Yıldız Holding Onursal Başkanı, iş insanı Murat Ülker’in Disney şirketiyle ilgili yazısının ilk bölümünü dün yayınlamıştık. Ülker, kendi web sitesinde yayınladığı yazının bu ikinci bölümünde Disney’e CEO olarak geri dönen Bob Iger’ın Türkçede de çıkan kitabı ‘Düşler Nasıl Gerçekleşti‘ üzerinden giderek Iger’ın şirketini kurtarmayı başarıp başaramayacağını sorguluyor.
Robert Iger’i tekrar Disney’in başına geçiren, emeklilikten geri çağıran süreçten söz etmiştim. Acaba Iger bu kez de başarabilecek mi? Baş aşağı yuvarlanarak giden Disney yeniden doğrulabilecek mi?
Iger 2005’te Disney’de CEO olarak Michael Eisner’in yerini almış. Iger CEO olarak 15 yıllık görev süresi boyunca Disney’in fikri haklar mal varlığı listesini ve uluslararası pazarlardaki payını genişletmiş.
Walt Disney Animation Studios’un yeniden canlandırılmasının, film stüdyosunun ürününün markalı yayın stratejisinin ve şirketin Disney+ ve Hulu dahil olmak üzere doğrudan tüketiciye yönelik işlerine artan yatırımının arkasındaki itici güç olduğu kabul ediliyor. Iger’in liderliği altında Disney’in piyasa değeri 48 milyar dolardan 257(!) milyar dolara yükseldi. Bir süredir aklımda sizi Iger’in Türkçe’ye de çevrilen Düşler Nasıl Gerçekleşti kitabıyla tanıştırmak ve başarılarını, liderlik konusundaki düşüncelerini yorumlamak vardı.
Bu arada Disney 2021 yılında ilk kez bir gerçekle karşılaştı. Sinema covid19’dan sonra kendine gelemiyor, kablolu TV’ler izleyici kaybediyordu. Disney’in pazar değeri hızla düşmeye başladı. Halbuki Apple ve Amazon aynı işte değer kazanıyordu. Ve Disney CEO Bob Chapek’i adeta kovdu ve yerine Robert Iger’i 11 ay sonra tekrar CEO olarak atadı. Yani Disney yeniden eski CEO’sunu işin başına çağırdı. Iger’i vazgeçilmez kılan nedir? Iger’ın “Düşler Nasıl Gerçekleşti?” kitabında bakalım bu sorunun cevabını bulabilecek miyiz?
Başarıyı sahiplenen çoktur, başarısızlık yetimdir
Kitabın önsözünde Robert Iger, 2016’da Çin’de Disneyland açılışının hemen öncesinde yaşanan bazı trajik olaylardan bahsediyor. Iger, açılıştan bir gün önce ABD’de Disney World’e çok yakın mesafede Pulse gece kulübünde yaşanan terör saldırısı ve açılışla aynı günün sabahında Disney World’de bir çocuğun timsah tarafından yenmesi sonucunda Çin’deki açılışın sorunsuz olması için verilen uğraşı ve o günkü psikolojik yükü anlatıyor. ABD Başkanı Obama ve Çin başkanı Xi Jinping’in konuşmalarının da okunacağı büyük açılışa etkisinin minimum olması için nasıl büyük bir uğraş verdiklerine değiniyor. Açılıştan önce, ölen çocuğun babasıyla telefonda konuşarak böyle bir kazanın başka bir çocuğun başına gelmemesi adına söz veriyor.
Yazar “en alt seviyeden başlamak” başlıklı kitabın giriş bölümüne çocukluğundan, rafları kitap dolu babasından ve onun sayesinde kitaplara nasıl aşık olduğundan bahsederek başlıyor. Babasının liberal olmasından, güçlü karakterinden ve adalet hissinden gurur duyduğunu belirtiyor. Küçükken bozulan şeyleri tamir etmesinden bahsediyor ve teknolojiye bu yüzden merak duyduğunu düşünüyor.
Sekizinci sınıfta çalışmaya başlıyor; kar kürüyor, çocuk bakıcılığı yapıyor ve hırdavat dükkanında depoda çalışıyor. Üniversite’ye geçince kendini öğrenmeye veriyor.
