çıktığını, enflasyonla mücadelede güven vermek için bu tavrın gerektiği düşünülüyor. Buna karşılık 26.5 TL’lik kuru noktasal savunmak yerine, aylık yüzde 2-2.5’luk artışlara izin vererek, yine de kurun istikrarı gittiğinin gösterilmesinin daha doğru olacağı görüşü de savunulanlar arasında.
Buradaki kritik nokta döviz rezervlerindeki durum. KKM’den dönüşlerin tetiklediği döviz ihtiyacını karşılamak için rezervden satışlara devam edilirken, swap hariç kamu dahil net rezervlerin, 28 Mayıs seçimi öncesinde olduğu gibi eksi 70 milyar dolara kadar indiğini görüyoruz.
KKM dönüşleri nedeniyle gerekli döviz ihtiyacının giderek azalması beklenirken, buna rağmen rezerv erimesi devam edebilir. Buna karşılık bankalardaki döviz hesaplarının arttığı, bunların da swap olarak Merkez Bankası’na geldiği düşünüldüğünde, brüt rezervlerde önemli bir düşüş yaşanmıyor. Bu da Merkez Bankası’nın, Berat Albayrak döneminde yapıldığı gibi, döviz satışları için elini rahatlatıyor. Ancak meşhur 128 milyar dolarlık rezerv satışının o dönemde yapıldığının da unutulmaması gerekir.
Bu nedenle Hazine’nin yeni dış borçlanmalara ağırlık vermesi bekleniyor. Körfez sermayesi gibi girişler belli ki daha sonra devreye girecek, bu arada dışarıdan borçlanmalar artırılırken, bankaların dışarıdan borçlanarak swapları artırmalarının da teşvik edileceği anlaşılıyor. Özet olarak seçimlere kadar rezervde erime olsa da kurların istikrarlı biçimde tutulmasına devam edilip, faiz oranlarında artışın bir süre daha devam edeceği fikrinin öne çıktığını görüyoruz.
Erdoğan ne yapacak?
İşte bu noktada iktisatçıların, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “Şimdi yüksek faiz artışlarına devam edelim seçim öncesinde küçük faiz indirimlerine başlayalım” diyerek izin alınmış olabileceğini söylüyorlar. Bu mutabakatın olup olmadığını herhalde eylül ayı faiz toplantısında görme imkânımız olacak.
Bu senaryo gerçekse, Erdoğan’ın faizlerde fazla artış olmadan seçime gidilmesi senaryosundan vazgeçtiğini söyleyebiliriz. Seçimlere kadar adımları hızlandırıp, enflasyon mücadele yapıldığı görüntüsü ile seçimlere girilmesi fikri konusunda Erdoğan’ın ne kadar ikna olduğunu da daha sonra göreceğiz.
Buradaki kritik nokta girilen parasal sıkılaşmanın özellikle büyüme ve işsizlik verileri üzerinde yaratacağı olumsuzluklar. İktisatçılar 3. ve 4. çeyrekte, çeyrekler bazında ekonomide gerilemeler yaşanacağını tahmin ediyorlar. Dolayasıyla yılsonu geldiğinde büyüme rakamının yüzde 3 belki altına geldiğini göreceğiz. Bu aynı zamanda üretimde gerileme, dolayısıyla işsizlik oranlarında artış anlamına gelecek. İşte ekonomideki yavaşlama ve işsizlikteki gelişmeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, mutabakata varılsa bile, ayağını frenden erken çekme riskini beraberinde getiriyor. Memur maaş zamları için öngörülen oranlar sıkılaşmanın yeni yılda devam edeceğini gösteriyor ama belli de olmaz..
Özetle; Erdoğan seçime kadar sürdüreceği planı, ağır tabloyu gördükten sonra, değiştirmiş olabilir. Ama bunu söylemek için bir süre daha beklemek gerekecek.