Merkez Bankası yeni Başkan Hafize Gaye Erkan başkanlığında bu hafta ikinci Para Politikası Kurulu toplantısını yapacak. Abdülkadir Selvi dün Hürriyet’teki köşesinde Ankara’da yaptığı görüşmelerden politika faizinin yüzde 16.5-17 arasına yükseltileceği izlenimini aldığını yazdı. Selvi’nin yazısı ilk değil. Geçen ayki Para Politikası Kurulu öncesinde de benzeri bir duruma tanık olmuştuk.
Yeni ekonomi yönetiminin ilk faiz toplantısı öncesinde çok dağınık tahminler vardı. Toplantıdan kısa süre önce, muhtemelen bazı abartılı tahminleri boşa çıkarmak ve beklentileri dengelemek adına belli kanallar üzerinden bir “sözlü yönlendirme ve beklenti yönetimi” çalışması yapıldı. Abdülkadir Selvi geçen ayki toplantı öncesinde de “Perşembe günü ciddi oranda bir faiz artışı olacak” diye yazmıştı örneğin.
‘Birileri onlar adına iktidara yakın yazarlara bilgi aktarıyor’
Manzara şöyle: Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan henüz kamuoyu önüne çıkıp soruları yanıtlamış değil ama birileri onlar adına Abdülkadir Selvi, Hande Fırat gibi iktidara yakın yazarlara bilgi aktarıp duruyor. Bu hafta da benzeri bir “sözlü yönlendirme” ile karşı karşıyayız.
Geçen hafta yapılan anketler piyasanın 500 baz puana varan oranlarda faiz artırımı beklediğini gösteriyordu. Aslında yüzde 20 seviyesinde bir politika faizinin de işe yaramayacağı açık; ama görünen o ki piyasa beklentileri bile ekonomi yönetimini zorlayabilecek düzeyde. Belki de o nedenle, beklentileri daha da aşağıya çekecek veya en azından sürpriz etkisini yumuşatacak “tahminler” yine iktidara yakın medyada yer bulmaya başladı.
‘Erdoğan’ın faizle ilgili kısıtlayıcı tavrı devam ediyor’
Bu durumun işaret ettiği şeyi yorumlamadan önce faiz kararlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kısıtlayıcı tavrının devam ettiği, Şimşek’in düşüncelerini kabul ettirmekte zorluk çektiği ve bu arada Merkez Bankası yönetiminin de sessiz kalarak Şimşek’i yalnız bıraktığına dair kulis bilgilerini paylaşayım.
Duyumlara göre bu haftaki toplantı öncesinde de bu durum devam ediyor. Para politikası tarafındaki kısıtlar bu kez mali politikalar cephesinde daha sert tedbirler alınmasına yol açıyor. Toplumda adeta infiale yol açan son zamların çok sert olmasının en temel sebeplerinden biri faiz kararları konusunda ekonomi yönetiminin alanının son derece kısıtlı olması.
Burada bir parantez açıp, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez ziyaretinin olası sonuçlarına dair de bir not düşmek isterim. Şimşek’in göreve geliş sürecinde küresel finans merkezleriyle var olduğu iddia edilen bağlantılarının kaynak girişinde etkili olacağı söyleniyordu. Aslında kişisel ilişkilerin ülkeler arası ilişkilerde çok fazla etkili olması beklenemez. Ama Şimşek’e dair böyle bir beklenti sadece piyasada değil iktidarda da oluşmuştu. Var olduğu söylenen ilişkilerden bugüne kadar bir sonuç çıkmamasının iktidar çevrelerinde yavaş yavaş bir hayal kırıklığı oluşturmaya başladığı yine konuşulanlar arasında…
‘Şimşek Tweet’lerle mesaj vermeyi tercih ediyor’
İletişim stratejisine dönecek olursak… Şimşek görevi üstlenmesinden bu yana bir kez bile kamuoyunun veya gazetecilerin karşısına çıkıp soruları yanıtlamadı. Bunda faiz kararlarında olduğu gibi uygulanacak ekonomi programına dair de belirsizlikler muhtemelen etkili.
Şimşek bunun yerine Tweet’lerle mesaj vermeyi tercih ediyor. Tweet’lerde Merkez Bankası rezervlerinde sağlanan artışa ve bütçe görünümünün iyileşmesine büyük önem verdiği, bunların yanı sıra Türkiye’nin “Gri Liste”den çıkarılma çabalarına vurgu yaptığı görülüyor.
Odaklandığı konular Şimşek’in geçmişine ve kariyer çizgisine uygun. Şimşek geçmişte de bütüncül bir makro denge bakışından ziyade yabancı yatırımcı gözünde en kritik görülen başlıklarda ilerleme sağlamayı hedefleyen bir yaklaşım gütmüştü.
Bunların finansal istikrar ve yatırımcı ilgisini artırma bakımından etkisi elbette yadsınamaz; ancak Türkiye’nin karşı karşıya olduğu derin ekonomik problemleri gidermeye bunlar yetmez.
Hatırlatmış olalım: Ülkenin bütçe ve maliye görünümünün çok çok daha iyi olduğu, Merkez Bankası kasasının dolu olduğu geçmiş dönemlerde de ülkenin ciddi şoklar ve krizler yaşadığı görüldü. Bütüncül bir bakış yoksa ve güçlü bir ekonomi programı hayata geçirilmezse, parça parça iyileşmelerin etkisi çok sınırlı kalabilir.