ABC Network TV’deki kariyerine 1 Temmuz 1974’te bir stüdyo görevlisi olarak başlıyor. Öncesinde Ithaca’da yerel bir televizyon kanalında hava durumu spikeri olarak çalışıyor. O seneyi belirsizliklerle geçirdikten sonra 15 yaşından beri kurduğu haber spikeri olma hayalinden vazgeçtiğini söylüyor.
ABC’ye dayısı sayesinde girmiş
ABC’ye girişiyse dayısının göz ameliyatından sonra tesadüfen aynı odada kaldığı ABC’de çalışan bir müdür sayesinde oluyor. Dayısı yeğeninin televizyonda iş aradığını söylüyor ve bir mülakat ayarlanıyor. Kısa bir süre sonra da stüdyo görevlisi olarak işe başlıyor. O zamanlar ABC’deki en düşük ücret olarak haftalık 150 dolar alıyor.
Neredeyse bütün işlerde çalıştığını, ayak işlerine koştuğunu ve ışıklandırma gibi işler için sabah 4:30’da stüdyoda olması gerektiğini anlatıyor. Zorlayıcı koşullarda çalışmanın ona iş ahlakı kattığını söylüyor.
Bugün bile her gün 4:15’te kalktığını, bu sayede işe başlamadan önce her şeyi etraflıca düşünebildiğini ve yaratıcı tarafını ortaya çıkarabildiğini belirtiyor.
70li ve 80li yıllardaki altın çağında ABC Sports’un oldukça popüler olan ve gelir getiren programlarında çalışıyor. Özellikle Wide World of Sports programı için yaptığı yurt dışı seyahatleriyle hayatı değişiyor: “ABC Sports bana dünyayı gösterdi ve daha sofistike hale getirdi.”
Bu dönemde komünist blokla temaslarda bulunduğu için Demir Perde’nin arkasında neler yaşandığını gözlemliyor. Hayallerin nasıl benzediğini gördüğünü söylüyor.
Roone Arledge ve ekibinin ABC Sports’un başına geçişini, nasıl iflah olmaz bir yenilikçi olduğunu anlatıyor. 1979’da Roone’un isteğiyle Kuzey Kore’deki masa tenisi turnuvasına gidişleriyle onlarca sene sonra Kuzey Kore’de çekim yapan ilk Amerikalı medya ekibi oluyorlar. Burada bir sürü sorun çıkmasına rağmen Roone’un sürekli dediği “o zaman başka bir çözüm bul” yolunu deniyor.
Roone’dan mükemmeliyetçiliği öğrendiğini fakat mükemmeliyetçilik ve adil olmanın birbirini dışlamaması gerektiğini söylüyor.
Warren Buffet’ın desteğiyle alınan şirket
1985’in Mart ayında, 34 yaşındayken ABC’nin YK Başkanı şirketi çok daha küçük bir şirket olan Capital Cities Communications’a 3.5 milyar dolara satmaya karar veriyor. Bu sıralarda yazar ABC Sports’un yardımcı başkanı oluyor. Cap Cities’den Tom Murphy ve Dan Burke o zaman, Warren Buffet’ın desteklemesiyle kendilerinden çok daha büyük bir şirket olan ABC’yi alabilmişler. Anlaşma Ocak 1986da imzalanıyor.
İlginç değil mi; W. Buffet sahneye giriyor, hem de ne şekilde…
Tom ve Dan Katolik kilisesine giderlerdi. Iger, onlardan açıkgöz iş insanları olarak bahsediyor. Roone daha sonra News (haber) ya da Sports (spor) arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor ve o da News’i seçiyor. Sports’un başınaysa daha önce bir televizyon ağında bir dakikalık bile deneyimi olmayan Dennis Swanson getiriliyor. Bu olaydan sonra şirketten birçok kişi istifa edip başka şirketlere yöneliyor. Hatta yazarımız da gitmeye hazırlanırken Dennis ona tüm spor programlarının müdürü olma teklifini sunuyor. Iger 24 saatlik bir müddetin ardından ailesini de düşünerek Dennis’in teklifini kabul ediyor ve bunun kariyeriyle ilgili verdiği en iyi kararlardan biri olduğunu söylüyor.
