İktidarın seçimi kazanmak için bol keseden yaptığı harcamaların tutarının 1 trilyon lira civarında olduğu tahmin edilirken, seçim ekonomisinin faturasını kimin ödeyeceği de merak konusu. Kamu harcamaları ve bütçe konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, içinde bulunduğumuz ama adı henüz konulmayan “ekonomik kriz” AKP’nin elini zayıflattığı için, bütçenin medyan seçmenin maksimum düzeyde desteğini almak için bir araç haline geldiğine dikkat çekiyor. “Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin galibi hangi ittifak olursa olsun 9-10 ay boyunca ilave bir vergi yükü yaratmaktan kaçınacaklardır. Dolayısıyla 2022 son çeyrekte başlayan seçim ekonomisi bu süre boyunca kesintisiz devam edecektir” saptamasını yapan Yılmaz, bu sürenin ardından vatandaşların vergi artışlarıyla yeni bir imtihanının başlayacağına dikkat çekiyor. İktidarın seçimi kazanması halinde bozulan mali disiplini yeniden tesis etmek için vergi oranlarında artışa gideceğini ve ek yükümlülükleri hayata geçireceğini belirten Yılmaz’a göre muhalefetin kazanması durumunda ise seçim ekonomisinin yıprattığı bütçe ile karşılaşacağı için sıklıkla “Enkaz devraldık” sözlerini duyacağız. Ancak yeni iktidar mali disiplinin sağlanması için mutabakat metninde yer aldığı şekliyle, vergi gelirlerini artıracak ve kamuda israfı önleyecek kararların acilen uygulamasına geçecek. Ancak Yılmaz’a göre her iki durumda da acilen Meclis’ten ek bütçenin geçirilmesi gerekecek. İşte seçim sonrası başta bütçe olmak üzere ekonomik göstergelerde yaşanacak olası gelişmeleri yazı dizimizin bugünkü konuğu Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz’la konuştuk.
-Seçimin bütçeye yansımaları olacak mı? Özellikle salgından sonra bozulan bütçe dengelerinde yeni sarsılmalarla birlikte ek bütçe ihtiyacının doğacağını düşünüyor musunuz?
Seçimler, kamu harcamalarını dönemsel olarak artıran bir nedendir. Buna yol açan temelde iki faktör var: Biri, siyasi partilere bütçeden aktarılan meblağlar, diğeri de oy kaygısı taşıyan siyasi iktidarın popülist politikalarla kamu harcaması düzeyini artırması. Seçimlerde medyan (ortanca) seçmenlerin kararı, çoğunluğun kararını yansıtır. Medyan seçmen, en çok kamu hizmeti sunacak ama daha az yükümlülük yükleyecek partilere oy vererek kamu harcamalarının artışına ve kamu gelirlerinin azalışına etki yaparlar. Dolayısıyla iktidarı kaybetmek istemeyen parti, en önemli oy potansiyeli olan medyan seçmenleri memnun edecek politikaları hayata geçirirler. Bu yıl çıkan vergi afları ve emeklilikte yaşa takılanlar (EYT), seçimin bütçeye yansımalarındandır. 2011 seçiminde iktidar partisi olan AKP’nin oy oranı yüzde 49,8 idi. Haziran 2015 seçiminde oy oranı yüzde 40,8’e indi. Ancak hükümet kurulması Kasım 2015 seçimlerinde gerçekleşti ve o seçimde AKP oy oranını yeniden yüzde 49,5’e çıkardı. 2018 seçimlerinde seçim politikasında ittifaklar ön plana çıktı, AKP’nin oy oranı yüzde 42,5’e geriledi. Ardından 2019’daki yerel seçimlerde Millet İttifakı İstanbul, Ankara gibi önemli nüfus yoğunluğuna sahip büyükşehir belediyelerini kazanarak yerel seçimlerde oy oranını artırdı. Ayrıca içinde bulunduğumuz ama adı henüz konmayan ekonomik kriz AKP’nin bu seçimde elini zayıflattığı için bütçe, medyan seçmenin maksimum düzeyde desteğini almak için bir araç haline geldi. 2023 yılı bütçesinde mali disiplinden şöyle uzaklaşıldı:
Cari bütçenin yüzde 100’ü kadar ek bütçe çıkarılacak
- 2022 yılında vergi gelirleri yüksek enflasyon ve şirketlerin enflasyon muhasebesi uygulamamaları kaynaklı beklentinin çok üstünde arttı. Ancak 2023 yılında hem ekonomik aktivite düzeyindeki düşüş hem de deprem nedeniyle vergi terkini ve bazı vergilerde ertelemeler, 2023 Ocak-Mart döneminde, 2022 Ocak-Mart dönemine göre bütçe gelirleri sadece yüzde 32 artarken, seçim atmosferi ve deprem harcamalarının etkisi ile kamu harcamaları 2023 Ocak-Mart döneminde, 2022 Ocak-Mart dönemine göre yüzde 83 artış gösterdi. Ek olarak bütçeden hane halkına yapılan transferler ve kamu bankalarının görev zararları ile Hazine yardımlarının payı büyüyor.
