Kripto piyasasının paydaşları arasında sadece kripto para borsaları veyahut çok popüler blok zincir projelerinin mi olduğunu zannediyorsunuz? Eğer öyleyse bu piyasaya yeni adım attığınızı varsaymak rahatlıkla mümkün. Nitekim piyasaya yeni sürülen ve ister gelecek vaad etsin isterse de içi tamamen boş bir proje fark etmeksizin yatırım yapılabilen her türlü kripto para, sosyal medyada binlerce takipçisi bulunan kripto fenomenleri aracılığıyla geniş kitlelere ulaşıyor. Bir diğer ifadeyle kripto piyasasının atardamarlarından birini söz konusu kripto fenomenleri oluşturuyor.
Coinkolik adlı internet sitesindeki Alp Börü’nün haberine göre geniş kitlelere hitap eden bu kripto fenomenleri yeni çıkmış ve ne idüğü belirsiz kripto projelerini takipçilerine rahatlıkla pazarlayabiliyor. Fenomenlerin sözünü altın değerinde gören takipçilerse sorgulamadan ve tamamen biat ederek bu projelere yatırım yapmayı tercih ediyorlar. Binlerce takipçinin bir anda doluştuğu proje fenomenler tarafından “geleceğin işi” olarak lanse ediliyor. Sonuç mu? “Doldur-boşalt” taktiği izleyen bu projeler kısa sürede ön satış değerinin de altına düşerek yüzde 100’e yakın değer kaybediyor ve olan küçük yatırımcıya oluyor.
Bile bile lades
Ancak kripto piyasasının artık bir karakteristiği olarak kabul edilebilece dolandırıcılıklar, fenomenlerin çok kısa bir süre içerisinde tekrar ortaya çıkıp yeni yatırım tavsiyeleri vermesiyle sümen altı ediliyor. Zarara uğrayan takipçiler söz konusu fenomen hesapları takip etmeye devam ediyor ve üstelik kendilerine pazarlanan yeni “projelere” para yatırmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar.
Peki, neden bu fenomenlere göz göre göre inanıyoruz? Coinkolik olarak sektör paydaşlarının içinde bulunduğu bu sosyolojik ikilemi uzmanlara sorarak, mercek altına alıyoruz.
“Kabullenmek yerine zararları daha da büyüyor”
“Geçmişte yapılan yanlış yönlendirmeler nedeniyle zarara uğrayan yatırımcıların, halen bu fenomenleri ciddiye almaları aslında biraz var olan zararlarını ve yaptıkları hatayı kabullenmekte zorlanma, biraz da bunu telafi etme beklentisi ile ilişkili” görüşünü savunan isim İstinye Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Naim Çetintürk. “Sunk Cost Fallacy” olarak ifade edilen, zarar yanılgısı halinin bilimsel olarak bu durumu açıkladığını belirten Çetintürk sözlerine şöyle devam ediyor:
“Çok para harcadığı için vazgeçmek istememe, çok emek harcadığı için belki düzelir diye umma eğilimi bu durumun temel nedeni. Ancak bu durum bazı koşullarda zararı kabullenip bunu sınırlandırmak yerine, söz konusu beklenti ile zararın daha da büyümesi ile sonuçlanabiliyor.”
“Sosyal medya fenomenlerinin ana motifi kolay yoldan para kazanmayı göstermek” diye konuşan Psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş ekliyor: “Dürtüsel mesajlarla ve hazza oynayan bu isimler, takipçilerini böylece anında harekete geçirebiliyor.”
Dolandırıcıların en büyük iki özelliği
Baltaş’a geçmişte dolandırıcı projeler pazarlayan fenomenlerin halen nasıl ilgi gördüğünü soruyoruz. “Dolandırıcıların en büyük iki özelliği vardır: Sempatik görünürler ve kendi söyledikleri yalana inanırlar. Söz ettiğiniz fenomenler de bu algoritmayı kullanıyor: Takipçilerine sürekli kazanç vadederek, eğitim seviyesi fark etmeksizin herkesin ilgisini rahatlıkla çekebiliyorlar” diyor Baltaş.