Tom ve Dan’in iş stratejileri; masrafları sürekli kontrol altında tutmaya ve merkezi olmayan bir kurumsal yapıya dayanıyordu. Zeki, dürüst ve çalışkan kişileri işe alıyorlar, onları büyük sorumluluk gerektiren pozisyonlara yerleştiriyorlar ve işlerini yapmaları için özerklik veriyorlardı. Tom ve Dan ikisi beraber sanki daha o zaman bir private equity gibi davranıyorlarmış. Her halde bunun için W. Buffet onları desteklemiş.
Daha sonra Iger, ABC’nin yayınladığı son kış olimpiyatlarının da hava derecesinin bir anda yükselmesi sonucu nasıl zor geçtiğini fakat sürekli olarak yeni bir program oluşturarak ve biraz da şansın yardımıyla nasıl kurtarıldığını anlatıyor. Bu programdan sonra Tom ve Dan, onu yanlarına çağırıp onun çalışmasını beğendiklerini söylüyorlar ve onu ABC’nin başkan yardımcısı yani iki numaralı adamı yapıyorlar. Tom ve Dan beceriye deneyimden daha fazla değer verdiklerini söylüyorlar.
Iger daha 37 yaşındayken ABC Entertainment’ın başına geçiyor. Deneyimi o kadar yeterli olmasa da çevresindekiler ve çalışanlar onu destekliyor. Hızlı bir şekilde Los Angeles’a taşınıyor. Yeni görevinde hemen birçok toplantı yaparak kimlerle çalıştığını anlıyor. Daha sonra biraz da tesadüfen bir restoranda bir mendil üzerinde yapılan ön anlaşmayla David Lynch’in efsane dizisi Twin Peaks devreye giriyor. O dönemde televizyon için çok büyük bir yenilik ve farklılık olarak görülüyor. Tom ilk başta karşı çıksa da Bob onu ikna ediyor ve büyük risk alarak Twin Peaks’i yayınlıyorlar. Primetime’da birinci oluyorlar ve Bob ilk kez bir ödül sırasında büyük bir kalabalık tarafından alkışlanıyor.
Iger 1993 Ocak ayında ABC’nin başına geçiyor. Bundan kısa bir süre sonra da Dan emekli olacağı için Tom, Iger’in Capital Cities/ABC’nin başkanı olmasını istiyor. Eylül 1994’te tüm şirketin başına geçmiş oluyor.
Küçük Balık Büyük Balığı Yutuyor
1995 ilkbaharında Sun Valley, Idaho’daki bir otoparkta The Walt Disney’in başkanı Michael Eisner ve Cap/ABC’nin en büyük hissedarı Warren Buffet bir araya geliyor. Birkaç hafta sonra satın alma işlemi başlıyor.
Dördüncü bölüm artık Iger’in Disney’e odaklandığı bölüm. Bir süre pazarlıklar ve şirketin nasıl satılacağı görüşülüyor. Disney’in satın almasının ardından bir süre boyunca büyük sorunlar yaşanıyor. Disney’in aşırı merkezi yapısı ABC’ye uymuyor ve Eisner’ın başkan olarak daha önceden tanıdığı ajanscılıktan gelme Ovitz’i getirmesi şirkette sıkıntılara neden oluyor. Bu sıkıntılı dönemin sonunda 1996 Nisan ayında Eisner çok da anlaşamadığı Ovitz’i işten çıkartıyor.
Sonraki üç sene boyunca Michael, şirketi ikinci bir adam olmadan idare ediyor. Daha sonra 1998 yılının sonlarında Michael, Iger’e yeni bir şirket kurmasını ve başına geçmesini teklif ediyor. Bu sırada Iger, ABC Group’un başında ve ayrıca Disney’in de televizyon tarafını yönetiyor. Yazarımız Iger, bu dönemde halen Disney’in dünya operasyonunda büyük iletişim sorunları ve kopukluklar olduğunu düşünüyor. Her şeyin çok pasif olduğunu söylüyor.
