Merkez Bankası dün politika faizini beklendiği gibi 250 baz puan (Türkçesi 2.5 puan) artırarak yüzde 45’e çıkardı. Pazartesi günkü yazımda Merkez Bankası’nın ne yapacağının az çok belli olduğunu, asıl merak edilenin bundan sonrası için vereceği mesajlar olduğunu söylemiştim. Politika faizini enflasyon düşene kadar çıkaracağı seviyede tutacağını söyleyecek miydi ve daha önemlisi, önümüzdeki dönemde enflasyonda beklenmedik tırmanış olursa ek faiz artırımı yapılacağı mesajı verecek miydi? Merkez Bankası dünkü karar metninde bu iki konuda da piyasanın beklediği mesajları verdi. Şöyle dedi:
“Kurul, politika faizinin mevcut seviyesinin aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sürdürüleceğini değerlendirmiştir. Enflasyon görünümü üzerinde belirgin ve kalıcı riskler oluşması durumunda ise parasal sıkılık gözden geçirilecektir.”
İlk cümle politika faizinin enflasyon düşmeden indirilmeyeceğini, ikincisi enflasyon beklentilerin üzerinde artarsa ek faiz artırımı yapılabileceğini söylüyor. Bunlara rağmen piyasa dünkü karardan tam da tatmin olmadı. Türkiye’nin risk priminde karar sonrasında sınırlı da olsa artış yaşandı, tahvillere satış geldi. Neden böyle oldu?
Bu sorunun yanıtını Ata Portföy’den Batuhan Özşahin’in dün Bloomberg’de yayınlanan görüşünde bulabiliriz. Özşahin şöyle diyordu: “Ocak ve şubat enflasyonlarıyla ilgili piyasalarda endişeler var. Ocakta enflasyon kötü bir sürpriz yaparsa yüzde 45 faiz de yetmez.”
İşte mesele bu, yani enflasyonun yeni yıla çok hızlı başlangıç yapmış olması. Bütçe açığı aralıkta patladı, 2023’ün açığının milli gelire oranı uzun yıllar sonra yüzde 5.4’e tırmandı. Bu, önümüzdeki dönemde enflasyonist etki yaratacak bir gelişme. Bu yetmezmiş gibi yeni yıla “yönetilen ve yönlendirilen fiyatlara” yani devletin belirlediği fiyatlara yapılan yüksek oranlı zamlarla girdik. ÖTV arttığı için akaryakıta kallavi bir zam geldi, otoyollar ve köprülere astronomik zamlar yapıldı. Bu arada asgari ücret de yüzde 49 artırıldı. Bunlar ocak ayı enflasyonunu beklentilerin üzerine taşıyacak. Öyle ki, Ekonomi gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, ocak enflasyonunun çift haneye yaklaşacağını söylüyor…
Enflasyon fırtınası keşke ocakla sınırlı kalsa. Şirketler ve üreticiler maliyetlerindeki artışları ürünlerinin fiyatlarına yansıtmaya, önümüzdeki iki-üç ayda devam edecekler. Ve ortaya muhtemelen Batuhan Özşahin’in dediği gibi yüzde 45 politika faizinin de yetmeyeceği bir enflasyon çıkacak.
Merkez Bankası hızlı davranıp enflasyondaki beklenmedik artışı karşılamak üzere politika faizini tekrar yükseltebilecek mi? Dünkü faiz kararının metnindeki ifade (“Enflasyon görünümü üzerinde belirgin ve kalıcı riskler oluşması durumunda ise parasal sıkılık gözden geçirilecektir”) bunun için aceleci davranmayacağı izlenimini veriyor. Yerel seçimlerden önce başka artırım yapılmayacağı kesin gibi.
Denebilir ki, “Akaryakıt, otoyol, köprü zamlarına Merkez Bankası ne yapsın? Sıkı para politikasına koşut bir maliye politikası izlemek Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın görevi değil mi?” Doğru, enflasyonla mücadelede Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, hatta sadece onun değil, topyekün siyasi iktidarın elini taşın altına koyması, kamu harcamalarını ciddi ölçüde kısıp yönetilen-yönlendirilen fiyatlardaki artışı sınırlandırması gerekiyor. Oysa bunu yaptığına ve yapacağına dair hiçbir işaret yok. Bu da işte Merkez Bankası’nın faiz artırımlarını kedinin kuyruğunu kovalamasına döndürüyor.
Banka faiz artırımlarıyla yakalamaya çalıştıkça enflasyon ondan kaçıyor. Enflasyonun kaçması onun suçu değil ama yakalamak onun görevi. Tam yakalar gibi olduğunda bir de bakıyor ki, diğer taraflarda gereken adımlar atılmadığı, savurganlık, “çılgın projeler” tam gaz sürdüğü için enflasyon yine kaçmış! Ve piyasa enflasyon yükseldi diye ek faiz artırımı istemeye başlamış! Buna can mı dayanır?