Küresel gıda fiyatları mart ayında art arda yedi aydır devam eden düşüşünü sona erdirerek yükseldi. Bizde ise değişen bir durum yok. 43 aydır devam eden yükseliş martta da durmadı. Tüketici Fiyat Endeksi’nin “gıda ve alkolsüz içecekler ana harcama” grubundaki yıllık fiyat artışı tamı tamamına yüzde 70,41’e ulaştı. Yaz mevsimi kapıya dayandı fiyatlar belki önümüzdeki dönemde artmamaya karar verir ancak durum pek iç açıcı değil. Gıda fiyatlarındaki yüksek oranı artışı ve alınması gereken önlemleri organize perakendenin büyük oyuncularından Migros Grubu’nun icra başkanı (CEO) Dr. Özgür Tort ile konuştuk. Dr. Tort konuyla ilgili 10Haber’in sorularını yanıtladı:
Gıda fiyatları nasıl düşecek, ne yapmak gerekir?
İki bacağı var bu işin. En temel bacağı üretim. Ne kadar çok üretirsen o kadar hızlı düşer fiyatlar. Önce süt, et ve tavuktan başlayalım. Bu üçgen kendi kendini besliyor. Süt fiyatında bir istikrarımız olursa, süt fiyatında istikrar ne demek? Sütün üretiminin desteklenmesi demek. Süt üretimini destekledik zaten orada iyi çalışan bir komite var. Bu komite zaten sütün maliyetinin ne olduğunu takip ediyor. Ama süte adil bir fiyat verecek ve süt üreticisi gerçek anlamda para kazanacak.
Adil fiyattan kastınız nedir?
Yani maliyetleri karşılayacağı, yeminin maliyetini, işletme maliyetini karşılayacağı doğru bir süt fiyatı. Bu komitenin doğru fiyatı vermesi gerekiyor. Sütü çözdüğümüz anda dişinin kesilmesi engelleneceği için nesil gelişmesi başlayacak. Nesil gelişmesi bir iki sene süreceği için o bir iki sene içinde besilik hayvanı ithal edeceğiz. Yalnızca besilik dana ithal edeceğiz. Yani canlı küçük besilik dana. O iki üç seneyi öyle kurtaracağız. O üç sene zarfında besi geldikçe besi fiyatları kendi kontrolünde düşecek. Çünkü o onu besliyor. Orası dengelendiği zaman tavuğun fiyatı dengelenecek. Çünkü et fiyatı çok arttığı için şu anda tavuğa çok büyük talep kayması var.
Şimdi tavuk fiyatları yükseliyor
Evet şimdi tavuk fiyatları yükseliyor gereksiz yere. Gereksiz dediğim arz olmadığı için yükseliyor. Onun maliyet kaynaklarında ciddi bir artış yok şu anda. Artış arz yetersizliğinden oluyor. Bu böyle bir üçgen kendi içinde.
Diğer tarafta tahıl ve tarım ürünleri işi biraz daha kapsamlı. Oradaki asıl mesele geniş alan tarımı yapmak. Geniş alan tarımı yapabilirsek tarladaki imalatı traktörle sürmekten tutalım da sulamasına, gübrelemesine kadar yaklaşık dörtte bir beşte bir maliyeti düşürme şansınız var.
Parsel birleştirmesi yapılmalı
Evet ama bu kolay bir iş değil. Yani ciddi reform gerektiriyor, ya da bir takım özerk kuruluşlar gerektiriyor. Kooperatif diyemiyorum çünkü bir türlü kooperatifleri, tarım birliklerini oturtamıyoruz daha farklı bir iş modeli gerekiyor. Birkaç dönem önce yanlış hatırlamıyorsam Mehdi Beyin (Tarım Bakanı Mehdi Eker) döneminde bu konu gündemdeydi. Ama ilerletilemedi. Hatta pilot bölgeler bile tespit edilmişti.
Yani parsel birleştirmesi mi olmalı?