Çin’e Disney tema parkı
Michael da bu sorunun farkında. Uluslararası olarak büyümek gerektiğini biliyor ve senelerdir Çin’de bir tema parkı açma isteği var. Iger daha önceden ABC çocuk programlarını Çin’de yayınlatması nedeniyle Çin’le ilgili bir şeyler bilen tek kişi. Bu nedenle Michael onu Walt Disney International’ın başına getiriyor ve Çin’de tema parkı inşa edecek bir yer bulmakla görevlendiriyor. Ekim 1998’de Willow ilk çocuklarına hamileyken, hamileliğin dokuzuncu ayında Şangay’a gidiyor.
Bob, buldukları araziyi modernlikten uzak bir alan olarak tanımlıyor. Fakat yeni açılacak havaalanı ve şehir merkezi arasında olan bir bölgede. Onu Çin’e 40 kereden fazla götürüp getirecek 18 senelik yolculuk böyle başlıyor.
Televizyon dünyasındaki bazı başarısızlıkların ardından Kim Milyoner Olmak İster programı ve milenyum yılbaşı programı ile biraz toparlasalar da ABC tarafı genel olarak geriliyor. Michael’ın Bob’a karşı güven sorunları olsa da şirketi tek başına yönetemeyecek duruma geliyor. Birkaç gelgitten sonra Bob başkanlık, genel müdürlük ve Disney kurul üyeliği pozisyonlarına getiriliyor.
Daha sonra 11 Eylül saldırıları oluyor ve ortalık karışıyor. Bunun yanında Disney ve Pixar arasında yani Michael Eisner ve Steve Jobs arasında anlaşmazlıklar çıkıyor. Devam filmlerini kimin çekeceği, kimin hangi konumda olacağı konusunda anlaşılamıyor. Yönetim kurulunda Walt Disney’in yeğeni Roy Disney ve Stanley Gold açıkça Michael’ın artık şirketi yönetemediğini düşünmeye başlıyorlar.
Bunlara ek olarak Comcast (ABD’deki en büyük kablo yayın şirketi) Disney’i satın almak için agresif adımlar atıyor. Satın alma teklifi beklediği karşılığı bulamıyor ve şirket yeni bir yönetim kurulu başkanı aramaya başlıyor.
Bob’un Disney yönetim kurulu başkanlığı adaylığı Michael’ın ikinci adamı olması nedeniyle yönetim kurulu tarafından aslında çok istenmiyor ve şirket dışı bir aday aranıyor. 2005’in Mart ayında bir Cumartesi günü, kurul kararını vermek için toplanıyor.
Bob, Disney’in başına geçiyor. Bu süreçte hayatında ilk defa anksiyete krizi geçiriyor ama genel olarak sakinliğini koruyor. Sürecin başından beri Disney’in geçmişinden çok geleceğine ve tüm dünyada marka değerini nasıl artıracağına odaklanıyor.
İşte bir YK Başkanına Yakışan Davranış
Bob yönetim kurulu başkanlığına getirildiğini öğrendiği gece Steve Jobs’u da arayarak ileride birlikte çalışma olanağını açmaya çalışıyor.
Iger, Michael şirketten ayrılana kadar geçen 6 aylık süre boyunca Disney’in o güne kadar olan bazı sorunlarını çözmeye koyuluyor. İlk olarak Roy Disney ve Stanley ile görüşerek onlarla barışıyor ve ardından Steve Jobs’la görüşüyor ve yeni çıkacak iPhone için bir anlaşma yapıyorlar. Bu Disney’in dış ilişkilerini ve medya algısını düzeltirken aynı zamanda şirket içinde çok fazla güce sahip olan strateji planlama departmanının yetkilerini azaltarak daha yatay bir hiyerarşi kurmaya çalışıyor. Şirket kendi deyimiyle rahat bir nefes alıyor. Strateji Planlama departmanındaki çalışan sayısı 65’ten 15’e düşürülüyor. Bunları yaparken mümkün olduğunca dostane ve saygılı bir tutum sergiliyor ve bir şekilde herkesin gönlünü alıyor.
30 Eylül 2005’te Michael yönetim kurulu başkanlığında son gününü geçiriyor ve 3 Ekim Pazartesi günü Iger resmi olarak Walt Disney Şirketi’nin 6’ncı dönem yönetim kurulu başkanı olarak görevine başlıyor.
