Türkiye, IMF ve Dünya Bankası'nın yıllık toplantılarında bir çeşit 'yıldız ülke' muamelesi görüyor. Mehmet Şimşek, IMF Avrupa Sorumlusuyla aynı panele katıldı, ekonomik programı anlattı, IMF sorumlusu Alfred Kammer övgü yağdırdı.

Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) Türkiye’ye uygulamakta olduğu ekonomik program için övgü ve destek geldi. IMF Avrupa Departmanı Direktörü Alfred Kammer Türkiye’nin yürürlükteki reform programını desteklediklerini belirterek, “Biz de Türkiye’ye oradaki ekonomi ekibinin izlediği programı tavsiye ederdik. Türkiye’yi desteklemeye yönelik herhangi bir IMF programına ilişkin görüşme yok” açıklamasını yaptı. Bu sözler, Alfred Kammer’in Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le birlikte sahnede olduğu bir panelde söylendi. Panelde Şimşek, Türkiye’nin geçen yıl hazirandan beri uygulamakta olduğu ekonomik programı anlattı, enflasyonla mücadele için kamuda daha fazla kemer sıkacaklarını söyledi, Türkiye’nin yeşil dönüşüme mecbur olduğunu vurguladı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Uluslararası Para Fonu (IMF)-Dünya Bankası Bahar Toplantıları kapsamında düzenlenen “Türkiye: Değişken Küresel Ekonomide İleriye Doğru Gitmek” başlıklı etkinlikte konuştu. Yurt içinde en büyük zorluğun yüksek enflasyon olduğunu yineleyen Şimşek, fiyat istikrarını sağlamanın ve enflasyonu tek haneye indirmenin en büyük öncelikleri olduğunu söyledi. Şimşek, mali disiplinin sağlanmasının da bir diğer önemli hedef olduğunu, dezenflasyon sürecinin kamu maliyesi desteği gerektirdiğini aktardı.

Şimşek, rekabetçiliğin ve üretkenliğin artırılması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, iklim değişikliği ile mücadele, yeşil ve dijital dönüşüm gibi alanlara yönelik kapsamlı bir yapısal reform programlarının olduğunu anlattı. Küresel borçlanmanın önemli bir sorun olduğuna da dikkati çeken Şimşek, Türkiye’nin bu anlamda daha iyi bir konumda olduğunu ancak yurt içinde fiyat istikrarının bir numaralı zorluk olduğunu kaydetti.

‘Para politikasında normalleşme süreci devam ediyor’

Türkiye’de başkanlık seçimlerinin ardından ekonomi politikasında rotanın düzeltilmesine ihtiyaç olduğunu belirten Şimşek, yeni ekonomi ekibinin oluşturulması sonrası 3 yıllık kapsamlı bir programın hayata geçirildiğini dile getirdi. Şimşek, programın temel dayanaklarından birinin para politikasının normalleşmesi olduğunu kaydederek, para politikasında sadeleşme ve normalleşme sürecinin devam ettiğini aktardı.

Parasal sıkılaşma döngüsünün bitip bitmediğine ilişkin bir soruya Şimşek, “Bir maliye bakanının para politikası duruşu hakkında yorum yapması uygun olmaz. Bir ekonomist olarak elbette kendi görüşlerim var ama bunu ifade etmek doğru olmaz” yanıtını verdi.

Programın bir diğer bileşeninin ise kamu maliyesi disiplinin yeniden sağlanması olduğuna işaret eden Şimşek, enflasyonu düşürmek için Merkez Bankası’na daha fazla destek sağlamak amacıyla mali duruşu sıkılaştırmaları gerektiğini dile getirdi. Şimşek, programın bir başka bileşenin de yapısal reformlar olduğunu belirterek, kaynakları daha verimli alanlara yönlendirmek istediklerini ifade etti.