Evet hatta birleştirmenin teşviki şuydu: Üç çiftçiyiz bir arada. Diyelim ki 30’ar dönüm yerimiz var ama 100 dönüm yapsak daha iyi olacak. Devlet diyor ki gelen sen şu üç tane 30’u ver sisteme bu sistemden girsin. Sen bunu yaptığın zaman ben sana verdiğin alanın yüzde 10’u kadar da Hazine arazisi tahsis edeceğim. Yüzde 10 aslında size bedava arazi veriyor. Bu önemli bir teşvik.
Şimdi buradaki bir başka konu sosyal boyut. Sosyal boyuttaki sıkıntı çiftçilik eski kadar meslek olarak görülmüyor, seçilmiyor. Neden seçilmiyor? Çünkü yeteri kadar para kazandırmıyor, Gençler çiftçi olmuyor. Çiftçi yaşlanıyor. Neden yaşlanıyor? Bugün bakan bey de (Mehmet Şimşek) söyledi, 13 bin dolar kişi başı milli gelirimiz var. Bunu kişi sayısına değil de çalışan sayısına bölüp hesap yaptığınızda yani kaç kişi çalışıyor da o Gayrisafi Milli Hasıla rakamını yapıyor dediğinizde rakam 30-35 bin dolarlara çıkıyor. Yani çalışan başına gelir.
Şimdi tarımsal üretim tarafına baktığınızda rakam 13-14 bin dolar. Bu çok düşük neredeyse yüzde 30-40’ına geliyor. Bu ne demek bir genç hizmet sektöründe çalışırsa, sanayide çalışırsa tarımdakinden yüzde 40-60 arası daha fazla kazanacağını görüyor zaten. O zaman çiftçi olmak, tarımda çalışmak istemiyor. Bu ikilemden kurtarmak lazım.
Ne yapılabilir?
Bundan kurtarmanın reçetesi gerekiyorsa bir süreliğine çiftçinin gerçek anlamda fazla para kazanmasını sağlayacak teşvikleri ortaya koymak. Teşvik nasıl olacak? Yıllardır iki tür teşvik uyguluyoruz. Bir tanesi girdi finansmanı. Gübresini, tohumunu finanse ediyoruz gerekirse elektriğine biraz sübvansiyon veriyoruz mali anlamda.
Ama ne oluyor şimdi? Girdi maliyetlerinin finansmanı bir yere kadar. Çünkü ne üretildiğini bilmiyoruz. Çiftçinin gübresini verdim, elektriğini, suyunu destekledim ama ne ürettiğini bilmiyorum. Çünkü üretimi takip mekanizmam yok. Evet bu teşvikler bir süreliğine böyle giderken bir taraftan da çıktının teşvik edilmesi lazım. Yani üretilen mala da teşvik sağlanması şart. O zaman üretimi garantilemeye dönüyor hadise.
O zaman teşvik de amacına ulaşıyor.
Bunun da speçleri var. Nedir? Kalibrasyonlar var, A kalibre, B kalibre, C kalibre kalibre gibi. Zamanında teslimat var. Doğru hasat yapmak var, doğru ambalajlama var. Bir sürü kriter koyabiliriz. Kriterlere uyan, doğru zamanda ürünü getirene daha çok teşvik, zamanında getirmeyene ya da hasadında farklı sorun yaşayana daha farklı teşvik gibi böyle çift taraflı finansmana çevirebilirsek çiftçinin işletme sermayesi sorununu çözeriz.
Siz Migros olarak ne yaptınız bu konuda?