İlk yapmak istediği Disney Animations’ın durumunu düzeltmek. Bunun için ilk yönetim kurulu toplantısında paylaşmak için departman başkanlarından detaylı raporlar istiyor ve Disney Animations’ı kurtarırsak Disney’i de kurtarırız diyor. Bunun yolunun da son dönemlerde çok önemli işlere imza atmış Pixar’ı satın almaktan geçtiğini düşünüyor. Steve’in bu durumu kabul etmeyeceğini düşünse de cesaretli davranarak ona en açık şekilde, egosunu işin içine katmadan anlaşmak istediğini söylüyor. Steve biraz da şaşırtıcı bir şekilde teklifi düşünmek için bir pay bırakıyor ve birkaç görüşmeden sonra Bob, Pixar’ın kampüsüne gidiyor. Orada gördüklerinden çok etkileniyor. Gördüğü şey bir şirketten çok bir üniversiteyi andırıyor. Herkesin işini ne kadar özenli ve istekli yaptığını görmek onu oldukça cesaretlendiriyor.
Steve Jobs’un verdiği sır
Bob, Pixar’ın hem son teknolojiyi hem de yaratıcılığı neredeyse mükemmel bir uyum içinde kullanmalarına hayran olduğunu söylüyor. Uzun uğraşlar sonucu yönetim kurulunu da ikna ederek Pixar’ı 7.6 milyar dolara satın alıyor. Anlaşmanın yapılacağı gün Steve, yalnızca doktorlarının ve karısının bildiği bir bilgiyi Bob’la paylaşıyor ve kimseye söylememesi gerektiğini tembihliyor. Steve Jobs’un o dönem pankreas kanseri yeniden nüksetmişti ve yakın bir gelecekte öleceğini biliyordu. Bunu açıkladıktan sonra Iger’a isterse anlaşmadan çekilebileceğini söylüyor. Ama Iger başta ne yapacağını bilemese ve şok olsa da satın almayı devam ettirmeye karar veriyor.
“Pixar anlaşması 13:05’te (PT) açıklandı. Steve ve ben basına açıklamamızı yaptıktan sonra, Pixar’ın devasa atriyumunda iki yanımızda John ve Ed’le birlikte, hemen hemen bin Pixar çalışanının karşısında yan yana durduk. Ben konuşmadan önce biri o anı kutlamak için bir Luxo lambası hediye etti. Doğaçlama bir şekilde gruba teşekkür ettim ve bu lambayı şatomuzu aydınlatmak için kullanacağımı söyledim. Lamba o günden beri şatoyu aydınlatıyor.”
Daha sonra Marvel satın alım süreci başlıyor. Marvel evreninin karakterlerinin Disney’e çok fazla seçenek sunacağına inanılıyor. Genel olarak pazarlıklar boyunca saygılı ve güven veren bir tutum sergilenmiş. 4 milyar dolar değer biçiliyor. Marvel ana ofisi ile film yapımcılığı ofisi arasında bir iletişim problemi olduğundan film yapımcılığı ofisi direkt Disney’e bağlanıyor. Satın alma sonucunda sonuçlar baştaki en iyimser tahminleri bile geçiyor ve filmlerde çok büyük hasılatlar elde ediyorlar. Steve Jobs bu satın alıma karşı gelse ve Marvel’ı bir miktar hor görse de Marvel’ın ticari başarısı göz dolduruyor. Özellikle Black Panther ve Captain Marvel karakterleriyle kapsayıcılığını geliştiren kahramanlar evreni, sadece ticari değil kültürel olarak da önemli başarılar getiriyor.
Pixar ve Marvel satın alımlarından sonra hedef StarWars yapımcısı LucasFilm. Bu süreç diğerlerinden biraz farklı ilerliyor çünkü Pixar ve Marvel’ın aksine Star Wars tek bir kişinin kontrolü altında: George Lucas. Bob, Lucas’a onun Star Wars’ı mirası gibi görmesi nedeniyle daha ihtiyatlı yaklaşıyor ve onu hiç zorlamıyor. Daha çok zaman tanıyor ve sonunda Lucas şirketi satmaya karar veriyor. Fakat anlaşma süreci Lucas’ın sonraki filmlere çok fazla müdahale etmesini engellemek için uzuyor. Hatta sonraki film için J.J. Abrams’la anlaşılınca ve o da Lucas’ın senaryosunu değil yeni bir senaryoyu çekince Lucas büyük tepki veriyor ama sonunda filmin ilk gösterimine katılıyor ve bir şekilde olaylar tatlıya bağlanıyor.
