Meclis çoğunluğunu Cumhur İttifakı’nın alması ve cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. tura kalması, ekonominin geleceği açısından kritik günleri beraberinde getirecek. Sadece 28 Mayıs’a kadar geçecek süre değil, bundan sonra çok uzun bir süre her gün ekonomi açısından kritik olacak diyebiliriz.
Anket sonuçlarına bağlı olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. tura kalma ihtimalini, aradaki 15 günün piyasalarda nasıl gelişmelere yol açacağı tartışmalarını daha önce değerlendirdik. O kadar emindik ki; Cumhur İttifakı’nın Meclis’te çoğunluğu kaybedeceğini, seçim 2. tura kalırsa o arada mevcut ekonomi yönetiminin piyasalarda ipin ucunu elinden bırakma tehlikesi yaşanabileceğini tartıştık. Buna çözüm olsun diye uzun uzun, “Acaba seçimden önce ya da seçim gecesi, millet ittifakı görev alacak ekonomi kurmaylarını açıklasa, bu yetkililer piyasalara mesaj verse ucuz atlatılır mı” çözümünü bile bulmuştuk.
Cumhurbaşkanlığı seçimi 2. tura kaldı ama Meclis çoğunluğunu Cumhur ittifakı alınca, senaryolar tersine döndü. Artık mevcut ekonomi yönetimi 28 Mayıs’a kadar ne yapıp edip, piyasalarda, özellikle kurlarda önemli sıçramalara izin vermeyecek. Dünkü piyasa hareketleri de zaten bunu gösterdi.
Merkez Bankası belli ki önümüzdeki 15 gün boyunca bankaların döviz satışına sınırlamalar uygulamaya devam edecek. Bu nedenle bankaların alış ve satış kurları ile, banka ve Tahtakale arasındaki kur makası yüzde 10’u aştı. Önümüzdeki dönemde bu farkın daha da artması beklenebilir, ya da “15 gün dükkanları tatil ettik” deyip döviz alım satımını tümüyle kapatabilirler. Tabi ki bu dediğim uç bir senaryo ama döviz alım satımlarında kısıtlamaların iyice artması, neredeyse bu noktaya gelmek, hiç de uzak bir ihtimal değil.
Döviz rezervleri eridi, rezervlere takviye için altın ithalatını kesip Merkez Bankası, deposundaki altınlarını ihtiyacı olana satmaya başladı. Geldiğimiz nokta itibariyle, swap hariç kamu dahil, net döviz rezervlerinin eksi 73-74 milyar dolarlara kadar gerilediği tahmin ediliyor. Eskiden eksi 65 seviyesi kritik seviyeydi, bu seviyeye inildiği zaman kur korumalı mevduat ortaya çıkarılmıştı. Suudi Arabistan’dan gelen 5 milyar dolarlık mevduat bu limiti biraz artırmış olabilir ama eksi 70’in altına inen net rezerv rakamları, başlı başına “her an patlamaya hazır bomba” niteliği taşıyor. “İçeride yabancı yok fazla sorun çıkmaz diyebilirsiniz” ama yerli yatırımcının sert davranışlarına neden olabilecek kadar büyük bir kısıtlama içine girdiğini de unutmayalım.
Öyle ya da böyle, belli ki; ne yapıp edip 28 Mayıs’a kadar kur patlamadan götürülmeye çalışılacak. Bu arada ekonomiyi bozacak, bariz biçimde tıkanma sonucu çıkaracak önemli sıkıntılar çıkar mı derseniz? Bu soruya “bir şey olmaz” yanıtı, maalesef verilemiyor.