Biz ne yaptık? Tarım Bakanlığı ile konuştuk. Hazine Bakanlığı ile konuştuk. Dedik ki biz pilot uygulamaya yapmaya hazırız. Nasıl yapacağız bunu? Gittik Ziraat Bankası’na. İkna ettik oradaki yönetici arkadaşları. Şimdi Ziraat Bankası, çiftçi ve Migros arasında elektronik bir veri akış sistemi var. Bu sisteme kayıt olmaya uygun gören çiftçiler için. Ette de var, tahılda da var, meyve ve sebzede de var. Ne yapıyoruz? Diyelim ki Ruhi bey bir çiftçimiz. Migros alıcı arada da Ziraat Bankası var. Bir anlaşma yapıyor Ruhi bey ile Ziraat Bankası. Orada bir hesap açıyor. Bizim de Ziraat Bankası ile yazılı bir anlaşmamız var. Diyoruz ki Ruhi bey iyi kalibre malı Migros’un deposuna resim etti. Daha fatura yok irsaliye ile 300 kilo domatesi depoya getirmiş. Depoya girdiğinin bilgisi bana ulaştığında, benim sistemim de bunu onayladığında Ziraat Bankası iki gün içinde çiftçiye parasını ödüyor.
Ürünün bedelini mi?
Evet ürünün bedelini. Ben daha sonra Ziraat Bankası’na ödeme yapıyorum. Ancak Ziraat Bankası kuruluş misyonu tarımın finansmanı olmasına rağmen bu misyonunu tam anlamıyla yerine getiremiyor.
Ben çiftçiden aldığın ürünün parasını 30-40 gün sonra ödeyeceğim. Belki çiftçi bana ürünü bir seferde getirmekten imtina edecek az az getirecek, ya da aracıya verecek aracı getirecek. Şimdi aracı derken katma değersiz aracıyı kastediyorum. Yoksa katma değerli aracı başım üstüne. Yalnızca malı toplayıp getirenlerin sistematiğin dışında kalmasını, çiftçinin benimle direkt çalışabilmesini, çiftçinin malı teslim ettiğinde iki gün sonra parasını almasını, benim de Ziraat Bankası’yla yaptığım anlaşma gereği uygun koşullarla finansmana erişmemi sağlıyorsa tarımın finansmanından bahsedebiliriz. Ama onun da uygun şartlarla olması lazım.
Anlaştınız mı? Ne zaman başlıyor bu uygulama?
Sistem çalışıyor şimdi, ama nerede tıkanıyoruz, faiz oranları çok yükseldiği için Ziraat Bankası bir yere kadar onu sübvanse edebiliyor, ondan sonra da aylık yüzde 3-4 faiz istiyor. O zaman da uygulama yaygınlaşamıyor. Evet iyi bir finansman döneminde bu sistemin çalışmaması için neden yok. Ziraat Bankası ile çalışıyor. Aynı sistem için İş Bankası ile de anlaştık. Benim uygulamam koca sistemin içinde yüzde 3-4. Ama bu da neyi sağladı? Benim garantilenmiş yani satın alınmış üretilmiş malı finanse etmemi sağladı. Bunlar tabii zaman alacak konular. Gıdada fiyat istikrarı için yol böyle bir yol.
Bunlar çözüme katkı yapabilir ama zaman alacak konular. Örneğin hemen etkisini gösterecek lojistik konusunda bir şey yapılamaz mı? Lojistiğin toplam maliyetlerde önemli payı olduğunu biliyoruz. Hatırladığım kadarıyla daha önceki Maliye Bakanı ile gıda nakil araçlarının yakıtları için ÖTV ve KDV indirimi sağlanması amacıyla çeşitli kereler görüşmüştünüz. Sonuç çıktı mı ve şimdi o görüşmeleri yapıyor musunuz?