Sağlam politikalar ve yapısal reformların birleşiminin yatırımcıların güveninin yeniden kazanılmasına yardımcı olacağını vurgulayan Şimşek, “Geçen yıl programının ömrü konusunda pek çok soru işareti vardı. Ancak son birkaç gündür yatırımcılarla olan görüşmelerime dayanarak size şunu söyleyebilirim ki bu sorular ortadan kalktı. Sorular artık daha çok makro konularla ilgili” dedi. Şimşek, “Uluslararası yatırımcıların güvenini yeniden kazandığımızı düşünüyorum. Bu durum kredi risk primindeki (CDS) önemli düşüşe de yansıyor” diye konuştu.

Orta Vadeli Program’da (OVP) enflasyonun bu yıl yüzde 36’ya gelecek yıl yüzde 14’e ve 2026’da tek haneli rakamlara düşmesinin beklendiğini anımsatan Şimşek, “İddialı olsa da bu hedeflerin ulaşılabilir olduğunu düşünüyoruz çünkü desteklenen sıkı bir para politikamız var. Deprem harcamalarını dışarda tuttuğumuzda, uluslararası standartlara göre sıkı bir maliye politikamız da var. İlerleme var, sonuçları göstermek için zamana ihtiyacımız var” dedi.

‘Kamu harcamalarında verimli alanlar önceliklendirilecek’

Şimşek, cari açığın düştüğünü, bütçe açığının daralacağını ve para politikasının tamamen işlevsel hale geleceğini vurguladı. Enflasyondaki zorluklara değinen Şimşek, gelişen piyasalarda özellikle de Türkiye’de para politikası aktarım mekanizmasının istenildiği kadar etkili olmadığını düşündüğünü ve bunun güçlendirilmesi üzerinde çalıştıklarını söyledi. Şimşek, selektif kredi sıkılaştırması ile niceliksel sıkılaştırmaya gittiklerine işaret ederek, geleneksel sıkılaştırmanın sınırları olduğunu anlattı.

Maliye tarafında geçen yıl düzenlemelerin çoğunun vergi artışlarıyla yani gelir yönüyle ilgili olduğunu anımsatan Şimşek, “Bu yıl harcamaları incelemeye başladık. Harcama kontrolüne ve olası harcama kesintilerinin ne olabileceğine, aynı zamanda harcamalarda verimli alanların önceliklendirilmesine bakıyoruz” diye konuştu. Şimşek, isteğe bağlı olmayan harcamalar söz konusu olduğunda, genellikle gelişmekte olan piyasaların çoğunun bütçelerinde sınırlı yer olduğunu anlattı.

Harcamaların kontrol edilmesine dair bir beklenti olduğunu dile getiren Şimşek, “Biz de bunu gerçekleştireceğiz, harcamaları mümkün olduğu ölçüde kontrol edecek ve kesintiye gideceğiz” dedi.

⁠’Para politikası duruşu hakkında yorum yapmam uygun olmaz’

Parasal sıkılaşma döngüsünün bitip bitmediğine ilişkin bir soruya Şimşek, “Bir maliye bakanının para politikası duruşu hakkında yorum yapması uygun olmaz. Bir ekonomist olarak elbette kendi görüşlerim var ama bunu ifade etmek doğru olmaz” yanıtını verdi. Moderatörün “Yani merkez bankasının bağımsızlığına saygı gösteriyorsunuz” demesi üzerine ise Şimşek “Kesinlikle” dedi.

‘Yeşil dönüşüm bir zorunluluk’

İklim değişikliğinin önemli bir sorun olduğuna değinen da Şimşek, Türkiye açısından yeşil dönüşümün bir tercih değil zorunluluk olduğunu kaydetti. Şimşek, ülkenin enerjide büyük ölçüde ithalata bağımlı olduğunun altını çizerek, bu alanda daha az bağımlılık olsaydı Türkiye’nin cari fazla verebileceğini anlattı.

Avrupa’nın karbon vergisi planına da işaret eden Şimşek, “Birkaç sektörle başlayacaklar ama sonunda muhtemelen genişletecekler. Dolayısıyla buna hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bu nedenle karbon ayak izini azaltmanın, daha fazla yenilenebilir enerjinin hayata geçirilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.

