Uygulanan yeni ekonomi politikalarının olumlu sonuçları nihayet görülmeye başladı. Bununla birlikte İTO’nun fitilini ateşlediği, “yılbaşında hedef enflasyona göre ücret zammı” tartışmasının başlatılması ise enflasyonla mücadele faturasının yine dar ve sabit gelirlilere çıkarılacağı endişesi yarattı.
Beklediğimiz gibi; kasım ayından itibaren faiz artışları ve nispeten sıkılaştırılan para politikasının ekonomik göstergeler üzerindeki olumlu etkileri görülmeye
başladı. Konut satış rakamlarındaki gerileme ve fiyat artış oranlarındaki düşüş, uygulanan ekonomi politikalarının sonucuydu. Ticari ve tüketici kredi artışı
ciddi biçimde sınırlandı. Dolayısıyla iç talebin daraldığını artık görüyoruz. Cuma günü açıklanan beklenti anketleri ilk kez Merkez Bankası’nın istediği, piyasadaki enflasyon beklentilerinin geri çekilmeye başladığını gösterdi. 12 ay sonrası enflasyon beklentisi geçen ay yüzde 45.28’i gösterirken, yeni beklentinin yüzde 43.94’e geri çekildiğini gördük. Kasım ayı itibarıyla bu oranın beklenmesi 2024 yılsonu enflasyonu için beklentilerin 43’e doğru ineceğini gösteriyor.
Merkez Bankası’nın Enflasyon Raporu’yla birlikte revize ettiği enflasyon tahminlerinin 2024 yıl sonu için, üst aralıktan gerçekleşirse, yüzde 40 civarında
bir rakamı gösteriyor. İlk kez beklentilerdeki indirim Merkez Bankası hedefine doğru çekilmenin önümüzdeki dönemde devam edeceğini gösteriyor.
2.5 puanlık artış kesin gibi
Kasım ayı enflasyonunun gıda enflasyonu etkisiyle beklenenden biraz fazla çıkma ihtimalinden söz ediliyor. Bundan önce, önümüzdeki hafta içerisinde
Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararı önemli olacak. Bu kararın 2,5 puan artış olması bekleniyor. Aralıkta aynı oranda bir artış gelecek mi, yoksa Merkez
Bankası artık duracak mı, en çok merak edilecek konu bu olacak. O nedenle kasım ayı faiz kararından çok ardından çıkacak PPK metninin özel önem kazandığı söylenebilir. Geçen ayki açıklamada zaten faiz artışlarının devam edeceği söylenmişti ve o nedenle bu ayki artışa kesin gözüyle bakılıyor.
Karar metninde bundan sonra artışların devam edip etmeyeceğine ilişkin satır aralarında yer alacak ifadeler dikkatle izlenecek. Piyasalar metinden yola çıkarak Aralık’taki artışı tahmin edip yeni beklenti oluşturmaya çalışacak.
Özetle; yeni ekonomi politikalarının olumlu sonuçları görülmeye başladı. O nedenle aralık ayı sonuna kadar piyasalardaki olumlu seyrin devam etmesi bekleniyor. Bununla birlikte yabancı banka ve aracı kurumların Türkiye’ye ilişkin raporları daha olumlu olmaya başladı. Gerçi hâlâ fon getirmek konusunda tedirginlikleri devam ediyor ama “Doğru yoldasınız” mesajları güçlü geliyor. Buradaki kritik tarih ise yılbaşı; çünkü çalışanlara ve emeklilere yapılacak zamlar belli olacak. Yılbaşından sonraki, yerel seçimlere kadar geçecek 3 aylık sürenin para politikası açısından daha gevşek yaşanacağı, dolayısıyla enflasyonun yeniden artışa geçebileceği bir dönem olması beklenebilir.
Artık dar gelirliye yük gelmemeli
İşte böylesine bir dönemde, geçen hafta İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekip Avdagiç durduk yerde yılbaşında yapılacak asgari ücret zamlarının hedeflenen enflasyona göre gerçekleşmesi gerektiğini, aksi takdirde maliyetlerinin çok artacağını, zora gireceklerini söyledi. Umarız bu açıklama ekonomi yönetiminin koordinasyonunda hazırlanan bir propagandanın başlama düdüğü değildir. Çünkü geçen 2-3 yıllık dönem sadece fakirleşmenin arttığı bir dönem olmadı. Uygulanan politikalar sonucu enflasyonun faturası işçi, memur, emekli gibi sabit ve dar gelirli vatandaşa çıkmadı, başta beyaz yakalı kesim olmak üzere orta direğin erimesine de yol açtı. Milli gelirden sermaye ve ücretlerin aldığı payların seyri, faturanın çok açık biçimde bu kesime çıkarıldığının ispatı.
İşte sermaye kesimi sözcüleri yeni çıkacak faturaların da belli ki yine bu kesim üzerine yıkılmasını istiyor. Son yıllarda reel kesimin ve bankacılık kesiminin çok yüksek kârlar elde ettiğini biliyoruz. Bu nedenle de Hazine kârlı çıktı, olmadık ölçüde vergi geliri elde etti. Yüksek enflasyona bağlı olarak, çoğu zaman bu oranın çok üstünde fiyat koyarak, ürettikleri ve sattıkları mallara zam yaptılar. Hükümet politikaları iç talebi körüklediği için bu zamları istedikleri gibi yapabilen kesimler çok kar elde ettiler. Bu sürede çok ucuz ve bol miktarda aldıkları krediler bu kârlarının katlanmasına neden oldu. Sadece bu yıl ikinci yarıda getirilen ek vergiler bile, bunun çoğunu ödeyen, geniş toplumsal kesimlerin yükünü artırdı.
İşte bu aşamada hâlâ bu kesimin üzerine yükü yıkmaya çalışmanın “vahşi kapitalizm tarzı” olduğunu çok açıkça söylemek gerekiyor. Şimşek’in uyguladığı politikalara destek veren iktisatçılar da “gelirler politikası” kılıfı altında artık ücret gelirlerinin tekrar azaltılmasına karşı çıktı. Bu tavır önemli; bu karşı çıkışa bence adaleti gözeten, toplumsal huzursuzluk istemeyen tüm politikacılar katılmalı, bu kez fakirleşen halkı düşünmeli.
İktisatçılar ve gazeteciler de bu başlatılan propagandaya karşı çıkmalı. Ekonomi medyası işverenin medyası değil toplumun medyası olduğunu artık hatırlamalı. Rasyonel ekonomi politikaları, artık yükün rasyonel paylaşımını da kapsamalı. Yükün her zaman, sadece en geniş toplumsal kesime çıkarılması önlenmeli.