Şu ana kadar bu konuda ortaya konmuş bir irade yok ama problemin basit tanımı şu: Bir kilo pamuk, bir kilo demir hikayesi gibi. Hangisi ağır? İkisi de aynıdır ama hacimleri farklıdır. Bugün Antalya’dan ister pamuk ister demir getirelim hacim taşıdığımız için navlun ödüyoruz. O hacmin içine karpuz koyunca birim navlun çok çok artıyor, o hacmin içine taze fasulye koyunca birim navlun çok çok düşüyor. O yüzden de bir kamyon karpuz gönderelim, bir kamyon fasulye gönderelim dediğimiz zaman bunun fizıbl olması çok zor. İşte dünyanın tarımsal üretim yapılan birçok yerinde tren katarları bu yüzden var. Yani bir tren çeker katarı ve içinde her şey olur. Ama bu bizde yok şimdi. Belli bölgeler örneğin İzmir bölgesi bir havza. Antalya zaten bu işin kalbi. Bursa keza. Şimdi Bursa lojistik olarak avantajlı İstanbul’a yakınlığından ötürü. İzmir kendi çevresini beslediği için avantajlı. Ama Antalya kendine üretmiyor. Antalya bütün Türkiye’ye üretiyor. O zaman önceliğimiz nedir? En önemli üretim bölgesi Antalya- Mersin ise oradan Ankara’ya, İstanbul’a bir tren hattı yapacaksın. Çok zor bir olay değil bu. Ne kadar vakit alır tabii ki vakit alır ama bunu yapmalısın.
Ama bunlar zaman alacak işler.
Evet bunlar zaman alacak işler, o zaman diyeceğiz ki geçiş döneminde bu tipteki temel gıda ihtiyaç ürünlerinin nakliyesini sübvanse edersin.
Mehmet Şimşek ile konuştunuz mu bu konuyu?
Hayır henüz konuşamadım. Daha önceki bakanımızla konuşmuştuk.
2022- 2023 enflasyonun çok hızlı arttığı yıllar oldu. Bu dönemde tüketici davranışı, satın alma kararlara nasıl değişti? Büyük ambalajlı ürünler azalıyor gibi bir görüntü var.
Şimdi ikiye bölelim. Enflasyonun da gelirin de yüksek olduğu ortamda müşteri şunu yapıyordu: Evet enflasyon yüksek ama benim gelirim de fena değil yada gelirimin artışını öngörebiliyorum o zaman enflasyon yüksek olduğu için stoklama mantığıyla alışveriş yapayım. Erken alayım fiyat artışlarından az etkileneyim.
Ne zamanki davranış biçimi bu?
Geçen senenin başına kadar olan durum bu. Enflasyon yüksek ama ekonomi de hızlı büyüyor. Hem enflasyon artmış hem de gelirlerim artmış dediğim zaman ya da gelirimin artışıyla ilgili kaygı taşımadığım zaman enflasyondan korunmak için stoklamaya başlayayım, alır üç al kullanırım diyordu.
Ama ne zamanki enflasyon artmış, düşmemiş öte yandan da gelirlere yönelik bir kaygı bir risk var. O da nedir? Kredi kartı faizleri artmış.
Ne zaman o?
Şu an içinde bulunduğumuz günler. Yani 2024. 2023’ün ilk yarısı farklı, ikinci yarısı farklı.
2023’ün ilk yarısı stoklayalım diyorlardı, ikinci yarısı?
İkinci yarısı ya stoklamaya o kadar da güvenmiyorum. Kredi kartı faizleri artmaya başladı. Orada limitlerimi doldurursam ödeyeceğim faiz artacak, boşu boşuna stoklamayayım dönemi.
Peki şu andaki durum?
2024’te kredi kartı faizleri daha da arttı. Ya bir dakika kredi kartı limitimi daha akıllı kullanayım. Çarçur etmeyeyim stoklamakla şunla bunla. İhtiyaç olur daha bunun eğitimi var, sağlığı var deyip çok daha dikkatli harcama dönemi. Bu, bugünkü genel davranış. Bunun ticari tercümesi stoklanmayacaksa büyük büyük ambalajlara gerek yok. Daha sık alışveriş yaparım. Ayda bir gidip deterjan alacağıma, ayda bir gidip sıvı ağ alacağıma on beş günde yaparım bu alışverişleri ve daha küçük boyutlarda yaparım.
Enflasyon ve satın alma gücündeki erime nedeniyle tüketim alışkanlıklarında daha düşük kaliteliye veya ucuza yönelme var mı? Örneğin yağlı peynir alıyorsak daha ucuz olan yağsız peynire, ya da sızma zeytinyağından Riviera zeytinyağına yönelme gibi. Ya da zeytinyağından ay çiçeği yağı ya da fındık yağına mı gidiliyor?