Öte yandan Şimşek, Orta Doğu’da yaşananların “endişe verici” olduğunu belirterek, kurallara dayalı sisteme ve uluslararası insani hukuka saygının açıkça zayıf olduğunu düşündüğünü kaydetti.

Jeopolitik gerilimler söz konusu olduğunda, doğrudan işin içinde olunmasa da yüksek enerji fiyatları gibi etkileri olduğuna dikkati çeken Şimşek, Türkiye’nin 2022’de enerji ithalatının 97 milyar dolar düzeyinde olduğunu hatırlattı. Şimşek, çatışmaların belirsizlik yaratması nedeniyle risklerin daha yüksek olma eğiliminde olduğunu ifade ederek, bölgenin barış ve refaha ihtiyacı olduğunu söyledi.

Ticarette parçalanma ve korumacılığın kimsenin çıkarına olmadığını dile getiren Şimşek, dünyanın kurallara dayalı, kapsayıcı ve adil bir düzene dönmesi gerektiğini ifade etti.

IMF’den övgüler geliyor

Aynı panelde IMF’nin Avrupa Sorumlusu Alfred Kammer de sahnedeydi. Türkiye ekonomisine ilişkin bir soru üzerine Kammer, geçen yılın ortalarında Türkiye’de bir politika değişikliği gördüklerini, parasal tarafta ciddi bir sıkılaşma ve mali tarafta deprem nedeniyle artan harcamaları karşılamak da dahil olmak üzere mali konsolidasyon olduğunu söyledi. Kammer o tarafta bazı başarılar gördüklerini belirterek, dezenflasyon tarafındaki başarıların ise uzun zaman alacağını dile belirterek “Ancak bu politika ortamı sayesinde Türk ekonomisine yönelik kırılganlıklar azaldı” dedi.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile iki gün önce görüştüklerine işaret eden Kammer, Şimşek’in “reformların uzun vadeli bir program olduğuna” dikkati çektiğini, bu programın yürütüleceğini söylediğini aktardı. Kammer, “Programın kırılganlığı daha da azaltması, enflasyonu zaman içinde kalıcı bir şekilde düşürmesi ve aynı zamanda yatırım için gerekli ortamı yaratması bekleniyor. Böylece büyüme modelinde bir değişime ve büyümenin yeniden dengelenmesine sahip olunacak” diye konuştu.

Türkiye IMF’yle 2013 yılında vedalaştı

Türkiye ilk kez 1961 yılında IMF’den kredi kullandı ve bu tarihten sonra toplam 19 stand-by anlaşması yaptı. Bu anlaşmalarla toplam 37,7 milyar dolarlık kredi sağlanması konusunda uzlaşıldı ancak bugüne kadar kullanılan toplam kredi miktarı 30,6 milyar dolar oldu.

Türkiye 14 Mayıs 2013’te IMF’ye 281 milyon dolar ödeme yaparak, 1994 kriziyle birlikte başlayan ve daha sonra çeşitli defalar uzatılan stand-by anlaşmaları kapsamında aldığı kredilerin son taksitini ödedi. IMF’ye borcun ödenmesiyle ilgili Merkez Bankası’nın Ankara’daki tarihi taş binasında bir tören düzenlendi. IMF’ye son taksit, dönemin Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından gönderildi.

İşte bu tarihten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta IMF karşıtı söylemleriyle dikkat çekti hatta bir ara IMF’nin Türkiye’den 5 milyar dolar borç istediğini ancak vermediklerini bile iddia etti. Hatta 14 Mayıs seçimleri öncesi muhalefeti IMF ile görüşmekle bile suçladı.

Ancak Erdoğan IMF’ye karşı olduğunu her fırsatta dile getirse de son başkanlık seçiminden zaferle çıkmasının ardından uyguladığı ekonomi politikalarıyla kuruluşun uygulamalarına yakınlaştığını Alfred Kammer’in son açıklamaları ortaya koymuş oldu.

IMF iyi mi kötü mü?

Dolara hücum rezervleri eritince Merkez Bankası seçim dinlemedi, faizi arttırmak zorunda kaldı