- Bütçe açığında ve faiz dışı açıkta tırmanış devam ediyor. 2022 Ocak-Mart döneminde 30,8 milyar TL fazla vermiş olan merkezi yönetim bütçesi, 2023 Ocak-Mart döneminde 250,2 milyar TL açık verdi. Ayrıca 2022 Ocak-Mart döneminde 115,7 milyar TL olan faiz dışı fazla yerini 2023 yılı Ocak-Mart döneminde 149,4 milyar TL açığa bıraktı.
- Üstelik Hazine nakit dengesi 2023’ün ilk üç ayında 257,8 milyar TL açık verdi. Oysa ki 2022’nin ilk üç ayında sadece 23,1 milyar TL açık vermişti. 2023 yılının ilk üç aylık Hazine nakit açığı, 2022 yılının ilk üç ay açığının 11,2 katı olarak gerçekleşti.
Bu durumda 2022’de olduğu gibi 2023’te de “ek bütçe” kaçınılmaz olacak. 2022 yılında ek bütçe cari bütçenin yaklaşık yüzde 80 fazlası olarak çıkarılmıştı. Bu yılki ek bütçenin hem kamu harcamalarındaki artış hem de bütçe gelirlerindeki azalış nedeniyle cari bütçenin yüzde 100’ü kadar olabileceğini tahmin ediyorum.
-Seçimi mevcut iktidarın kazanması veya 21 yılın ardından Altılı Masa’nın kazanmasıyla birlikte yeniden parlamenter sisteme geçilmesi ekonomiyi nasıl etkileyecek? Her iki durum için ekonomik göstergelerde öngördüğünüz değişimleri tek tek sıralar mısınız?
Seçimi mevcut iktidarın kazanması durumunda;
- Bütçe açığı: Bozulan mali disiplini yeniden tesis etmek için vergi oranlarında artışa gidilecek, ek yükümlülükler hayata geçirilecek. Enerji (BOTAŞ) ödemelerinin ertelenmesi son bulacak ve enerji maliyeti bütçedeki tahribatı artıracak. Kamu bankalarına uzun yıllardır düşük faizle kredi sağlama görevinin bütçeye olumsuz yansıması devam edecek. Ek bütçe çıkarılacak.
- Faiz oranı-enflasyon: 2021 Eylül ayından bu yana uygulanan düşük faiz politikası yüksek enflasyonu bir sonuç olarak karşımıza çıkardı. Bu sarmaldan çıkmak için faiz artışı zorunlu hale gelecek. Zaten yüzde 8,5 olan politika faizi, tüketici kredileri ya da mevduat faizlerinde geçerli değil. Tüketici kredisi faizi ile mevduat faizi arasındaki makas açılarak rekor düzeye ulaştı. Politika faizinin geçersizliği kur korumalı mevduata (KKM) verilen faizde üst sınırın kaldırılmasıyla da kendisini gösterdi. Kredi ve mevduat faizleri Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) regülasyonları sonucunda da inmedi. Şirketlerin artan enflasyon nedeniyle yükselen maliyetlerini ya da hane halklarının temel ihtiyaçlarını karşılayacak krediye erişim olanağı ortadan kalktı. İktidara yeniden geldiğinde böyle bir kaos ile ekonomi yönetimi devam edemeyeceğine göre bu tablonun değişmesi gerekecek ve TCMB politika faizini artıracak adımı atmak zorunda kalacak. Ancak seçime kadar yaşanan gergin süreç enflasyon beklentilerini daha da bozduğu için politika faizi ile enflasyon arasında farkın daha da büyümesi, TCMB’nin yüklü bir faiz artışı yapması olasılığını güçlü tutan faktör.
