Kredi ratingi (kredi derecelendirme), genel olarak bir ülkenin ya da kuruluşun finansal yükümlülüklerini zamanında yerine getirip getiremeyeceği hakkında kredi derecelendirme kuruluşları (KDK) tarafından yapılan analiz sonucu açıklanan bağımsız bir görüşü ifade ediyor. Bu görüşlerin ortaya çıkabilmesi için KDK’ler tarafından çeşitli kriterlere göre oluşturulan modellerle analizler yapılıyor ve elde edilen sonuçlar, yararlanıcılar tarafından daha basit anlaşılabilmesi için belirli sembollere dönüştürülüyor.
Kredi derecelendirme, genelde talep doğrultusunda, yatırımcıların, şirketlerin veya ülkelerin ihraç ettiği finansal araçları alıp almamaya ve talep edecekleri faiz oranına karar vermelerinde kullanılıyor. Kredi derecelendirmesini bilgi kaynağı olarak kullanan başlıca gruplar; borçlananlar ile borçlanma araçlarını satın alan yatırımcılar. Ayrıca bir şirketin veya ülkenin isteği dışında da yatırımcılar tarafından kullanılmak üzere kredi derecelendirmesi yapılabiliyor.
Böylece açıklanan kredi notları hem ilgili ülke için hem de bu ülkeye yatırım yapmaya karar verecek uluslararası yatırımcılar için büyük önem arz ediyor. Yüksek kredi notu, ülkenin uluslararası piyasalarda hem daha kolay borçlanmasını hem de borçlanmada ödeyeceği faizin daha düşük olmasını sağlıyor. Düşük kredi notu ise hem borçlanmada zorluk yaşanmasına hem de ödenecek faizin yüksek olması nedeniyle borçlanmanın maliyetinin yüksek olmasına yol açıyor.
Günümüzde ulusal, bölgesel veya global düzeyde faaliyet gösteren çok sayıda KDK olmakla birlikte dünya genelinde derecelendirme yapan ve genelde kabul gören üç büyük derecelendirme kuruluşu, Standard&Poor’s (S&P), Moody’s ve Fitch’tir. S&P, Moody’s ve Fitch’in yaptıkları değerlendirmelerde kullandıkları kriterler ve not açıklama sistemleri birbirlerine oldukça benzer. S&P ve Fitch’in notlarının isimlendirme sistemi büyük ölçüde benzer olup, Moody’s daha farklı bir harf sistemi kullanıyor. Aşağıda bu kuruluşların not isimlendirmeleri ve kısaca ne anlama geldiğine ilişkin tablo yer alıyor.
Bu notların yanında ayrıca kredi notunun gelecekte hangi yönde revize edilmesinin beklendiğini göstermek için pozitif, negatif ya da durağan ifadeleri yer alıyor. Örneğin, kredi notu S&P ve Fitch’ten BB ve Moody’s’ten Ba2 ise ve notların yanında da durağan ifadesi yer alıyorsa, bu ifade değerlendirilen ekonominin notunun değişmesinin beklenmediği, pozitifse notun yükselmesinin beklendiği, negatifse notun düşmesinin beklendiği anlamını taşıyor.
Uluslararası düzeyde borçlanmak istenildiğinde yeterli borçlanma olanaklarının sağlanabilmesi ve faizinin düşük olabilmesi için tablodan görüldüğü üzere alınan kredi notlarının en az BBB- düzeyinde (veya aynı düzeyi ifade etmek üzere en az Baa3) olması gerekiyor. Bu eşik ve üstündeki dereceler yatırım yapılabilir, daha altındakiler yatırım yapılamaz düzeyi gösteriyor.
Bu genel bilgiler sonrasında ülkemize bakacak olursak; Türkiye’nin kredi notu geçmişi 1990’lı yıllara dayanıyor. 1989 yılından sonra sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ile Türkiye’ye yönelik başlayan sermaye akışı Türkiye’nin kredi derecelendirme sürecini de başlattı. Türkiye rating tarihine baktığımızda genelde derecelendirme notları yatırım yapılabilir düzeyin altında olduğu görülüyor. Sadece 2012-2018 arasındaki dönemde bir süre yatırım yapılabilir düzeyin üzerine çıktı. 2018 ortalarından itibaren tekrar yatırım yapılamaz düzeyine düştü ve yeni ekonomik modelin uygulandığı dönemde aşırı riskli ülkeler grubuna doğru indi. Nitekim Türkiye’nin rating notu halen S&P ve Fitch’te B ve Moody’s’te B3 düzeyinde yani “çok spekülatif-yatırım yapılamaz” kategorisinde.
Bu kuruluşların en son eylül ayında yaptıkları değerlendirmelere göre ise notlarda değişiklik yapılmamış olmakla birlikte, not görünümü negatiften durağana revize edildi. Bu Türkiye için mevcut durumuna yönelik fazla bir şey ifade etmemekle birlikte geleceğe yönelik bir fırsat yaratıyor. Her üç kuruluş da Türkiye’nin son dönemde uyguladığı nispeten olması gerekene yakın ekonomik politikalara bağlı olarak görünümü durağana çevirmiş olmakla birlikte, not yükseltilmesi için gelecekteki gelişmeleri adres gösterdiler. Yani söylemek istedikleri, alınan önlemlerin sürdürülebilir olup olmadığını görmek. Alınan önlemler hem ekonomide hem de diğer alanlarda alınacak yapısal önlemlerle ve Merkez Bankası gibi kritik önemdeki kuruluşların bağımsız hale getirilmesiyle desteklenirse ve alınan önlemlerin sürdürüleceği görülürse görünümün ötesinde gerçek not artışı sağlanabilecek. Yoksa bir süre sonra tabloda görülen aşırı riskli ülkeler sınıfına düşmemiz kaçınılmaz olacak.