Almanya’nın eski Başbakanı Angela Merkel 16 yıl boyunca iktidarda kaldı. Görevinin sonuna geldiğinde dünya artık ondan “Avrupa’nın kraliçesi,” “dünyanın en güçlü kadını” gibi sıfatlarla bahsetti. Hayatının ilk 35 yılını Sovyetler Birliği’nin yandaşı Doğu Almanya’da geçiren Merkel sonraki 31 yılını NATO ve piyasa yanlısı muhafazakâr bir partide geçirdi. Siyaseti bırakmasından üç yıl sonra Merkel yine karşımızda. Ama bu kez siyasi kimliğiyle değil, kaleme aldığı 721 sayfalık Freiheit. Erinnerungen 1954–2021 (Özgürlük: Anılar 1954-2021) kitabıyla. Dokuz çevirmenin kitabın farklı bölümlerini çevirmesi sayesinde Almanca ve İngilizce baskı eşzamanlı çıktı. Kitabın henüz Türkçe çevirisi yok. Gelin, kitabın detaylarına biraz göz atalım:
67 yılı 721 sayfaya sığdıran Merkel iktidara geldiği 2005’ten itibaren 12 kez ziyaret ettiği Türkiye ve uluslararası toplantılarda sık sık yan yana geldiği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da kitabında yer verdi. VOA Türkçe’nin haberine göre Türkiye ve Erdoğan ile ilgili anlattıkları 528’inci sayfadan başlıyor. Özellikle Suriye’deki iç savaş sonrası 2015’te Avrupa’yı sarsan göçmen akını sırasında Erdoğan ile görüşmelerine değinen Merkel “Erdoğan için göçmen sorununda birlikte çalışmanın karşılığında vize serbestisi çok önemliydi” diyor.
Ah o altın koltuklar yok mu…
Merkel bu dönemde iki görüşmeye değiniyor. İlki New York’ta göçmenler konusunda ortak çalışma grubu kurma kararı aldıkları 25 Eylül 2015 tarihli Birleşmiş Milletler Zirvesi. Diğeri de Merkel’in İstanbul’u ziyaret edip hem Erdoğan hem de dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’yla görüştüğü 18 Ekim 2015 tarihli gezi. İstanbul ziyaretinin Yıldız Sarayı’ndaki kısmının Almanya’da tepkilere neden olduğunu yazan Merkel bunun sebebinin altın koltuklar olduğunu söyledi.
Bu koltuklardan birine Erdoğan’ın, diğerine de kendisinin oturduğunu yazan Merkel koltukların harika olduğunu düşünmüş ama İstanbul’a neden geldiğini hiç unutmadığını da not düşüyor. Sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ama ‘Bir resim bin kelimeye bedeldir’ derler. Erdoğan’ın karşısında sindiğim ve gerekirse onun önünde diz çökebileceğim yazılıp çizildi.”
Batılı liderlere çok içerlemiş
Bu ziyaretin başına açtığı bir diğer bela da ziyaretin zamanlaması olmuş. Türkiye’ye gelme sebebinin mültecileri Almanya’dan uzak tutabilecek bir anlaşma imzalamak olduğunu yazan Merkel, ziyaret tam da Türkiye’deki parlamento seçimlerinden iki hafta öncesine denk geldiği için “Erdoğan’ın partisine seçim yardımı sağlamak”la suçlandığını söyledi. Merkel bu duruma epey içerlemiş olacak ki sözlerinin devamında epey sert konuşuyor:
“Eleştirileri terbiyesizce, kısmen sahtekarca buldum. Bir yandan sağ kesimden sol kesime politikacılar, haklı olarak Ege, Yunanistan, Balkan rotaları, Avusturya üzerinden Kuzey Avrupa’ya doğru sığınmacı hareketlerini organize etmememi ve bu akışı kontrol edebilmek için elimden geleni yapmam gerektiğini söylüyorlardı. Öte yandan ‘Ankara’daki otokratla işbirliği yapma, eğer yapacaksan seçimlere daha uzak bir zamanda olsun’ diyorlardı. Bu ucuz bir tutumdu. Haritaya ve Ege’deki gerçeklere bakıldığında, gelişmeleri kontrol etmenin ancak Türkiye ile mümkün olduğu, gecikmeye yer olmadığı görülüyordu. Geriye kalan her şey bir yanılsamaydı ve ben yanılsamalara teslim olmadım. Denizde kaçakçılara karşı tutarlı adımlar da atsak, iç sınırlarımızda yoğun kontrol ve gözetleme de yapsak, bazılarının inandığı gibi yüksek çitler de inşa etsek sınırı geçen insan sayısını azaltamazdık. AB ile Türkiye arasında bir anlaşma olmasaydı, ölümüne yola çıkan insan sayısını kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde azaltmak ve böylece Ege’deki korkunç ölümlere son vermeyi başaramazdık.”
‘Anlaşırken benden iyisi yoktu…’
Türkiye’nin o dönem Balkan rotasından gelen mülteciler açısından en önemli geçiş ülkesi olduğunu hatırlatan Merkel “Türkiye’nin eğer Avrupa bu zorluğun üstesinden gerçekten gelmek istiyorsa oynayacağı önemli bir rol vardı. Bu yüzden bu ülkenin lideriyle müzakere ettim ve Erdoğan’ı sadece mülteci politikasında değil, tüm siyasi yelpazede rol alabilecek bir siyasetçi olarak algıladım. Uzlaşmaya varırsak çok nazik davranırdı ve bana ‘sevgili dostum’ derdi. Görüş ayrılıklarımız olduğundaysa sonu gelmeyecek bir şekilde olumsuz konuşurdu. Bu durum işlerin oldukça uzamasına neden oluyordu” diye anlattı.
Merkel kitabında bir gözlemini de şu sözlerle paylaşıyor: “Bu arada gözlemlerime göre otokratik eğilimlere sahip siyasetçilerin tipik bir özelliği şu: İşlerine gelince sonsuz zamanları oluyor. Simultane çeviri yerine konuşması bittikten sonra söyledikleri çevriliyor.”
Merkel görüşmelerinden yola çıkarak Davutoğlu’nun da karakter analizini çıkarmış: Dünyaya açık, deneyimli ve tarihi açıdan bilgiliydi. Mükemmel İngilizce, biraz da Almanca konuşuyordu. Ahmet Davutoğlu aslında Almanca eğitim yapan İstanbul Erkek Lisesi mezunu. Ama işte Merkel onun Almancasını beğenmemiş, ‘Biraz konuşuyordu’ diyor.
Biraz önce de dediğimiz gibi kitap henüz Türkçe basılmadı. Ama İngilizcesini okumak isterseniz kitabı buradan inceleyebilirsiniz.