- Döviz kuru: Kısa vadeli dış borç 196 milyar dolar, TCMB swap hariç net rezerv eksi 47 milyar dolar. Bu iki göstergeden bile döviz ihtiyacının şiddeti görülebilir. Acil döviz ihtiyacına rağmen döviz kuru baskılanıyor. Üstelik bu baskılama toplumun büyük kesimi tarafından biliniyor ve döviz kurunun artacağı konusunda hem fikir. Kur gerçek değerini bulmaya çalışıyor ancak TCMB müdahaleleri ve para politikası duruşu piyasa alıcı ve satıcılarının beklentilerini yansıtmıyor. Seçim sonrası bu baskı hafifletilecek, kadrolar değişecek ve para politikasında sıkılaşmaya gidilecek diye öngörüyorum.
- Büyüme oranı: IMF’nin Ekim 2022’de WEO raporunda Türkiye’nin 2023 büyüme oranı yüzde 5 iken Nisan 2023’teki aynı raporda büyüme oranını yüzde 2,7’ye aşağı yönlü revize etti. Yaşanan depremlerin büyüme oranında olumsuz etkisi hesaba katılmış olabilir. Depremin yıktığı bölgelerin yeniden inşasında 2023 yılı içinde yeterli işgücü olmadığı gibi hafriyatın kaldırılması için iş makinaları ve vinç temin etmek güç. Ayrıca 650 bin konutun yapımı için de tüm Türkiye’den bu kaynakları çekerek deprem bölgesine aktarmak önemli bir kaynak tahsis problemidir. Planlama yapılması gerekir. Öte yandan hem kredi faiz oranları yüksek hem de bankaların kredi iştahı olmadığı için finansman sorunlu.
Muhalefet iktidara gelirse TCMB her toplantıda faizi 100-150 puan artıracak
Seçimi Altılı Masa’nın kazanması durumunda;
- Bütçe: Seçim ekonomisinin yıprattığı bütçe ile karşılaşacağı için yeni iktidardan sıklıkla “Enkaz devraldık” sözlerini duyacağız. Ancak yeni iktidar mali disiplinin sağlanması için mutabakat metninde yer aldığı şekliyle, vergi gelirlerini artıracak ve kamuda israfı önleyecek kararların acilen uygulamasına geçecektir. Yine de ek bütçe çıkarılacak. Depremin yaralarınım sarılmasında sosyal devletin finansman yeri bütçe olacağından bütçe açığının milli gelire oranında OVP hedefi olan yüzde 3,5’ten ufak da olsa sapma olacaktır. Ancak yine de ek bütçe çıkacak.
- Faiz oranı-enflasyon: Seçimin ardından bir haftalık sürede yeni kadrolar iş başına gelecek. Dolayısıyla bir haftalık süre içinde TCMB’nin faiz politikası ve makro ihtiyati önlemlerinde değişiklik olmayacak. Yeni iktidar öncelikle Türkiye gerçeklerine uygun bir enflasyon hedefi belirleyecektir. Haziran ayı enflasyon oranının bileşenleri ve mevcut kredi şartları göz önüne alınarak her toplantıda 100 ya da 150 baz puan faiz artışı TCMB’nin gündeminde olacaktır. Bazı toplantılarda faiz artırımına gitmeyecektir. Para politikası duruşundaki kararlılık ve istikrar, enflasyonla mücadelede yaratılan güven ortamı ufak faiz artışlarının enflasyonu düşürmede daha büyük etki yarattığını gösterecektir. TL değerlendikçe döviz kurundaki ani sıçramalar olmayacaktır. TÜFE’de aylık gerileme, enflasyonu yıl sonunda yüzde 35’ler seviyesine getirebilecektir. Ardından para politikası genişleyici olacaktır.
