Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), merakla beklenen haziran ayı enflasyon verilerini açıkladı. Açıklanan verilerin merak uyandırmasının bazı diğer nedenleri olsa da, esas nedenlerden biri seçim sonrası değiştiği söylenen ekonomi yaklaşımlarının, TÜİK tarafından açıklanan verilerin inandırıcılığına da yani şeffaf olunmasına yansıyıp yansımayacağı konusu idi. Ancak açıklanan veriler bu konuda maalesef hayal kırıklığı yarattı.
TÜİK’in açıkladığı verilere göre, TÜFE’deki değişim haziran ayında bir önceki aya göre yüzde 3,92 artış gösterdi. Bir önceki yılın aralık ayına göre 6 aylık enflasyon yüzde 19,77, bir önceki yılın aynı ayına göre yıllık enflasyon ise yüzde 38,21 olarak gerçekleşti.
TÜİK’e göre endekste kapsanan 143 temel başlıktan 117 temel başlığın endeksinde artış gerçekleşirken, 20 temel başlığın endeksinde düşüş yaşandı ve 6 temel başlığın endeksinde ise değişim olmadı.
Yine açıklanan verilere göre, ana harcama grupları itibarıyla haziran ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup yüzde 11,13 ile alkollü içecekler ve tütün oldu. Buna karşılık aylık bazda bir önceki aya göre en az artış gösteren ana grup yüzde 1,21 ile sağlık oldu.
TÜİK’e göre bir önceki yılın aynı ayına göre yıllık bazda ise artışın en yüksek olduğu ana grup yüzde 67,22 ile lokanta ve oteller olurken en az artış gösteren ana grup ise yüzde 14,76 ile konut oldu. Bireysel olarak yaşadığımız fiyat değişimleri göz önüne alındığında örneğin konut grubunda yıllık sadece yüzde 14,76’lık bir artışın ne derece doğru olabileceği artık okuyucuların takdirine bırakıyorum.
Enflasyonla ilgili diğer aylık veri açıklayan kuruluşlardan İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine göre, haziran ayında İstanbul’da yıllık enflasyon yüzde 55,19, aylık enflasyon ise yüzde 3,46 oldu.
Akademisyenlerin ve ekonomistlerin oluşturduğu bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) verilerine göre ise aylık enflasyon yüzde 8,54, yıllık enflasyon ise yüzde 108,58 olarak hesaplandı. Sonuçta ENAG enflasyonu ile TÜİK enflasyonu arasındaki yıllık bazdaki fark üç katı düzeyine yaklaştı. Günlük hayatta yaşadığımız fiyat artışları hangisinin gerçekçi olduğu konusunda çok da zor olmayan bir sonuca varmamızı sağlıyor.
TÜİK ayrıca haziran ayına ilişkin Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi’ni (Yİ-ÜFE) de açıkladı. Buna göre, Yİ-ÜFE 2023 yılı Haziran ayında bir önceki aya göre yüzde 6,50, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 14,82, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 40,42 arttı.
TÜİK verilerine göre düşmeye devam eden enflasyona karşılık, gelecek açısından baktığımızda ise karamsar olmamıza yol açan bazı noktalar ön plana çıkıyor.
Bunlardan ilki 2023 yılı ilk yarısında enflasyon baz etkisiyle düşüyor görünümü sergiledi. Ancak haziran itibarıyla baz etkisi avantajı sona erdi. Bundan sonra tekrar yükselme eğilimine girmesi büyük olasılık.
İkincisi seçim sonrası TL yabancı paralar karşısında yüzde 25’ten daha fazla değer kaybetti. Bunun getirdiği maliyet artışları henüz ürün fiyatlarına yansıtılmadı. TL’nin değer kaybının maliyet enflasyonunun bir boyutu olarak fiyatları artırması ise kaçınılmaz. Yine asgari ücret artışı, akaryakıt fiyatlarının seçim sonrası yüzde 25’den daha fazla artması maliyet enflasyonunun bir parçası olarak fiyat artışlarına yol açacak.
Talep tarafında ise enflasyon beklentileri kırılamadığından eline para geçen herkes parasının miktarına göre ihtiyacı olsun ya da olmasın mal almaya devam ediyor. Bunun yanında memur maaşlarına yapılan yüksek oranlı artış ve emekli maaş artışları da talep enflasyonunu canlandıracak unsurlar.
Bir diğer unsur ürettiğimiz her şeyi plansız ve programsızca ihraç etme çabası özellikle tarım ürünlerinde yurt içi fiyatlarda artışlara yol açıyor. Nitekim taze sebze meyvenin en bol olduğu ve fiyatlarının düştüğü yaz aylarını yaşamamıza rağmen hiçbir sebze meyve ürününde kayda değer fiyat azalması görülmüyor.
Anlattıklarımızı toparlayacak olursak;
Yeni atanan Hazine ve Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı henüz kendi iradelerini gösteren net bir icraat ortaya koyamadıklarından ekonomi yönetimine güven sorunu devam ediyor. Buna bağlı olarak üreticiler ve ticaret yapanların beklentilerindeki olumsuzluk sürüyor ve bu durum fiyatlamalarına da yansıyor.
Maliyet enflasyonu yaratan bütün unsurlar canlı kalmaya devam ediyor. Talebi azaltacak önlemler olmadığından ve yine tüketici beklentisi olumsuz olduğundan talep enflasyonu hız kesmiyor.
Özellikle üretim, yurt içi tüketim ve ihracat arasında denge kuracak planlamayla ilgili hiçbir kayda değer çalışma yapılmadığından iç piyasadaki arz-talep dengesi bozukluğu enflasyonu körüklemeye devam ediyor.
Dolayısıyla 2023’ün ikinci yarısı enflasyonun tekrar yükselme trendine girdiği bir dönem olacak görünüyor. Yukarıda saydığımız enflasyon yaratıcı tüm unsurlar bir arada olmaya devam ediyor. Buna karşılık kısmi değişim yaşayan ekonomi yönetimi ekibi, enflasyonu önleme konusunda henüz ciddi bir adım atmadı.
Bu ortamda enflasyonun önümüzdeki dönemde düşmesini sağlayacak tek bir neden bulabilen var mıdır acaba?