29 Mayıs’tan itibaren
Seçimlerin 2. turunun ardından olacaklara gelince… Önce birkaç gün kutlamalar yapılıp, yeni bakanlar atanıp çalışmalara başlanacak ama harap bir ekonominin gelecek Cumhurbaşkanı ve ekibini bekleyeceği ortada. Kim kazanırsa kazansın çok zor bir dönem onları bekleyecek. Gelen ekibin önce piyasalardaki yangını söndürmesi, ardından ek bütçe çalışmalarına girmesi, vergi artışları ve zamların birbiri ardına gelmesi ilk izlenecek adımlar. Ardından da Ekim 17’de TBMM’ye verilecek olan Cumhurbaşkanlığı Bütçesi’nin hazırlanması süreci gelecek. Bu süreç içerisinde orta vadeli program hedefleri yeniden belirlenecek. Bu kapsamda alınacak yeni tedbirler daha somut olarak ortaya konacak.
Yapılacaklar belli ama kimin kazanacağına bağlı olarak izlenecek yol ve acı çekilmesi gereken süreç farklı olacak. Kılıçdaroğlu kazanırsa eldeki hazır liyakatlı ve konularında uzman bir kadro görev başına getirilecek, hızlı hasar tespiti ardından piyasalara güven verecek adımlar hızla atılacak. Para politikasında asıl araç olan faiz silahına hemen başvurulup, aşamalı olarak ihtiyati tedbir karmaşası temizlenecek. Uzmanlar 3 ay içerisinde piyasalarda tam istikrarın sağlanacağını, yabancı fon girişlerinin birinci ayda başlayacağını düşünüyorlar. Bununla birlikte mutabakat metni esas alınarak orta vadeli program ve kapsamlı yapısal tedbirler bütünü hazırlanıp devreye sokulacak. Yıl sonuna doğru, piyasalar ve yabancı sermayeye güven verilince doğrudan yabancı sermayenin girişinin başlayacağını tahmin ediyorlar. Bu kapsamda hukuk reformu ve AB ile ilişkilerin hızla canlandırılmasının ekonomide atılacak radikal adımlar için zemin hazırlayacağı görüşündeler.
Muhalefet uzmanları Cumhur İttifakı’nın Meclis’te çoğunluğu almasının cumhurbaşkanlığı üzerine kurulu sistemin işleyişini biraz aksatabileceğini ama istenen adımların büyük ölçüde hayata geçirileceğini belirtiyorlar.
Tayyip Erdoğan’ın tekrar cumhurbaşkanlığını kazanması halinde ise çok daha karmaşık bir durum bizi bekliyor. Erdoğan’ın mevcut politikalarla gidişin mümkün olmadığını kısa süre içerisinde göreceği kadar sert piyasa hareketlerinin bizi beklediğini söyleyebiliriz. Buradan yola çıkarak da mevcut politikalardan çark edilmek zorunda kalınacağını, tam olmasa da daha rasyonel yöntemlerin devreye sokulacağı söylenebilir.
Bunu yönetecek kadrolara sahip olmayan Erdoğan’ın, iş aleminden veya üniversitelerden eleman devşirmeye çalışması kaçınılmaz olacak. Büyük bir makam teklif edilse bile, gönüllü olarak gelmek istemediği kesinleşen Mehmet Şimşek’e yeniden başvurulması olası. Buna ilişkinin aşamalarını takip etmemiz gerekebilir.
Yeni ve nispeten yıpranmamış isimleri ekonomi yönetimine getirse bile, Erdoğan’ın ekonomide yeniden güven sağlayabilmesinin hem çok zor olacağını, hem de çok uzun bir süre alacağını da şimdiden söyleyebiliriz.
Özetle; kim gelirse gelsin bütçe ve piyasa kısıtları nedeniyle ekonominin yavaşlayacağı bir durgunluk dönemine girmesi kaçınılmaz olacak. Yüksek enflasyonla durgunluğun yaşandığı bir süreç Erdoğan’ın kazanması halinde büyük bir ihtimal olarak gözüküyor. Tabi ki Erdoğan’ın kazanması halinde korkulan başka bir tehlike de, sermaye hareketlerine getirilecek radikal kısıtlamalar.
Ekonomide çok uzun süre, “kritik gün” tanımlamasını sık sık kullanacak gibiyiz.