- Döviz kuru: Kurdaki en önemli yönlendirmelerden ve piyasada güveni azaltan uygulamalardan biri, döviz alış ve satış arasındaki makasın oldukça geniş olmasıdır. Ayrıca banka, Kapalıçarşı ya da döviz bürosunda farklılık mevcut. Yeni iktidar kur şoklarına ekonomiyi açık hale getiren bu durumu kararlılıkla düzeltecektir. Ayrıca para politikasında atılacak doğru adımlar ile TL’nin ve döviz kurunun değeri istikrara kavuşacaktır.
- Büyüme oranı; Mevcut ekonomi yönetiminin ekonomik büyümeyi öncelemesiyle düşük faizli krediler ve kamu bütçesiyle desteklenen inşaat açısından sona gelinmiş görünüyor. O nedenle büyüme ve kalkınma için orta ve uzun vadeli hedeflere ihtiyaç var. Ekonomik büyümenin sağlanması dış yükümlülüklerin milli gelire oranını azaltarak borçların çevrilebilirliğinin güvencesinin verilir. Bu durum ülke risk primini düşürecektir.
Yeni ekonomi modeli başarılı olmadı, adı konulmayan ‘ekonomik kriz’ getirdi
-Ekonomide son yıllarda derinleşen başta cari açık, enflasyon, rezervlerin azalması, dövize baskı, uygulanan düşük faiz politikası nedeniyle yatırım araçlarının konut, otomobil, borsa gibi kanallara yönelmesi vb. gelişmeler, kısa ve orta vadede ekonomik stabilitenin sağlanmasını zorlaştıracak mı?
2021 Eylül ayından bu yana TCMB’nin uyguladığı düşük faiz politikası yüksek enflasyon ile sonuçlandı. Düşük faiz politikası ve kredi genişlemesi yoluyla daha ucuz finansmana erişimin kolaylaşması beklenirken, aynı zamanda değersiz TL’nin ucuz işgücü sağlaması, yükselen döviz kurunun da ihracatı artırması beklendi. Böylelikle cari fazla yaratılması, döviz girişiyle yurt içi fiyatların düşmesi hedeflendi. Eylül 2021’de 8 TL civarında olan dolar/TL Aralık 2021’de 18,3’ü gördü, 2021 yıllık TÜFE yüzde 36,2’ye çıkarken, maliyet enflasyonunun yanında fiyatlama davranışlarındaki bozukluklar ve öne çekilen talebin yarattığı talep enflasyonuyla Ekim 2022’de TÜFE son 24 yılın en yüksek seviyesine ulaşarak yüzde 85.5 oldu. Dış ticaret açığı ve cari açıkta rekor kırılırken TCMB rezervleri eridi. TCMB’nin swap hariç net rezervi 13 Nisan haftasında eksi 47 milyar dolara geriledi. Kısaca “yeni ekonomi modeli” olarak adlandırılan model başarı sağlamadı. 2023 Ocak ayında Konut Fiyat Endeksi aylık %6,9 oranında artarken yıllık nominal olarak yüzde 153,1 oranında arttı. Türkiye genelinde konut birim metrekare fiyatı 18.682,8 TL’ye ulaştı. Özellikle İstanbul için bu fiyat 28.910,5 TL. Barınma krizi sadece konut alımında değil, kiralamada da baş göstermiş durumda.
Tüm bu olumsuz tablonun adı “ekonomik kriz”dir. Ancak krizin adı konulmadığı için mücadeleye de başlanmadı. Krizle mücadelede yol haritası çizilmemesi, mevcut durumun üstünün örtülmesi anlamına geliyor. Toplumun geniş kesimlerinin, özellikle ücretlilerin yakın gelecekte gayrimenkul ya da otomobil sahibi olma hayalini kurmalarını dahi zorlaştırıyor. Elindeki parasının eridiğini görenler tüketim malına olan talebi artırdı. Tasarruf alışkanlıkları bozuldu. Seçim ile birlikte tüm bu fiyatlamalarda bir düzeltme olacağını tahmin etmek güç değil.
-Son yıllarda yabancı yatırımcı sayısında ve yatırım miktarında gerileme gözleniyor. Seçimden sonra hem sıcak para hem de yabancı yatırım gelecek mi? Bunun gerçekleşmesi için ekonomide hangi göstergelerin düzelmesi gerekiyor?