‘Grup dinamiği beğenilme isteği ve dışlanma korkusunu tetikliyor’
Akılsız Duyguların Cezasını Kararlar Çeker kitabının yazarı Baltaş’a sürü psikolojisinin bu konuda ne kadar etkin olup olmadığını soruyoruz. “İnsanların yanlış olduğunu bildikleri halde desteklerini sürdürdükleri durumlara çok sık rastlanır. İnsan sayısının fazlalığı, yapılan vaatler ve yaratılan atmosfer, sürü etkisini kolaylaştırır” diye konuşan Baltaş ekliyor: “Sürüye uyma davranışının temelinde insan canlısının sosyal bir varlık olması yatmaktadır. Sosyal bir varlık olmanın doğurduğu grup dinamiği, insan psikolojisindeki beğenilme isteği ve dışlanmak korkusunu tetiklemektedir.”
‘Yatırımcılar birbirini gözler ve tercihlerini buna göre yaparlar’
Topluluğa uyumun ve herkesle birlikte hareket etmenin finans alanındaki kararlar için de geçerli olduğunu belirten Baltaş “Finans piyasalarına adım atan her yatırımcının bildiği bir gerçek vardır” diyor ve devam ediyor: “Herkes alırken satmak, herkes satarken de almak. Son derece basit gibi gözüken bu ilkeyi uygulamak psikolojik mekanizma nedeniyle neredeyse imkansızdır. Çünkü yatırımcılar birbirini gözlemekte ve tercihlerini başka yatırımcılara bakarak yapmaktadırlar.”
‘Risk var ama kimse rakibinden geri kalmak istemiyor’
Gazeteci Erdal Sağlam’ın Hürriyet’teki köşesinde yaklaşık 10 yıl önce kaleme aldığı yazıyı referans gösteren Baltaş “Bu duruma çok güzel bir örnektir: ‘Riskleri herkes görüyor ancak kimse rakibinden geri kalmak istemiyor, kâr furyası yaşanırken buna katılmaktan geri duramıyor. Kayıtsızlık ağır fatura çıkaracak ama ‘gidişat böyleyken biz de kâr edelim, sonra kötüleşirken yolunu bulup yine kâr yazacak yöntemi buluruz mantığı’ hakim. Referanslara göz atan olursa bu ekonomi değerlendirmesinin 2014 yılında yapıldığını ve 10 yıl içinde fazla bir şeyin değişmediğine görecektir.”
Sürü psikolojisi konu başlığını değerlendiren Dr. Naim Çetintürk ise daha farklı bir perspektiften bakıyor: “Bence ‘herd behaviour’ olarak adlandırılan sürü psikolojisinin ötesinde bu alandaki kişilerin yüksek takipçi sayısına sahip olması nedeniyle, finansal yetkinliklerinin tam anlamıyla sorgulanmadan ‘otorite’ olarak değerlendirilmesi önemli bir parametre.”
Beklenti ve arzuları doğrulatma isteği
Üzerinde durulması gereken bir diğer konunun ise literatürde “confirmation bias” olarak adlandırılan, kişinin beklenti ve arzularını doğrulatma isteği olduğunu savunan Çetintürk “Özellikle kısa sürede yüksek kazanç elde etmek isteyen yatırımcıların kendilerine bu tür bilgiler anlatan, kimi zaman doğrulanmamış kazanç hikayeleri sunan fenomenlere inanmaları ve kimi zaman körü körüne takip etmeleri de bu yüzden” diyor.
Peki ya yüksek enflasyon? Başta Arjantin ve Türkiye olmak üzere yüksek enflasyonla boğuşan ülkelerde kripto paralara ilgi oldukça büyük. Dolayısıyla buradaki risk algısı enflasyonla beraber katlanıyor olabilir mi? Prof. Dr. Acar Baltaş “Enflasyonun bu yozlaşmada elbette ki etkisi çok büyük: Fakat Türkiye ekonomisinin geçmişine baktığınızda enflasyon oranı çoğunlukla çok yüksek seyretmiş. Acı çekmeden olmaz. Geniş kitleler acı çekmediği müddetçe burada bir düzelme olmayacak” diye konuşuyor.
“Politikacılar umut vererek zamana yaymayı çok severler: ‘Enflasyon önümüzdeki ay düşecek, bilemediniz iki ay sonra sabredin düşecek…’ Nietzsche’nin ünlü bir lafı vardır: En büyük acı umuttur” diye konuşan Baltaş ekliyor: “Her toplum layıkıyla yönetilir.”