Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Maliye ve Para Politikası Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Coşkun Cangöz, geçen hafta TBMM’ye sunulan 2025 yılı merkezi bütçesinde kendi deyişiyle üzerinde çok konuştuğumuz ama pek az şey yaptığımız eğitime ne kadar kaynak ayrıldığına bakmış. Ancak gördüğünden pek memnun kalmamış ki görüşlerini Medium adlı açık sosyal yayıncılık platformundaki “Toplum olarak tercihimiz bu mudur?” başlıklı yazısında anlatmış:
17 Ekimde Meclise sunulan bütçe 2025 yılında ne kadar vergi ödeyeceğimizin yanı sıra bu vergilerin hangi harcamalara tahsis edileceğini de gösteriyor. OECD’nin yayınladığı bir istatistik eğitim ve öğretime devam etmeyen ve aynı zamanda da çalışmayan 15–29 yaşları arasındaki genç nüfusun aynı yaş grubundaki toplam nüfusa oranını ülkeler itibariyle gözler önüne seriyor. Buna göre Türkiye’de 15–29 yaş arası nüfusun yüzde 29’u ne çalışıyor, ne de eğitim kurumlarına devam ediyor. OECD ortalamasının yüzde 12,6 olduğu dikkate alındığında Türkiye’de bu oranın yüzde 29 olması endişe verici.
Neden derseniz; gençler arasında istihdam, eğitim ve öğretimden uzak olanların oranının yüksek olması önemli ekonomik, sosyal ve psikolojik zorluklara yol açıyor:
- Çalışmayan ve eğitime katılmayan gençlerin oranının yüzde 28 seviyesinde olması gençlerin önemli bir kısmının ekonomiye katkı yapmadığını gösteriyor. Dahası kullanılmayan bu insan kaynağı nedeniyle GSYİH’nin de olması gerekenden düşük gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
- İstihdam edilmeyen gençler sosyal güvenlik sistemi üzerinde de baskı yaratabiliyor. Zira sisteme katkı da yapmasalar da — çoğunlukla ebeveynleri üzerinden – sistemden yararlanmaya devam ediyorlar. Gençlerdeki ebeveyne bağımlılık sosyal güvenlik sisteminin nakit açığını artırabildiği gibi devlet bütçesinden sosyal güvenlik sistemine yapılan aktarımlar nedeniyle kamu kaynaklarının diğer alanlara yönlendirilmesini de sınırlandırabiliyor.
- Eğitimden ve istihdamdan erken kopuş yoksulluk ve marjinalleşme döngüsüne yol açabiliyor. İş ve gelir bakımından istikrar sağlanamaması halinde ise bu gençler uzun dönemde sosyal dışlanma riskiyle ve buna bağlı olarak da çeşitli psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalabiliyorlar.
Eğitim bütçesi yaraya merhem olur mu?
İstihdamda ya da eğitim ve öğretimde olmayan gençlerin sayısının yüksek olduğu ülkeler bu sorunu çözmek için genç istihdamını artırıcı, kolaylaştırıcı ve teşvik edici çalışmaların yanı sıra eğitimin kapsam ve kalitesini artırmaya, gençlerin eğitimden erken kopuşunu önlemeye dönük politikalar geliştiriyor.
İstihdam meselesi sürdürülebilir ve istikrarlı ekonomik büyüme ile yakından ilişkili. Bunun yanı sıra işgücü piyasasında gençlere istihdam olanaklarının artırılması gerekiyor.
Eğitim ve öğretim konusuna gelince; her şeyden önce eğitime tahsis edilen mali kaynakların kapsayıcı ve gençleri sistem içinde tutmaya imkan sağlayacak bir seviyede olup olmadığını tartışmak gerekiyor. Bir işe tahsis edilmiş yeterli miktarda kaynak yoksa o işe ilişkin tatminkar sonuçlar beklemek de hayalcilik olur.
Bu bağlamda, 2025 yılı bütçesinde kaynakların ağırlıklı olarak hangi alanlara ayrıldığına ve eğitim bütçesinin payına bir göz atmak bize devletin bu meselelere bakış açısıyla ilgili olarak bir fikir verecektir.