Türkiye’nin sıcak parayı çekebilmesi için TL’ye güven gerekli. Bu da finansal istikrarı sağlayacak para politikası adımlarının atılmasını acil hale getiriyor. Değerli TL ve düşük kur ortamında sıcak para girişi sağlanabilse de cari açık sorunu büyüyor. O nedenle Türkiye’nin büyüme ve kalkınma yolunda doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını kendisine çekmesi sıcak paradan daha önemlidir. Seçim sonrasında doğrudan yatırımın ülkeye gelmesi için aşağıda sıraladığım çok sayıda gösterge mevcut, düzenlemelerin bu göstergeleri hedef alarak yapılması şart: Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının belirleyicileri, yabancı yatırımcıların bir ülkede yatırım kararı aşamasında dikkate aldığı, o ülkeye özgü ekonomik, sosyal, siyasal, ticari ve bunun gibi birçok göstergeyi ifade eder. Bunlar; makroekonomik ortam, politik-kurumsal ortam, yatırım yeri avantajları, vergisel avantajlar ile endüstriyel ortamdır. Çünkü ev sahibi ülkenin ekonomik sosyal, siyasal, kültürel, ticari ve benzeri bazı göstergelerinin yabancı yatırımcılar için ne ifade ettiği ve onların kararlarını ne yönde etkilediği büyük önem taşıyor.
- Makroekonomik ortamdan kastedilen, ekonomik istikrar ve öngörülebilirliktir. Doğrudan yabancı yatırımlar yüksek sermaye, maliyet, işgücü ve benzeri nitelikler içerdiğinden, yatırım yapılacak ülkenin ekonomik istikrar seviyesi ve geleceğe yönelik beklentilerinin tahmin edilebilir olması gerekmektedir. Aksi takdirde krizlere gebe olan bir ekonomide doğrudan yabancı yatırımların gelmesinin beklenmesi hiç de rasyonel değildir.
- Politik-kurumsal ortamdan kastedilen, yatırım bekleyen ülkede hükümetin yabancı sermayeye bakış açısı ve bu alanda yaptığı düzenlemeler ile reform çalışmalarıdır. Özellikle ülkenin yönetim biçimi, şirketin kuruluş aşamasındaki prosedürler, hem prosedür sayısı, hem aldığı zaman hem de maliyetleri açısından yatırım kararını etkilemektedir. Dolayısıyla bürokratik işlemlerin sadeleştirilmesi, ilgili süreçlerin hızlandırılması ve böylece kazanılan zaman ve diğer maliyetler doğrudan yabancı yatırım kararlarını lehte etkiler.
- Yatırım yeri avantajlarından kastedilen, pazar büyüklüğü ve emek piyasasındaki ücretlerdir ve bunlar yabancı yatırımcının en çok dikkat ettikleri hususlardır. Ayrıca yatırım teşvikleri, faiz oranları, kredi olanakları, arazi fiyatları, pazar büyüklüğünün yabancı yatırımcı için yatırım yeri avantajı sunması gerekir.
- Vergisel avantajlardan kastedilen, genel vergi indirimleri, vergi istisna ve muafiyetleridir. Bu ikisi vergi rekabeti kapsamında değerlendirilir ve yatırım kararını etkileyen en önemli vergisel avantajlar, vergi rekabetine dayalı uygulanan vergi politikalarıdır. Vergi mevzuatının uluslararası normlara uygun olması ve vergi sistemine ilişkin kararların sık değiştirilmemesi doğrudan yabancı yatırımcının ülkeye girişini hızlandırır. Vergi oranlarında diğer ülkelerle rekabet edilebilmesi adına bazı indirimlere gidilmesinden doğabilecek vergi gelirlerindeki azalmaların da dikkate alınması gereklidir.
- Endüstriyel ortamdan kastedilen, kayıt dışı sektörün boyutu, altyapı hizmetlerinin düzeyi, sektörel dağılım ve sektörlerdeki mevcut firmaların büyüklükleridir. Genellikle kendi teknolojilerini kendileri getiren doğrudan yabancı yatırımcılar açısından ülkemizdeki Ar-Ge ve teknoloji düzeyi açısında hazır olmamız gerekir.