Tercih değişiklikleri genelde o kadar radikal değil. Ama mesela ette çok radikal. Ette çok yüksek bir fiyat artışı olunca et alamadığı için tavuk etine geliyor. Bu var. Zeytinyağının fiyatı arttı mı evet çok arttı ama sızma zeytinyağı değil Riviera alayım diyen müşteri zaten o müşteri segmentinde yok, almaya almaya devam ediyor. Tercihte çok radikal bir değişiklik yok ama gramajların küçülmesi bu işin doğasında var artık. Çünkü dünyanın her yerinde artık alışveriş çok kolaylaştı. Yani arabaya bineyim 15 dakika araç kullanayım, otoparka bırakayım, iki sepet doldurayım diye bir şey yok artık. Artık eve sipariş verebiliyorum, yürüme mesafesinde markete gidebiliyorum. Mağazacılık yaygınlaştıkça, organize perakendenin penetrasyonu arttıkça, e ticaret ve eve teslimat kolaylaştıkça müşterinin gidip aylık, on beş günlük haftalık alışveriş yapmasına da gerek yok.
Enflasyonun da etkisiyle bir ciro artışı var. Organize perakende de reel bir ciro artışından söz etek mümkün mü?
Bizde yani Migros özelinde reel ciro artışı var. Nasıl sağlıyoruz bunu? Ürün gamımızda çok rekabetçi hale geldik. Özellikle sıkılaştırmayla beraber gelir kaygısının başladığı dönemlerde 2023 ikinci yarıdan bahsedebiliriz Migros markalı ürünlerin satışındaki artışı gördüğümüz için onlara rafta daha fazla yer vermeye başladık. Onların tedarikçileriyle daha iyi anlaşmalar yapıyoruz. Tabii ki markalar bizim için çok değerli ama Migros markalı ürünlerle aralarında bir fiyat farkı var. O farktan dolayı da tüketici Migros marka ürünü tercih ediyor.
İkisi arasında kalite farkı var mı?
Kalite farkı konu özellikle temel ihtiyaç ürünü ise kesinlikle yok. Yani yağ, un şeker, süt, yoğurt gibi. Ama konu bir lezzet faktörü olduğunda kahve veya bilmem ne özelliği olan çikolata dendiğinde içine konan fıstık, fındık miktarından lezzet farkı oluşabilir. Ama bunlar daha lezzete dayalı kategorilerdir. Şimdi buradaki asıl mesele ne? Biz reel büyütmeyi ekstra mağaza açarak, hem daha rekabetçi bir fiyat uygulamasıyla, hem daha iyi hizmetle sağlayabiliyoruz.
Sizin gıda enflasyonunuz ne durumda?
Migros’un şu anki gıda enflasyonu TÜİK’inkinin (Türkiye İstatistik Kurumu) altında. Bunu iki nedene bağlıyorum. Bir kere bizim ürün gamımız değişmiyor. Daha statik bir ürün gamımız var. Geçen sene ne satıyorsak bu sene de onun benzerini satıyoruz. Ürün gamını büyütüyoruz. Bizim orda bakış açımız ne? Özellikle üretici kanadında maliyet kaynakları net bir şekilde ortaya konmadığı takdirde zaten alış fiyatlarımızda bir değişikliği kabul etmiyoruz biz. Diyoruz ki bu fiyat artışının mantığını bileyim ne değişti. Akaryakıttan üç geldi, öbüründen beş geldi. Dönüyorum kendi rakamlarımla çaprazlıyorum.
Doğru mu yanlış mı diye?