Aşağıdaki grafik “nas ekonomisi” öncesine işaret eden 2017 yılından başlayıp nas ekonomisinin sona erdiği 2023 yılına kadar geçen dönemde kamu kaynaklarının hangi alanlarda kullanıldığını, yani gerçekleşmeleri gösteriyor. Grafikte ayrıca “rasyonele dönüş” döneminin ilk bütçesi olan 2024 yılında (kırmızı ile işaretli) ve geçtiğimiz günlerde Meclise sunulan 2025 bütçesi ve takip eden iki yılda (gri tonları ile işaretli) yapılması öngörülen harcamaların bütçe içindeki paylarını görmek de mümkün.
OECD verilerinin 2022 yılına ilişkin olduğunu dikkate alarak 2017–2022 döneminde Merkezi Yönetim bütçesinde kaynak kullanımının dağılımına bakacak olursak; nas ekonomisinin uygulandığı dönemde eğitim, öğretim ve istihdamda olmayan gençlerin oranı OECD ülkeleri arasında en yüksek seviyede olmamıza rağmen eğitim harcamalarının bütçe içindeki payı her yıl bir önceki yıla kıyasla daha da azalmış. Nitekim 2017 yılında yüzde 16,8 olan oran 2022 yılında yüzde 12,7’ye kadar gerilemiş.
Oysa ki 2017 yılında 17,9 milyon olan örgün öğretimdeki öğrenci sayısı 2022 yılında 19,9’a kadar yükselmiş. Buna rağmen eğitime ayrılan kaynaklar sürekli gerileme göstermiş.
Peki 2022 sonrasında bir şey yapılmış mı?
Ne yazık ki hayır. Tam tersine, OECD şampiyonluğu nas ekonomisini uygulayan kadroları daha da motive etmiş olsa gerek ki bu başarıyı tekrarlamak için 2023 yılı bütçesinde eğitim harcamalarının payı daha da küçültülmüş ve bütçe harcamalarının sadece yüzde 11,4’ü eğitim için kullanılmış.
2024 bütçesinde ise yüzde 12,8 olarak öngörülen eğitim harcamalarının bütçe içindeki payı 2023 yılındaki yüzde 11,4’lük dip seviyeye göre bir miktar artmış gibi görünüyor. Ancak yıl başında GSYİH’nin yüzde 6,4’ü olarak açıklanan 2024 yılı bütçe açığının geçtiğimiz hafta Meclise sunulan bütçe ile yüzde 4,9’a revize edildiği dikkate alınırsa yıl sonuna geldiğimizde eğitim harcamalarının payında da bir miktar gerileme görülmesi sürpriz olmayabilir.
“Böyle gelmiş, böyle gider” denmiş
2025 yılı ve sonrasına bakacak olursak; Meclise sunulan Merkezi Yönetim bütçesine göre eğitim harcamalarının toplam içindeki payı yüzde 13 civarında sabit kalacak şekilde bir program yapılmış.
Yani, istihdamda ya da eğitim ve öğretimde olmayan gençlerin sayısının yüksek olması hükümet için öncelikli ve ivedi kaynak aktarılması gereken bir problem olarak değerlendirilmemiş. Yani, eğitim için “önceki yıllarda ne kadar kaynak kullanmışsak, aynı oranda kullanmaya devam edelim” tercihi yapılmış. Yani “böyle gelmiş, böyle gider” denmiş.
Oysa ki hala görece genç bir nüfusa sahip olduğumuz dikkate alındığında ve hemen hemen her ailede okul çağında çocuklar ve gençler varken elbette ki ailelerin ve genel olarak toplumun önceliği gençlerimizin iyi eğitilmesi ve ülkesine yararlı olacak şekilde çalışmasına imkan sağlayacak istihdam imkanlarının oluşturulmasıdır.
Genel eğitim kadar mesleki eğitim ve diğer eğitim programlarına katılımın teşvik edilmesinden ve gençlerimizin istihdamı için gerekli becerilerle donatılmasından daha öncelikli ne olabilir.
Gençlerimiz geleceğimizdir.
Ve bu yüzden de konu eğitime kaynak aktarmaksa böyle gelmiş olabilir ama böyle gitmemelidir.