Aslında bütün kitap boyunca “yenilik yapmazsan yok olursun” düşüncesi hakim; Iger’in ABC’deki yıllarından itibaren kendisine yol gösteren bir pusula. Teknolojideki gelişmeler artık dizi ve film dünyasının direkt olarak son kullanıcıya ulaşmasına olanak sağlıyor. Şirket ESPN(plus) ve Disney(plus) platformları için çalışmaya başlıyor.
21st Century Fox yönetim kurulu başkanı Rupert Murdoch ile görüşmesinin ardından dördüncü büyük satın almanın önü açılıyor. Fakat bu diğerlerinden daha zorlu bir süreç oluyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi bu diğerlerinden çok daha büyük bir şirket ve Comcast da Fox’u satın almak istiyor ve teklifi yukarı çekiyor. Yine de bu Disney için çok büyük bir hamle çünkü Fox satın alımı sayesinde global bir büyümenin önü açılıyor ve yeni açılacak platformların hızla büyümesi sağlanıyor.
Bu son bölümde, yıllar önce Iger ilk kurul toplantısında sunduğu üç hedefin artık gerçekleştiğini düşünüyor. Global anlamda büyüyen şirket artık teknolojik anlamda yeterli olmakla kalmıyor, yaratıcılık ve içerik bakımından kaliteli ürünler ortaya çıkarıyor. Fox’un da alınmasıyla Simpsons ve The National Geographic de Disney(plus) kütüphanesine ekleniyor. Uzun yıllar süren serüvenin ardından kahramanımızın emeklilik tarihi belli oluyor: Aralık 2021.
Robert Iger liderlikle ilgili ilkelerini derlediği bölümün öncesinde kitabı şu cümlelerle bitiriyor:
“Güce ve öneme fazla inanmaya başladığınız, aynaya bakıp alnınızda parlayan bir unvan gördüğünüz anda yolunuzu şaşırmışsınız demektir. Akılda tutması en zor ama en gerekli ders, izlediğiniz yolda hangi noktada olursanız olun, her zamanki kişi olduğunuzun bilincinde olmaktır.”
Robert Iger’in Liderlik Dersleri:
- Yaratıcı ol yoksa yok olursun. Yeniliklerden korkan yenilik yapamaz. Yenilik isteyen hatalara da izin verir.
- Vasatlığı kabul etmeyin.
- Hatanın sorumluluğunu üstlenin.
- İnsanlara düzgün ve adil davranın. Onlara ikinci şans vereceğinize inandığınız bir ortamda çalışsınlar.
- Yeteneğe deneyimden fazla değer verin.
- Soru sormaktan kaçınmayın.
- Kısa sürede öğrenin.
- Yaratıcılığı yönetmek bilim değil sanattır.
- Bir işe ufak başlarsanız önemsiz görünürsünüz.
- İşinizi sağlama almaya çalışmayın. Olasılıklar yaratın.
- Kaynaklarınızı tüketecek, size bir şey kazandırmayacak projelere yatırım yapmayın.
- Şirketin başındaki kişi işlevsel değilse geri kalan kişiler de işlevsel değildir.
- Lider olarak üstünüze düşeni yapmadığınızda insanlar bunu anlar ve size olan saygılarını kaybeder. Uzun toplantılara katılmak, insanların sorunlarını dinlemek ve çözmek zorundasınız.
- İyi liderlik vazgeçilmez olmakla ilgili değil, insanları yerinize hazırlamakla ilgilidir.
- Bir şirketin itibarı çalışanların eylemlerinin ve ürünlerinin kalitesinin toplamıdır.
- Çalışanlarınız da ürünleriniz de her zaman doğru olmalı.
- Sıkı kontrolü küçümsemeyin. Ayrıntıları bilmek işinizi ne kadar önemsediğinizi gösterebilir. “Muhteşem işler” çok ufak şeylerin bir araya gelmesiyle oluşur. Sıkı kontrolün kötü yanı insanların yetkisini azaltmak ve onlara “sana güvenmiyorum” duygusunu vermektir. Dengeyi kurmak gerekir.