Evet. Doğruysa zaten yapacak bir şey yok. Çünkü öbür türlü yani alış fiyatını kabul etmezseniz o malı bana sevk edemez. Dolayısıyla o zaman fiyat artışını kabul ediyoruz. Ama onun dışında hiçbir fiyat geçişini kabul etmiyoruz. Yakın döneme bakarsak genel olarak ekonomik yapımızın büyük bölümü üretici kanadına döndüğümüz zaman hammaddenin fiyatına dayalı. Yani hammadde fiyatlarında bir artış varsa o zaman rafa çok daha çabuk yansıyor.
Yani akaryakıt gibi mi?
Bir de gıdanın endi hammaddesi. Pirincin kendisi, ay çiçeği yağının kendisi. Şimdi bunların uluslararası piyasasına bakalım.
Orada büyük artış yok.
Evet işin iyi yanı da o. O yüzden Migros’un raflarında çok büyük boyutta fiyat artışı yok demek istiyorum. Yani gıda hammaddesinde 2024’ün ilk 3-4 ayında şanslıyız. Hammaddede fiyat artışı yok. Ama nerede fiyat artışı yaşıyoruz. Örneğin nakliyede.
Ya da ambalajda.
Evet ambalajda şimdi nakliye ve ambalajın özünde yabancı para yatıyor. Yabancı ara açısında da şu anki ekonomik durum itibarıyla en azından çok net bir görünürlük sağlandığı için kurda bir stabilizasyon öngördüğü için şimdi tedarikçilerimiz fiyatlamada daha rahatlar. Bir kaygıyla fiyatlama yapmıyorlar daha öngörülebilirlikle fiyatlama yapıyor. Ambalaj ve nakliye kaynaklı da yoğun bir fiyat artışı görmüyoruz şu anda. O biraz artışları dengeledi bu dönem.
Fahiş Fiyatlarla Mücadele Yasa Tasarısı hazırlanırken tarafların görüşleri alındı mı?
Sürekli alınıyor. Ticaret Bakanlığı bizim en yakın çalıştığımız bakanlık. Sürekli bir görüş alışverişi var sağ olsunlar gerçekten hem istişare anlamında hem de ondan sonra uygulamaya geçtiği zaman uygulamadaki artıları eksileri konuşuyoruz.
Nasıl olacak fahiş fiyat denetim? Zabıta ya da bakanlık memurları dolaşıp tek tek ürüne mi bakacaklar? Satış fiyatıyla alış fiyatını mı karşılaştıracaklar?
Bu aslında çok zor bir iş değil. Neden? Aslında bizim gibi organize perakendeciler bir elektronik veri sistemiyle çalışır. Neyi kaç paradan aldıkları kaç paradan sattıkları sistemlerinde kayıtlı. Gidip mağaza mağaza gezmek gerek yok. Bakanlık online olarak her ekranımda benim fiyatlarımı zaten görebiliyor.
Online olarak görür ama maliyetinizle satın almanız arasında bir kar marjınız var. Yasa çıktan sonra kar marjı ne olmalı yüzde 5’mi 15’mi tartışması olmaz mı?
Biz halka açık bir şirketiz. Bizim kar marjımız belli. Ne olması gerektiği de belli. İki tip kar var. Biri brüt. Yani alış satış farkı. Bizim şu anda şirket olarak brüt karımız yüzde yüzde 21-22. Aldın sattım yüzde 21-22. Sora ondan masrafları düşeceğiz, yüzde 20 civarında, ondan sonra ne oluyor benim yüzde 2-3 civarında faaliyet kârım çıkıyor. Şu ana kadar bunun fazla olduğu yolunda bir yorum almadık kimseden. Ticarette yüzde 2-3 kâr etmeyeceğiz de ne yapacağız? Ama şunu yapabilir ve şu ana kadarki veri paylaşımında da gördük bunu. Bir şirketin alış fiyatlarını takip ediyoruz bir de satış fiyatlarını takip ediyoruz. Diyelim ki alış fiyatı yüze 15 artmış satış fiyatı da yüzde 15 artmış. Bu makul. Ama alış fiyatı yüzde 5, satış fiyatı ise 25 artmış. Bu anlamsız. Ticaret Bakanlığı bunu takip edebilir ve ediyor da.