Kur şokları temerrüt riskine yol açabilir
-Son zamanlarda piyasalarda yakın zamanda bir kur krizi yaşanabileceğine dair söylentiler dolaşıyor. Sizce böyle bir durum mümkün olabilir mi?
Her kur krizi yeni iflaslar anlamına gelirken, yeni zenginler de türeterek gelir dağılımında adaletsizliğin boyutunu artırıyor. Seçime kadar kurun baskılanması çok önemli riskler barındırıyor. İhracatçı da kurun baskılanması sonucu rekabetçiliğinin azaldığından şikayet ediyor. Kur kriziyle TL’nin dalga dalga değer kaybetmesiyle yeniden karşılaşacağız. Zaten 2018 yılı yaz döneminden bu yana bir kur krizinin içindeyiz. 2018 Nisan ortasında dolar/TL 4,1 iken 2018 Ağustos ortasında 6,9 TL’ye çıktı. 2021 ve 2022 yıllarında da böyle kur atakları yaşadık. Günümüzde 1 dolar 20 TL’ye ulaştı. Oysaki cari açık 100 milyarın üzerine çıktı. TCMB rezervleri -47 milyar dolar. Merkezi yönetim borç stoku 4,2 trilyon TL düzeyinde ve bu stokun 2,7 trilyon TL’lik kısmı döviz cinsinden oluşuyor. Kamu ve özel sektör brüt dış borç stoku 459 milyar dolara ulaştı. Hazine garantili dış borç stoku 15,9 milyar dolar. Kur şokları dış yükümlülüklerin ödenememesine yol açacak, temerrüt riski yüksek.
14-18 Mayıs tarihleri arasına dikkat, döviz talebi patlayabilir
-Yabancı bankaların ardı ardına yayınladığı son raporlarda döviz kurlarıyla ilgili artış senaryoları var. Sizin öngörünüz nedir?
Yaklaşık yüzde 30’luk negatif reel faiz, TL’den kaçışın en önemli nedenlerinden biri. Ayrıca seçim sürecinde beklentiler daha da bozulduğu için TL’den kaçış hızlanıyor. Şirketlerin artan maliyetleri nedeniyle döviz talebi artarken, toplumun geniş kesimleri satın alma güçlerini korumak amacıyla dövize yöneliyor. Özellikle EYT’lilerin 50 de geçen toplu para, ikramiye ve kıdem tazminatı ile gayrimenkul hatta otomobil alımı için yeterli değil maalesef. O nedenle EYT’liler uzun çalışma dönemlerinin tek birikiminin enflasyon karşısında erimemesi için döviz talebi yaratıyorlar. Bence doların seviyesi ile ilgili en büyük sorun seçimin 1. ve 2. turu arasındaki 15 günlük zaman dilimdir. Belirsizliklerin ve gerginliklerin en yoğun olduğu bu dönemde dövize talep en yüksek düzeyine çıkabilir. 14 Mayıs ile 28 Mayıs tarihleri arasına dikkat.
-Mevcut iktidarın değişmesi halinde kurulacak yeni hükümetin öncelikli olarak hangi adımları atması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Öncelikle ekonomi, hukuk, eğitim alanlarında değişim şart. Bu değişimi yönetecek ve liyakata sahip olduğunu gösterecek kadroları seçim öncesinde mutlaka açıklamalı, halka tüm kadroyu tanıtmalı. Mali kurallar getirmeli. Mali kurallarla, iradi maliye politikası uygulamalarının serbestliğine müdahale edilmiş olur. Mali kurallarla siyasi karar alıcıların takdir yetkisini sınırlamak ve kötüye kullanımları engellemek için bütçe açığı, borç stoku ve faiz dışı fazlanın milli gelire oranı gibi performans göstergelerine sınırlar çizilir. Bu şekilde borçlanma kaynakları, vergiler ve kamu harcamalarının miktar ve bileşiminin denetim altına alınması amaçlanır.
-Yeni hükümetin ihale yolsuzlukları ve liyakatsiz atamalar için yasa çıkarması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Evet.