Bilindiği gibi eylül ayının başında 2024-2026 Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. Daha önceki bir yazımda programın rakamsal hedeflerine değinerek görüşlerimi paylaştım. Bu yazımda da OVP’de makroekonomik alanlarla ilgili “politika ve tedbirler”e ilişkin bazı önemli maddelere değineceğim.
Geçtiğimiz yıllarda benzer maddeler programda vardı ancak rakamsal hedefler gibi öngörülen politika ve tedbirler konusunda hemen hemen hiçbirinin gerçekleştirilemediğini biliyoruz. Bu yıl çok sayıda yeni madde var ancak bunların ne kadarı ile ilgili aksiyon alınır, şüpheli. Aynı zamanda maddelerde hep somut olmayan genel ifadeler bulunuyor, dolayısıyla konulara ilişkin çok az fikir oluşturabiliyoruz. “Politika ve tedbirler” başlığı altında neler var, bakalım.
İlk başlık “fiyat istikrarı”. Burada;
– “Ekonomik dengeleri bozucu ve enflasyonu besleyen tüketim artışlarını önleyecek tedbirler alınacaktır” deniliyor. Buradan halen bazı alanlarda yaşadığımız tüketimi kısmaya yönelik yeni uygulamaların gelebileceği ipucunu yakalıyoruz. Aynı bölümün bir başka maddesinde;
– “Fiyat istikrarına yönelik yatırım-istihdam-üretim-ihracata dayalı büyüme politikaları doğrultusunda reel sektöre uygun maliyetlerle hedef odaklı finansman imkanı sağlanacaktır” deniliyor.
Bu iki maddeyi bir araya getirirsek; tüketim kısılırken yatırım istihdam üretim neden desteklenecek? Maddenin sonunda belirtildiği üzere, iç tüketimi kısan ancak ihracatı artırmaya çalışan bir düşünce söz konusu. Burada temel soru: İhracat nasıl artırılacak?
– “Ödemeler dengesi” bölümünde çok sayıda madde yer almakla birlikte ihracatın büyümeyi tek başına sağlayan bir araç olmasına yönelik hiçbir somut eylem görülmüyor. Belirtilen soyut bazı hükümleri dikkate alırsak, ihracatın büyümenin lokomotifi olması mümkün görünmüyor.
– Tüketimi kısmanın bir yolu olarak kredi kartları temel hedef haline getirilmiş. Finansal istikrar bölümünde yer alan konuyla ilgili maddede, “Kredi kartı kullanımı parasal istikrarı etkilemeyecek ve tüketim talebini dengeleyecek şekilde uluslararası standartlarda yeniden düzenlenecektir” ifadesi yer alıyor.
Buradan, kredi kartı kullanımını sınırlandırıcı önlemler alınacağını anlıyoruz. Nitekim konuya ilişkin çalışmalar da başladı. Ancak ülkemizde iktidarın da teşviki ile kredi kartı bireylerin ekonomik hayatını döndürmelerinde kritik önemde bir araç haline getirildi. Ticari hayat tarafında da ödemeler döngüsünün içinde vazgeçilmez ve giderek büyüyen bir yere sahip. Bu noktada keskin sınırlayıcı tedbirlerin hem ticari hayatta hem de önemli sayıda bireyin yaşam döngüsü içinde ciddi sıkıntılar yaratacağı ortada. Bu yönüyle ne kadar sınırlanabilir, tartışmaya açık.
– “Kira ve konut fiyatlarındaki gelişmeler” göz önünde bulundurmuş ve ”Salgın döneminde daralan konut arzı hızla artırılacak, depremin oluşturduğu konut stokundaki kayıpların telafisine yönelik yeni sosyal konut projeleri geliştirilecek ve dar gelirli vatandaşların konuta erişim imkanı artırılacaktır” deniliyor.
Konut arz talep dengesi ülkemizde 2018 sonrası bozulmaya başladı. 2020 pandemi döneminde arz açığı arttı, yabancılara konut satışı ve göçmen politikası nedeniyle içinden çıkılamaz hale geldi. Bugün oluşan ciddi konut arzı açığı yanında, son yıllardaki inşaat maliyetlerindeki büyük artışlar dar ve orta gelirli kesimin sosyal konutlara bile erişimini neredeyse imkansız hale getirdi. Dolayısıyla sadece arzı artırmak yeterli değil. Çok ciddi kamusal teşvikler olmadığı sürece bu maddede yer alan konuta erişim sağlanamaz.
– İstihdamla ilgili olarak “Mesleki ve teknik lise mezunlarının bulundukları bölgedeki iş kollarını önceleyecek şekilde işgücü piyasalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere istihdama erken dönemde katılmalarını sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilecek, bu anlayışla meslek yüksekokullarının işlevi gözden geçirilecektir” sözlerine yer verilmiş.
Oysa bu konudaki temel sorun sürekli değişen milli eğitim politikaları içinde meslek liselerinin eğitim düzeyinin iyice düşmüş olması. Bugün bu okullardan mezun olanların kendi alanlarında yeterli eğitim aldıkları söylenemez. Dolayısıyla bu okullardan mezun olanların iş olanakları kadar yeterli eğitimi alamama sorunu var. Bu sorunun çözümü ekonominin yanında milli eğitimle ilgili yapısal değişimi gerçekleştirmekten geçiyor.
– “Kamu ihale mevzuatı uluslararası norm ve standartlara uyumlu olacak şekilde dijitalleşmeyi, yenilikçiliği ve sürdürülebilirliği destekleyen ve önceleyen satın alma yaklaşımıyla güncellenecek, sektörel kamu alımları düzenlemesi hayata geçirilecektir” maddesinin OVP’de inandırıcılığı en az olan hükümlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Hükümetin kamu ihale mevzuatını iktidarı döneminde kaç kere değiştirdiğine bakılırsa ve kamu ihalelerinin, artık ihale bile denilmeyecek usullerle belirli kişilere verildiği düşünüldüğünde, zaten ifade olarak havada kalan bu madde konusunda bir gelişme beklenmemeli.
– Son olarak konuyla ilgili önceki yazımda belirttiğim gibi ülke yönetiminde zihniyet değişikliğini gösterecek en önemli konu kamu kaynaklarının kullanımında israfın önlenmesi.
Programda kamuda tasarruf amaçlı sadece göstermelik taşıt kullanımıyla ilgili bazı havada kalan ifadeler dışında ne yapılacağı ile ilgili hiçbir şey yer almıyor. Bu yönüyle de gerçekte iktidarın temel zihniyetinde hiçbir şeyin değişmediği görülüyor.
Sonuç: Büyük olasılıkla seneye bu zamanlar, her zaman olduğu gibi “gerçekleştirileceği söylenen pek çok hususun gerçekleştirilmediği” ve benzer bakış açısı ile oluşturulan yeni program hakkında da benzer yorum ve açıklamaları konuşuyor olacağız.