- Şirket koridorlarında sürekli “kıyamet kopacak” diye dolaşırsanız, o kıyamet gerçekten kopar. Kimse karamsarın peşinden gitmez.
- Önceliklerinizi sürekli belirtmezsiniz: zaman, enerji ve sermaye boşa gider.
- Sürekli şunu söylemeyi unutmayın: Olmak istediğimiz yer bu ve buraya şunları yaparak varacağız.
- Geçmişle değil gelecekle ilgilenin. Satın almalarda %100 kesinlik yoktur. Önceden modeller kurun, saygıyı elden bırakmayın ama hazırlıklı olmayı unutmayın.
- Yaratıcılık konusunda iş insandadır.
- Bir lider olarak o şirketin hayat bulmuş hali sizsiniz. Sizin değerleriniz; haysiyet, düzgünlük ve dürüstlük anlayışınız, dünyaya nasıl davrandığınız, şirket değerlerini temsil eder. İster yedi kişilik ister çeyrek milyonluk çalışanı olan şirketiniz olsun bu değişmez. İnsanlar sizin hakkınızda ne düşünüyorlarsa şirketiniz hakkında da onu düşünürler.
- Etrafınızda hem iyi hem de işinde başarılı insanları tutun.
- Muhteşem şeyler üretin.
- İşinize ve hayatınıza tevazu ile yaklaşın. Başarınız kısmen sizin çabalarınızın eseri olsa da, sizin dışınızda da pek çok kişiye, desteğe ve kontrolünüz dışındaki kaderinize bağlıdır.
Yeniden başarabilir mi?
Ne diyorsunuz bu ilkelerle Robert Iger yeniden başarılı olabilir mi? Yani başarısının tekrarı mümkün mü?
“Karşımızda oldukça zeki, ne yaptığını bilen bir insan var diye düşünüyorum. Trendler Disney’in ‘core işi’ fikri hakların geleceğini zorlasa da, sanki oyun sektörünün büyük oyuncusu olarak, marka işbirlikleri ile fikri haklarla yeniden işi yoluna koyarak, tabii dijitalin gücünden de yararlanarak başarılı olacağını düşünüyorum.. Ve bir yöneticinin performansını değerlendirmek için Disney’in Iger’e verdiği süre olan 24 ayı da yeterli buluyorum.”
İşte bu tırnak arası söylem standart bir ders kitabında göreceğiniz yorumdur. Ben ise böyle düşünmüyorum.
Disney tarafından gelen son bilgiler ise şöyle:
“Disney +, 1 Temmuz’da son 3 ayda Hindistan ağırlıklı olmak üzere global olarak 11.7 milyon üye kaybetti, 2019da kurulduğundan bu yana üyeliği bırakan sayısı 146.1 milyona geldi. Disney +’ın son üç ayda 512 milyon dolar gelir kaybı oldu. Bu uzmanların tahmin ettiğinden daha az bir kayıp… Iger en azından şimdilik kayıpları azaltmış görünüyor. Önceki sonbahar döneminde bu kayıp 1.5 milyar dolardı.
Disney’in satmak ya da ortak olmak yoluyla para bulmaya çalıştığı ESPN kanalı bir casino şirketi ile online bahis markası oluşturdu. Böylece Disney’in “aile markası” imajına zarar(?) vermeden 2 milyar dolarlık gelir kapısı elde edilmiş oldu. Son çeyrekte Disney eğlence parkları geliri de %11 artmış görünüyor. Şirket geliri yine uzmanların beklediğinden biraz az olsa da %4 artarak 22.3 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu arada tek seferlik 2.7 milyar dolar yeniden yapılandırma faizi nedeniyle 460 milyon dolarlık net zarar açıklandı. Geçen yıl ise 1.4 milyar dolar kar açıklanmıştı
Bakalım zaman ne gösterecek…
Robert Iger, kitabının önsözün sonunda gerçek liderlik için gerekli gördüğü 10 ilkeyi paylaşıyor:
- İyimserlik
- Cesaret
- Odaklanmak
- Kararlılık
- Merak
- Adil olmak
- Düşünerek hareket etmek
- Otantik olmak
- Hiç bıkmadan mükemmeliyetin peşinde koşmak
- Haysiyet